25 Ağustos 2017 Cuma

Ötükenliler


                                                                                sıvas şarkışla                                                        Kalecik Köyü halkı soyu ve Türkmenlerin kısa tarihçesi 

Giriş
Köyün yaylası (Yaylak)

İÇİNDEKİLER
Birinci Bölüm

1.1 Boz-oklar -1.2  Üç-oklar

İkinci Bölüm

2- Kalecik Köyü/ karyeyi kalecik.
2.1- künye, 2.2-İdari yapı ,2.3 -1845 sayımı, 2.4- Köyde yaşayan oymaklar,2.5- Hacıahmetgil (Veziroğulları) 2.6-Kal'acık köyüne toprak komşu köyler ve bu köyleri kuran cemaat adları, 2.7-Ali Begilü aşireti ve federasyon ortakları ve yaşam alanları Beg-dili boyu 2.7.1 Aşiretin Orta Asyadan  gelişi, 2.7.2 Federasyonlar, 2.7.3 Ulu-Yörük Türkmenleri , 2.7,4 Beg- Dili Boyu 2.8-köyü kuşatan üç yöre 2.9-Köyün ödediği vergilere göre tahlili ve yaşayan sülaler hakkında bilgi  Kalınarkaç mezras 2.10-Ali Begili Hacılı aşiret 2.11- Köyümüzün verdiği Şehitler.



Üçüncü Bölüm


3.1 Bayat Boyu 
3.2 Boy içerisinde yer alan federasyon, aşiretler ve aşiretlerce yörede kurulan köy adları

Dördüncü Bölüm

4.1 Aşiretin tanımı

4.2 Ali Beglü taifesine eğemen olan hanedan Aşiretler

4.2.1 Veziroğlu oymağı

4.2.1- Çapanoğulları

4.2.2 Pehlivanoğulları

4.2.3 Mamalı aşireti

Beşinci Bölüm

5.1  Dulkadiroğulları

5.1.1 -Dulkadir beyliği beyleri

5.2 Aşiretlerin Kahraman maraş, Sivas , Kayseri üçgeninde göç hareketleri

5.2. 1 Maraş ve çukurova bölgesi

5.2.2 Yozgat Bölgesi

5.2.3 Kayseri Bilgesi

5.3  Bozok sancağına eğemen olan devletler

5.4 Bozok sancağının idari yapısı

Altıncı Bölüm

6. Doğal yollar

Yedinci bölüm 

7.Kültür 7.1 Dil lehçe ve ağız kaymaları 7.2 Kalecik köyü 7.3 Gavur dağı 7.4 Kelimelerin kökeni ve anlamı bakımından incelenmesi 7.5 Bazı yerel kelimelerin incelenmesi

 SEKİZİNCİ BÖLÜM

Köye yakın Horasan geleneklerine göre kutsal sayılan ziyaret yerleri
8. yatırlar ( türbe, baba ,evliya, pir, tekke_)8.1 Abdal baba 8.2 Kara baba 8.3 Kazancığın karababa 8.4 Kevgir baba 8.5 Kürebebe 8.6 Şifa baba 8.7 Tekke 8.8 ikizoluk  8.9 Beserek


GİRİŞ

Köy halkının kan bağı ile bağlı olduğu oğuzlar, şimdiki Moğolistan topraklarında bulunan Ötüken dağından göçe başladı. Ötüken 47 derece kuzey pareleli ile 101 derece Doğu Meridyeni kesişim noktasına denk gelir. Güney doğosunda Hangah dağı ile Kuzeyinde Tamir Irmağı ile sarılmış bir bölgedir. Bölgede ayrıca Orhun ırmağı ve Kurban Tamir ırmağıda mevcuttur. Köyü Kuran Beğdili boyu Harzimde devlet iken; devletin yıkılması ile Horasana duğru göçe başlamışdır. Harzim 40 derece kuzey pareleli ile 60 derece doğu meridyeninin kesişdiği nokdaya denk gelen bölgedir. Türklerin orta asyadaki yaşam alanlarının merkezinde 40 derece kuzey pareleli ile 80 derece doğu meridyeninin kesim noktası olan ve Türk yurdu Tarım Havzası olarak anılan bölge bulunmakdadır.

Kalecik köyu kurcuları ali beglü kabilesinden olan bir oba şimdi Ak dağların güney-doğu kıyısını yazları yaylak olarak kullanmak da iken kışları da  yaylanın güneyinde; Kızıl ırmağın kenarını da ekinlik (Şimdi'ki kalecik köyünün yeri) olarak yani kışlak olarak kullanmaktaydılar. Durum aşağı yukarı hala aynıdır.  Alan 39 derece kuzey paraleli ile 36 derece doğu mridyeni kesişim noktasında yer almaktadır. Ak Dağlar Sıvas-Yozgat arasında Güney-Doğu/Kuzey-Batı istikametinde uzanan 1740 m yüksekliği olan bir dağ gurubudur. En Yüksek yeri gurubun merkazinde yer alan Karababa dağıdır. Yükseltinin bulunduğu mevkiye Köklü ismi vrilmişdir. Yayla Kuzey-Batı istikametinde Melikli-Akdağmadeni-Eynelli , Kuzey-Doğu istikametinde; Sivralan-alaman- Yalanı- Davulalanı: Güney yönünda Çayıralan- Çokradan-Avşar alanı ; Kuzey yönünde Belcik ve Yüce baca köyleri ile çevrelenmişdir. Göktürk devletinin yıkılması ile VIII YY dan başlayarak Ötükenden Hareket Eden yöre halkı'nın ataları 39 ve 40' ıncı pareleleri arasında 888 km enine aralığı olan bir coğrafya boyunca sürüleri peşinde ilerleyerek XV YY' a kadar 7215 km boyuna mesafeyi katederek yukarıda tarif edilen yöreyi yurt edinmişlerdir. Köyün yaylası Alınpınarı (Cenabdal) köyü ile Davulalanı köyü arasında yer alan; çoğunluğu çam ağaçları ile kaplı otu suyu bol bir yaylak alandır. Alibeglü cemaati nin Kalecik köyünü oluşturan obası şimdi Alınpınarı (Cenaptal) köyünün bulunduğu araziye bitişik otlakları yaylak olarak  kullanırdı. ve hala kullanmaktadır.Tarihsel adı Alın Pınarı Yaylası olan yayla yörede Örenlice yaylası adı ile anılır. Kalecik köyüne küçük baş hayvan sürüsü'nün otlama düzeninde ileri hareketi ile 14 saat lik mesafede olan bu yayla yakınlığı sebebi ile Kalecik köyünde kalıcı kışlak evlerin yapılmasını ve yerleşik düzene geçilmesini kolaylaştırmışdır Yayla köy arası 40 Km. dir.

       1691-1696 Yılları arası Osmanlı İmparatorluğu Aşiretleri İskan Teşebbüsü adlı 1963 tarihli kitabında Dr. Cengiz Orhunlu. 83-84 sayfada Bozok Sancağına iskan başlığı altında özetle şöyle diyor.: Rakkadan kaçan obaların Vezir Mehmet Paşa nezaretinde Boğazlıyan, Kızıl-Koçlu, Emlak, Akdağ. Sorgun, Süleymanlı-i Kebir. Süleymanlı-i Sağır,  Kazalarında gösterilen yerlere yerleştirilmeleri uygun görüldü. Mamaluya bağlı olup iskan edilen obalar şunlardır. kafir-kıran, Kızıllu, Sarılar, karacalu, Ali-Beylü,   Mamalı oymağı beyi Bektaş Bey, ve ailesi, Selman fakulu demekle maruf Mahmud ve ona tabi olanlar Kırık, Elhacilu Ali ve akrabası, Turgut oymakları. Esasen yaşadıkları bu yörelere iskan edilmeleri uygun görüldü. Mübaşır ve halkın uygun görmesi ile ak dağ; mahalli hayvanları için yaylak olarak kabul edilmesi fakat buraya yalnız otlatıcıları gelerek 50-60 Gün kadar kalacaklar, kendileri ise bu müddet zarfında yerleşim bölgelerinde bulunacaklar; bu hususlar yerine getirileceğni taahhut ettiklerini bildirir birde senet tanzim edildi.

           Buradan anlaşılıyorki Rakkaya sürülmeden evvel bu oymaklar yine bu yaylak ve kışlaklarda yaşamakda idiler. ve bu kaçkınlar yine kendi yerlerine iskan edildiler. Burada adı geçen Mamalı aşireti içerisinde Kadın Öyüğnün şimdiki adı tesbit edilememiştir. Kalecik Köyünde yaşayan Ali Beglü' lerin  sürgüne gönderilmediğine daha önce yer verilmişdi. Sürgünden dönenler arasıda kalecik köyüne yerleşen oldumu bilemiyoruz. ancak yaylanın kullanım şartları hala 1691 de taahut edilen senetle aynı. Kalecik Köyünün kullandığı otlak 20 X 20 km Oysa Ak dağ yaylakları çok büyük ve onlarca obaya otlak olacak kadar geniş bir arazidir. 1530 Tarihli 155 nr.lı tahrir defterinin incelenmesi ile Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsün'de doktora tezi hazırlayan Rafet Metin; Ak Dağları yaylak olarak kullanan aşiretleri saydıkdan sonra, Karalu, Hoca Beylü, Zakirlü, ve Ali Beylü cemaatlerinin yaylak olarak kullandıkları 10 adet daha yaylak mevcuttur. tesbitine yer vermişdir.  Hoca Beylü lerin yaylası ile Ali beylü lere bağlı Kalecik Köylülerinin kullandığı yayla biribirine bitişikdir. Örenlice olarak anılan bu yaylanın en yüksek yeri tepesi delik adı ile anılan mevkidir.  tepesi delikde 2000 yılında kaçak kazı yapılmış failler yakalanmış ve 15 kişi tutuklanmıştır. Şarkışla ilçesi Jandrma teşkilatı'nın yürüttüğü operasyonla ele geçirilen trilyonluk tarihi eserler arasında, bronz boğa ve gümüş tanrıça heykelinin yanı sıra, 9 adet altın kakmalı el yazması Kuranıkerim ile çok sayıda altın, gümüş, bronz sikkeler ve bronz, mermer heykeller bulunuyor. Resim 1 ve 2  (21 Ağıtos 2000 AA- NTV)       

                                                     Resim 1

 kazılar tepenin doğal görüntüsünü bozmuşdur. Tepe kale ve tümülüs görünümünde olup; Kalecik köyüne 40, Akçakışla Bucağı’na 25 km. mesafede ormanlık alanda doğal tepe üzerindedir. Yaklaşık 90x90 m. ölçülerindedir. Yüzeyde yapılan araştırmalarda ele geçen buluntulara göre M.Ö. I. Bin ve Roma döneminde iskân gördüğü anlaşılmaktadır. Çevredeki geniş araziye hakim bir konumda olan yerleşimin etrafında sur yığıntısı izine rastlanmaktadır. Kalenin kuzeybatı yamacındaki ana kayaya oyulan galeri basamaklardan oluşmaktadır. Bu galerinin muhtemelen kuzeybatıdaki derelere inişi sağlayan suyoludur.
                                                      Resim:2

Yaylanın adı Örenlice yalasıdır bu ismi yukarıda anlatılan ören yerinden alıp almadığına dair bir bilgi mavcut değildir.

BİRİNCİ BÖLÜM

1.1 Boz-oklar


Gün-Han Oğulları

1- Kayı

2- Bayat

3- Alkaravlı

4- Kara-ivli

Ay_han Oğulları

5- Yazır

6- Döger

7- Dodurga

8- Yaparlı

Yıldız-Han Oğulları

9- Avşar

10- Kızık

11- Beg-Dili

12- Karkın

1.2 Üç-Oklar


Gök-Han Oğulları

13- Bayındır

14- Beçene

15- Çavuldur

16- Çebni

Dağ-Han Oğulları

17- Salur

18- Eymür

19- Ala-Yuntlı

20- Üregir

Deniz-Han Oğulları

21- Yiğdir

22- Bügdüz

23- Yıva

24- Kınık


İKİNCİ BÖLÜM

2. KALECİK KÖYÜ (Karyeyi kal’acık)

2.1 künye
Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı yayın No :40 Defteri Hakani Dizisi IV  998 numaralı Muhasebıi Vilayeti Diyar-ı Bekr ve Arab ve Zü-l-Kadriyye defteri 937/1530 tarihli  Bozok Livası kayıtlarıda 618. Sayfada Kalecik köyü

Köyün.Adı:Kalecik



Naiyesi:Gedük(Şarkışla)    

Kaza:Akdağ

Kabilesi Ali Beglü

Oba : Ali Beglü 

Ali Beğlü ismi tarihi belgelerde kafa karışıklığına yol açacak kadar değişik biçimde yazılmaktadır. Erciyas Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü yayınları NU-1 Nisan 2001 Bilgi şöleni bildirileri 2. cilt sunumda Türkmen Yörük'anı Taifesinden Alibeğ, Alibeğler, Alibeğli, Alibeğlü cemaati mamalu aşiretine tabidir derkan Olası yazma biçimlerini göstermiştir BOA Kaydında ve bir çok belgede Ali Beğlü gibi iki kelime ile yazıldığı gibi g harfi g ve ğ şeklinde de karşımıza çıkmakdadır.Ayrıce g Harfi y harfi ile değiştirilerek Beyli şeklinde de sunulmakdadır. Bu yazı bir derleme ve toplama bloğu olması sebebi ile bilgiler kaynağından oldğu gibi aktarılmakda buda kaynakdan kaynağa olan farklılıkları bir çelişki olarak yazının içeriğine yansıtmakdadır. Ali Beglü İsminin kaynağı Dulkadirli beyi Şahsuvar Bey zamanında Şehzade olan Ali Beye Timar olarak verilen topraklarda  yaşayan Obalara Ali Beglü ler denildiği tarihsel kaynaklarca doğrulanmakdadır. Bu İsim Bu aşirete bu yolla geldiği kuvvetle muhtemeldir. Ancak her Tarihçinin tezinin araştırmaya değer olması sebebi ile kesin diyerek araştımaların önünün kapanmasını istemiyor; en dğrunun bulunmasını arzuluyoruz. Ancak Kesin olan şu ki bu aşiret zaman dilimine göre Pehlivanlıya, Çapanoğullarına, Mamalu'ya bağlı hareket eden bir  Dulkadirli Türkmen Taifesidir.
 
BOYU:

1-Beg-dili Boyu (Yıldız Han'ın üçüncü oğlu) Kaynak : Aşağıda kayıtlı ferman.
- İsmail Uçakçı Oğuz Boyları s.414
2- A) Bayad boyu (Gün-Hanın ikinci oğlu) Kaynak: Prof. Yusuf Halaçoğlunun Anadoluda Aşiretler Cemaatler Oymaklar adlı kitabı.
    B)Prof Dr. Faruk Sümer Oğuzlar Tarihleri Boy teşkilat-Destanları s 226

BOA Kayıtlarında Bozok Livasında Ali Beğlü Cemaatince kurulan köyler listesi


Alì Beyilü cema‘ati, Egecik mz., ‘Alì Beyilü
kabìlesi, [Gedük n.]: 617
‘Alì Beyilü cema‘ati, Kalıñ-arkaç mz.,
Kal‘acık mz., Pöhrenklüce mz., Kızılca-
Mehmed-çardagı mz., Kavacık mz.,
Külahluca mz., ‘Alì Beyilü kabìlesi,
[Gedük n.]: 618
‘Alì Beyilü cema‘ati, Kaplan mz., Bagçecik
mz., Öyük-kısla mz., Emrecük mz., Halìl-
Fakı mz., Hekìm-kıslası mz., Karaca-viran
mz., Baytarcık mz., Agca-kısla mz., Bassla
mz., Seker[-deresi] mz., _gdis mz.,
‘Alì Beyilü kabìlesi, [Emlak n.]: 617
‘Alì Beyilü cema‘ati, Saru-Abdal mz., Kafirviranı
mz., Kapaklu- viran mz., Ak-viran
mz., Orta-kısla mz., Halìl-Fakı mz., Alacaçayır
mz., Karañuca-dere mz., Mescidlü
mz., Kaldıravuk-kal‘ası mz., Ya‘kub-kısla
mz., Öküz-otlagı mz., ‘Alì Beyilü kabìlesi,
[Emlak n.]: 618
‘Alì Beyilü kabìlesi, Boz-ok kz.: 617, 635
‘Alì Beylü cema‘ati, Süleymanlu kabìlesi,
Boz-ok kz.: 600


Obanın boyunu belirlemek maksadı ile Dıvan-ı  humayun fermanından bir bölüm:

Hicri 1139 senesinde
 Rakka' dan firar eden cemaatler hakkında.

 Ankara ve Kangırı kadılarına ve mütesellimlerine ve Rakka firarilerinden o havalide bulunan kabıail ve aşairin iskanına me'mur Süleyman zide mecdihıiya ve T abanlu miri aşiretine hüküm ki

 Sen ki mübaşir-i mumaileyhsin bu defa der-i devlet-i aliyyeme memhur .kaimen varid olub hulasa-i mefhumunda iskanına me'mur oldı.ğın Rakka firarilerini mukaddema yedine verilen ferman-ı aliş,anım mucibince mahalline varub tefahlıus eylediğinde Ankara sancağı kurbinde Kızıl lrmak'ın öte tarafn da bulunan Şeyhlü cemaati Tabanlu mukataası mülhakatınd,an olmak üzre haber verildiğini ve İdris kethüda'ya tabi Ali Beğlü cemaati dahi ol taraflarda Bozkoyunlu cemaati (15ü) dimekle meşhur olub ve boy beğleri İdris, otuz kırk mikdarz evleriyle bu sene Rakka' dan çıkub Kırşehri. sancağına tabi Müsellim karyesi toprağında tevattun ve anlar dahi kezalik T abanlu Türkmam mülhakatından olmak üzere Şeyhlü cemaatine iltica dahi eylediklerini ve Çağırganlu Türkmam cemaatinden dahi bir mikdarı mukaddema ve bir mikdarz dahi bu sene Rakka'dan firar ve anlar dahi Tabanlu Türkmanı cemaati içlerine mü- tevari oldukları ve Ekrad cemaatinden dahi boy beğleri olan Y adiğaroğlu yetmiş seksen mikdarz ev ile Ankaw kazasmda Çukurcuk nam mahalde tevattun eylediklerini tahrir ve ilam itmekle H azine-i amiremde mahfuz b.aş muhasebe defterlerine nazar olundukda Rakka perakendesi tabir olunan muıkataaya tabi reaya bin yüz otuz altı senesinde müceddeden tahrir olundukda mir-i aşiret Hüseyin Bey' c tabi !,,ialmz on hane ceaw.atinden Rakko_ perahendesi deyu tahrir olundığı mukayyed olub ve Çağırganlu cemaatinden dahi ancak senevi doksan guruş mal ile mukayyed olan Ankara' da sakin yalnız malıalle-i Çağırg.alu cemaati T abanlu dimekle ıaeşlmr Ankara sakini Boz Ulus Türkmanı mııkataasına tabi ve yine Ankara' da sakin Mustafa kethüda uhdesinde olmak iizre senevi maa kalemiye altıyüz seksen iki guruş mal ile mu(155) Ahmed Refik. Anadolu'da Türkmen Aşiretleri, Sah.: 166, 167, 168, 169, 171, 172. (156) Bozkoyunlu cemaati, Beğdili aşiretinin en önemli kollarından biri olup, "Barak" şifahi tarih ve destanında adı geçen Feriz (Firuz) Bey, bu cemaate men.suptur. -92- kayyed Abdurrahman kethüda oğlu. Seyfi Ali uhdesinde olan Şeyhlü cemaati dahi marüzzikir T abanlu mukataası mülhakatından olduğu mukayyed olmağla yalnız Badili cemaatinden Rakka per.akendesi mukataasına tabi olan on haneye ve T abanlu mülhakatından olan marüzzikir Çağırganlu mahallesi ve Şeyhlü cemaatlerine iskan Teklifi ile rencide olunmak iktiza eylemeyüb ancak bunlardan maada mande-i Boz Ulus Türkmanı olmak üzre Çağırganlı cemaati ve an asıl Haleb sakinlerinden Beğdili taifesinden Uğurluı Şeyh Oğullarr namiyle meşlıur Şeyhlü cemaati ve Hamis Şeyh namiyle meşhur Şeyhlü cemaati ve Kızıl İdris Oğlu Musa'ya tabi Kara Şeyhlü ve Taşkın Oğullan'na tabf Çumranlı Kara Şeyhlü cemaati ve Elkış' a tabi yadigar Kara Şeyhlü ve Kore' ye tabi Dura Beğlü Kara Şeyhlü cemaatiyle Haleb Türkmanına tabi Beğdili tayilesinden Arablı İbrahim cemaatinin mecmuu an aslın Rakka iskanından oldukları mukayyed olduğuna binaen bunların Rakka'ya nakl-ü iskan olunmaları iktiza etmekle siz ki mumaileyhimsiz işbu emr-i şerif-i alişanım vüsulünde balada tafsilen zikrolunduğu üzre senevi doksan guruş mal ile T abanlu mıı­ kataası mülhak,atından olan ancak kumla-i Çaığırganlu ile maa kalemiyye altı yüz seksen iki guruş mal ile 'Mustafa kethüda uhdesinde olan Şeyhlü cemaati ve yine maa kalemiyye beşyüz otuz üç guruş mal ile Abdurrahman kethüda oğlu Seyfi Ali' ye tabi Şeyhlü cemaatlerine ve ancak on hane olmak üzre Rakka perakendesi deyu yüz otuz altı senesinde müceddeden tahrir olunan Badili aşiretinin yalnız on hanesine iskan teklifi ile teaddi etmeyüb bunlardan maada balada tafsil olunduğu üzre R.akka iskanından olan Şeyhlü ve Kara Şeyhlü cemaatini ve mande-i Boz Ulus olmak üzere iskana dahil olan Çağırganlu cemaatini ve Rakka perakendesi olmak üzre yüz otuz altı senesinde Ankara sakini deyu tahrir olunan Badili cemaatini on hanesinden ziy.ade bulunanlarınt her ne vechile kabil ise bir türlü özrü illet itdirmeyüb gerek mukaddema ve gerek bu defa şerefsudôr bulan emr-i celil-ül kadrim mucibince cümlesini kaldırub esany-i takyidde bir neferi firar ve gaybet eylememek şartiyle umumun Rakka tarafına tesyir ve isal ve Rakka Valisi Vezirim Ahmed Paşa'ya def'ü teslim ve teslim olunduğunu müş'ir yedinden arz ve ilam alub mahalline kaydolunmak üzre der-i devletmedanım tarafına isal eylemekde ziyade tekayyüd ve ihtimam eykyesiz. Ve sen ki T abanlu miri Q'§iret-i mumaileyhsiiı vec1ıf meşruh üzre Rakk.a iskanından cemaatleriniz içlerine dühul ve iltica idenleri vechen minel vücuh ketm-ü ihfci eylemeyüb o rrw.kule firarileri alci eyyi halin ahiz ve ihrac ve iskana me'mur olanlar tarafına teslim eyleyüb mikadrı zerre . hilafına vaz'u hareketten begayet ihtiraz ve içtinab olunmak b.abında lerman-ı· alişamm sadır olmuştur. Buyurdum ki Fi eavsıl-ı Ş 1141. M. 1728. (Bozkoyunlu cemaati Begdili boyuna bağlıdır).

Faruk Sümerin Oğuzlar adlı eserinde Ulu yörük Türkmenlerinin Sivas yöresinde 1540 lı yıllarda yerleşik düzene geçmeye başladıkları haber verilir. Ulu Yörükler içerisinde yer alan Ali Beglü taifeside bu dönemde yerleşik düzene geçmişdir.  ( sayfa 175)  1690 da  henüz yerleşmemiş Halep Türkmenleri ile Yeni-il Türkmenlerinin Tamamına rakkaya  sürgün emri verildi. Bu dönemde Ali  Beglü taifesinin bir kısmı Halep Türkmenleri ile hareket etmete idi. 
Bu bilgiden kalecik köyüne yerleşenlerin yerleşim zamanlarının 1526 yılına uzanması sebebi ile sürgüne dahil edilmedikleri kolayca anlaşılabilir. Ali Beglü aşiretinin başka obalarının sürgüne tabi tutulduğuda yukarıda kayıtlı belgeden anlaşılmakdadır.

Kalecik köyü şimdi Sıvas iline bağlı Şarkışla kazasının bir köyüdür. Kızıl ırmağın kenarında güney yakasında yer alır.

2.2 İdari yapı

Köyün Adı: Kalecik

Naiyesi: Gedük (Şarkışla)

Kaza: Akdağ

Kabilesi: Ali Beglü

Oba: Ali Beglü 

Boyu: Beg-dili Boyu (Yıldız Han'ın üçüncü oğlu)

2.3 1845 sayımı

Kalecik Köyü’ 1845 de  sayılmıştır. Müslüman ahalisinin emlak. arazi temettuatını mübeyyin (Gömlek no:13511 FONKODU;ME. RD. TMT.) defter kaytlarından günümüz türkçesine çevrildiği kadarı ile 19 vergi nüfusunun varlığı anlaşılmışdır. Bunlar sırası ile: 





 1-Ebubekir Recep kethüda. 2- Deliahmedoğlu ali 3- Gülahmdoğlu Ali, 4-İmamoğlu Hasan 5- Zehdanoğlu Hasan, 6- Aşıkoğlu 7- Rıdvanoğlu Abdülgaffar 8- Sipahioğlu Ali  9- Kıtmıroğlu Mustafa 10- Davutoğlu Memiş  11- Veziroğlu Memiş 12- Davutoğlu memiş (2) 13- Davutoğlu ali 14-  Çavuşoğlu Hasan 15-  Çavuşoğlu Hasan (2) 16- Çıkıncıoğlu Murtaza  17- Aşık Süleyman oğlu Ömer (Muhtar)  18- Hatipoğlu Ömer 19 Karacahasan 

Serpil Sönmez'in Tanzimata giden yolda bir Osmanlı kenti Sivas (1777-1839) adlı Doktora tezinde (Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) 1833 sayımında Sivasda yapılan tüccar sayımında bir tüccar'ın Kalaycık (Kalecik) köyünden olduğu tesbiti yer alıyor. Aynı yıl Kalaycık köyünde yapılan sayımda köyde Sıvas'dan bir imamın vazife yapdığı tesbitine yer veriliyor. 1935 yılı sayımında köyde 549 Nüfusun yaşadığı tesbit edilmişdir


2.4 Köyde yaşayan oymaklar

Kalecik köyünü oluşturan sülalelerin Dulkadirli Beyliğini oluşturan  bazı boylardan sülalelerin köyde yerleşdiği anlaşılmakdadır. bunu birkaç örnekle açıklayacak olursak. Araştırmacı yazar İsmail Uçakcı nın Sıvas, Kayseri, Niğde, Aksaray, Nevşehir yöresi Oğuz boyları 2 adlı kitabında anlatıldğı gibi;
1- Bozoklardan Yıldız Hanı'ın soyu Avşar boyu (Beğdili Boyu arasındada kaydolunur) Boynuinceliler teşekkülü deliceli aşiretinin yaşadığı yerler:Yeniil idari sahasında (Divriği,Şarkışla, Gürün, Kangal kazalarını içine alır) yaygın olarak yaşadıkları anlaşılan aşiret üyelerinin, İmranlı yöresinde delice adlı köye ve Sıvas ili merkez Veled bey, zilkar, Çavuşbaşı, Uryuan-ı Müslüm mahallerinde delice-oğlu adlı oymaklara isimlerini verdikleri anlaşılır . Kaynak Şahin a.g.e. Aşiret üyelerinin bozok sancağı idari sahasında yer almış tarihte deliceözü adı ile günümüzde Kırıkkale iline bağlı delice ilçesi ve ırmağına isimlerini vermiş bulunmaları yörede yaygın halde yaşadıklarını ifade eder.

Ayrıca Zara kazası pazar beleni ve yapak köyünde delicelioğlu sülale adı Sıvas il merkezi ve işhan köyünde Delice soyadı Şarkışla ilçesi KALECİK KÖYÜNDE Delice soyadı ve Divriği ilçesi Kayaburun Köyünde delice soyadı almiş oymak üyeleri bu aşirete izafeten aldıkları anlaşılır.
Bu Kaynağa göre köyde yaşayan Deliceağagil oymağı Boynuinceli aşiretine bağlı olduğu anlaşılır.
2- Üçoklardan A- Gökhan Soyu 4- Çepni boyu Sarıkız Aşireti ne bağlı taifeler: Tokuş, Şekerban, ŞAHBAZ ,(Sarı kız aşireti varsaklar listesinde de görülür)

A- Şekreban aşireti: Bu aşiretin sarıkız aşiretine bağlı olmasını aksaray kazası idari sahasında kurulmuş Şekerköy-Sarıkız olarak kayıtlarda yer almasından dolayı anlayabiliyoruz Aşiret üyelerinin söz konusu köyde 6 hanede yaşadıkları bilgisi 16.YY kayıtlarında yer alır.

Ayrıca tarihte Koçhisar Kazası idari sahasında kurulmuş Şeker mezrası kurucuları ile Aksaray ili merkez ilçe mıntıkasında yaşayan şeker soyadı Sıvas camikebir mahallesinde Şekeroğlu sülalesi Şarkışla ilçesi merkezi, İğdecik ve KALECİK köyünde şeker'oğlu soyadı, Zara kazası eski cimilti karyesinde şekeroğlu sülale adı , almış oymak Niğde ili Himmetli, KayırlıPınarcık. Hacıbey, ve inli köyünde şeker soyadı Develi ilçesi Çukurkuyu köyünde Şekercioğlu soyadı Bünyan ilçesi Güllüce köyünde Şeker soyadı ve nevşehir ili merkez ilçe sınırlarında yaşayan şeker'li soyadı almış oymak üyelerinin adını bu aşirete izafeten aldıkları anlaşılır.
Bu Kaynağa göre Köyde yaşayan Kaymakçıgil oymağının  Şekerban aşiretine bağlı olduğu anlaşılır
B-ŞAHBAZ Aşireti: Çorum Kırıkkale Çankırı yöresinde yurt tutmuş ŞAHBAZ adı almış oymakların sarıkız aşireti üyelerinin yoğun olarak yaşadıkları bölgede yaşamaları bu aşirete bağlı olduklarını akla getirir. Şarkışla ilçesi KALECİK Köyü nde ŞAHBAZ'oğlu soyadı,Ürgüp ilçesi mazı köyünde Şahbaz Soyadı Divriği ilçesi merkezinde Şahbaz soyadı almış oymak üyeleri

Gürün ilçesi kılıçdoğan köyünde Şahbaz soyadı Gülşehir ilçesi Hacılar ve Şahinler köyünde Şahbaz soyadı Hacıbektaş ilçesi avuç köyünde Şahbaz soyadı Develi ilçesi yeni ve çomaklı köyünde Şahbaz soyadı İncesu ilçesi garipce köyünde Şahbaz soyadı Sarız ilçesi kırkısrak köyünde şahbaz soyadı Yahyalı ilçesi merkezinde Şahbaz soyadı Tomarza ilçesi Sarı mehmetli köyünde Şahbaz soyadı almış oymak üyeleri nin adını bu bu aşirete izafeten aldıkları anlaşılır. (İsmail Uçakcı)

Diğer yandan Prf.Dr. Mehmet Eröz (Yörükler 1959;122s)  Bildirdiğine göre Boynuinceli aşiretini;  Şahbaz uşağı, Gaffarlı uşağı. Kızılali Uşağı, Sarıbeyoğlu Uşağı, Hacı ali uşağı, Kerim uşağı,  Dolan uşağı, Gözaralı uşağı ( Gözükaralı)  Sarıoğlanlı uşağı oymakları oluşturur tesbitinde bulunmuşdur. Boynuinceli Aşiretinin alt kolu karakeşli aşiretinin XX Y.Y' da Silifke kazası idari sahasında bulunan yüğlük dağı eteklerinde yuazlık, Kızkulesi civarında kışlık olarak  300-400 çadırla yaşadıkları anlatılır iken bu aşiret'in yukarıda anlatılan guruplardan oluşduğu tesbitine yer verilmişdir.

  Kırşehri yöresinde yaylaya çıkan Boynu inceliler aşiretin mesubu olan; Nevşehirli   Damat İbrahim Paşa bu aşiretin yurt edinmesinde rol oynar. 1718  Yusuf Halaçoğlu hoca boynuinceli aşiretini Türkman yörükanı taifesine bağlı  danişmendli aşireti mensubu olarak verir (2006; 38-65) Boynuinceli aşiretini Faruk Sümer hoca ( 1999; 309)  Boz-Ulus beg-dili boyunun Kuzey Suriyede yaşayan Beğ-dili boyundan ayrılmış bir oymağıdır  der. Ahmet Refik A.g.e.s.69 'da Boynuinceli aşiretinin Begdili Boyuna bağlı olduğu tesbitine yer verir böylece denile bilirki Bozulusa bağlı Boynuinceliler aşireti etnik yapı itibarı ile Oğuzların Yıldız Han koluna bağlı Beğ-dili oymağına mensupdur. Sümer ( 1999;301-315) Boynuincelileri oluşturan dokuz boydan birinin Şahbaz uşağı aşireti oluşturmakadır der.

  T.C Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Sosyal Bilimleri enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana bilim Dalı Araştırmacıların'dan Halil İbrahim Özden'in Yüksek Lisans Tezinde (Tez onaylayan Doç.Dr. Zülfü Güler) Bildirildiğine göre: Memişoğlu'nun (1999:309) Hüseyin Demirsözden aktarılan bilgi; Bundan 300-400 yıl önce  Boynu İncelilerden 550 çadır civarında Kırşehir havalisinde yaylaya çıkan konar göçerlerden 7 boynuinceli oymak Kerim Uşağı, Sarıboğlu uşağı, Şahbaz uşağı, Hacı Ali Uşağı, Sarıoğlan Uşağı ve Gözükara Uşağı Kuraklık nedeni ile Boynuincelilerden ayrılarak karaman türkmenlerinin obalarına yerleşmişlerdir.Bu bilgi yukarıdaki anlatıları'da doğrulamaktadır. Daha sonra bu boynu inceliler Karaman başbeglerinden izin alarak yeni beğlikler kurdular bu beğler Şahbazoğlu beyi Hacı Ali beyi Kurbeği ve Gülsünoğlu beği. Bu beğler aşireti uzun yıllar yönetti.

 Diğer yandan  Delice oymağı bölümünde de verildiği gibi boynuincelilerden delicelerin daha evvel kaleciğe yerleşdiği tesbit edilmişdi.. Köye daha sonra gelen Memiş Veziroğlunun  Tomarza bölgesinde  Bünyen,  obruk, Köse hacılı, Yünören mezralarını yurt tutan  Veziroğlu oymağından olduğu düşünülmektedir. Burhanettin Akbaşı’ın araştırmalarından “ Alibey Oymağı ‘nın Kayseri kırsalına yerleştiği kaydedilmiştir. Aynı adı taşıyan bir oymak da İslamlı Yörüklerindendir. Kızılca İn mezraında meskun olduğu ve Kocasinan, Felahiye, Özvatan, Sarıoğlan ilçeleri arasındaki hareketleri tespit edilmektedir.
 1563 yılında Ali Beglü adını taşıyan oymak, Zamantı nahiyesi Kalecik/ Kalelice köyünde Selmanlı oymağı ile kışlamakta idi. Bu köyde 64 nefer nüfusları vardı.  Ali Beglü oymağı Pınarbaşı nahiyesinde Ali Beglü (namı diğer Aldım) adıyla da geçiyor. Pınarbaşı nahiyesinin Güllüce köyünde 13 nefer nüfusları vardı.” Şeklinde bir bölüm mevcuttur. Veziroğlunun Şarkışla  kalecik köyünde  Şahbaz soyadını boynu inceli aşreti içerisindek Şahbaz uşağı oymağına izafeten aldığı düşünülmekdedir. Hem kayseride ,hemde şarkışlada adına rastlanan ve aynı ( kalecik) adı ile karye kurup yaşayan ali Beğilü taifesi  ile boynuinceli aşiretinin bu yaşam alanlarındaki birliktelikleri bir tesadüf  olamaz. İki aşiretinde beğ-dili boyu bozkoyunlu Cemaatine bağlı olmaları bu yakınlığın sebebi olarak düşünülmekdedir. Veziroğlunun bu köyü zorunlu iskan fermanından sonra oturak köy olarak tercihetmaside tesadüfi değildir. 
Ayrıca Bozok livasında 1846-49 yıllarında birlikte kovguna çıkan Lek Kuzugüdenli ve Kırıntılı aşiretleri  arasında bulunan Şatıroğlu, Toronoğlu ve Veziroğlu oymakları uzunyalanın sivas tarafında ki otlakları yaylak olarak kullanmaktaydılar. Bu gün Torunoğlu bakiyesi kayseri  Sarız ve pınarbaşında Torun oğlu olarak Şatıroğlu Şarkışla Sivralan Köyünde Şatıroğlu olarak Veziroğluda Şarkışla Kalecik köyünde Şahbaz soyadı ile  nesle sahipdir. Torunoğlu,Veziroğlu, Boynuiceliler bazı tarihçilece de Avşar boyu  olarak vrilir. Bozok kazasının ağırlıklı olarak beg-dili kayserinin’de Ağırlıklı olarak Avşar olması coğrafyanın da birleşik olması obların cemaat seçiminde yaylakların konumunuda önemli olduğu  anlaşılmakdadır. Ayrıca Şarkışla’nın Elmalı Köyünde Bulunan Tekkeye hala şifa için yöre halkının dışında kayseri Pınarbaşındanda ziyaretçi gelmeside bölgeler arası yakınlığın ifadesidir. 

 Şahbazların  Çepni boyuna mensup olabileceği yukarıda (İsmail Uçakcı tesbiti) izah edilmişdi. Sayın uçakcı şahbazların yurdu olan  Kızılırmak ilçesi bostanlı köyü ve Sulakyurt ilçesi sarıkız köyünde sarıkız aşiretinin baskın olması hasebi ile böyle bir bağ kurmakdadır. Oysa alanda boynuincelilerde hakimdir. Buradan şahbazların beğ-dili boyuna kan bağı ile bağlı olduğu kuvvetle muhtemeldir. Kalecik köyünün Beğ-dili köyü olması ve aşiretin oturak alan olarak bu köyü seçmeside savımızı kuvvetlendirmekdedir. Sumer hocanın tesbitlerinde bayat Boyuna mensup Kızıl kocalı Aşireti enaz birer hane ile Kalecik köyünde ve Çepni köyünde yaşadıkları görülüyor. Bayat Boyuna mensup bu aşiret hem Çepni boyu karyesinde hemde begdili boyu karyesine yerleşebiliyor; Şahbazlar İsmail Uçaçkcının tesbitinde olduğu gibi Çepni ise Köyde Yaşayan Kızılkocalı Aşiretide Köyde Şahbazlar oymağı olmalıdır. Tüm bu hocaların tesbitleri değişik açılardan ancak aynı şeyi tesbit ediyor olabilirler. Boynuinceli aşirtini oluşturan diğer oymaklardan Hacıali uşağı Köyde yaşayan Hacıaliğili. Gaffarlu uşağı  ırızangili ve Kerim Uşağıda Kerimağagili işaret etmektedir,

3-) Deli Ali'li Aşireti: Bayat boyuna bağlı bu aşiret Faruk Sümere göre Gedik Nahiyesinde Kızılcakışla, Bozkışla, Seydiköyü, Çardaklı, Kılıçderesi, Küçokkale Balıkara Kalınarkaç, Bozkışla (İnsanlı) Karyelerinde 15 obada 115 vergi nüfusu ile yaşadıkları 1529 tarihli kayıtlarda mevcuttur.  Kalınarkaç karyesi tarihde  Kalecik köyü arazisi içerisinde Eğrek denilen mevkide kurulmuş köy idi. Bu gün lavedilerek kalecik köyüne katılmışdır. Deli Ali'li aşireti Delialiağagil (Davutlar) Oymağı olarak soy sürmekdeler ve kalecik köyünde yıldız soyadını almışlardır.
4-)Ali Bey Hacılı Aşireti: Aşiret üyeleri Gedik nahiyesinde Kalecik, Kalınarkaç, Ekecikli (iğecik) Karyelerinde yaşadıkları Yusuf Halaçoğlu'nun Anadolu'da aşiretler, cemaatler, oymaklar adlı eserinde yer almışdır. Aşiret üyeleri kalecik Köyünde  Hacıalgil oymağı olarak soy sürmekdeler. (Aşıkoğulları)  Günümüzde Aşık soy ismini kullanmakdadırlar.

 VEZİROĞLU OYMAĞI:

 Veziroğlu Oymağı: Avşar boyundan gelen oymak, Tomarza ilçesinin Zelfin köyünde ve Bünyan ilçe merkezi (kısmen), Bünyan’ın Kösehacılı köyünde (kısmen) ve Yünören köyünde (kısmen) meskundur.[8] 1846-49 yıllarında Lek, Kuzu-Güdenli ve Kırıntılı aşiret atlıları ile beraber Kayseri, Niğde, Kırşehir taraflarına kovguna giden Afşar elebaşıları arasında Veziroğlu’nun adı geçiyor.[9] Bu grup, Çörümşek’ten Tomarza ilçesi Zelhin (Üçkonak, köyde az miktarda bulunuyorlar) köyüne gelip yerleşmiştir (Halen bu köyde az miktarda nüfusları vardır). Daha sonra çoğu buradan kalkıp Bünyan ilçe merkezi ile bu ilçeye bağlı Kösehacılı ve Yünören köylerine yerleşmiştir.[10] Muş il merkezinde de bu obadan insanların bulunduğu biliniyor. Kütahya 3 Kasım 1824 tarihli 13 Numaralı Seriyye'yi sicil Vr.29 a kayıtlı belgede Avşar eşkıyasından Veziroğlu adlı kişi kayseri ve bozok halkının  ekinlerine ve hayvanlarına zarar verdiği için Kütahya'ya sürgüne gönderilmesi hükmü vardır. Ancak eşkiyanın sürüldüğü yere gitdiği meçhul. Genelde eşkiya kendi istediği yere gitmişdir. Köyde 1830 da rastlanan Veziroğlu ile bu veziroğulları arasında henüz ilişki kurulamamıştır.
Dedelerimizden aktarma yolu ile gelen şifai tarihe göre Sıvasın Yıldızeli Kazasına bağlı Büyük akören köyünde (Büyükavren) bir cinayet işlenmiş ve sülaleye bu sebeple sürgün cezası verilmişdir. Oysa biz biliyoruz'ki Osmanlı İmparatorluğu cezaları Şeri hükümlere göre verilirdi. Cinayetin karşılığı idam cezası olması hasebi ile yukarıda yer alan şifai tarih bilgisi doğru olamaz. Vr 29 kaydı ile verilen bilgi hem dip dedemizin ismi ile örtüşüyor hemde Şifai tarihde anlatılan sürgün cazası ile vede sürgün zamanı ile örtüşüyor. Ancak tarihsel anlamda kesin hüküm ile bu veziroğulu Şahbazların dip dedesi olan veziroğlu'dur demek için durum biraz daha araştırmaya muhtaçdır. 1845 tarihli sayımda ; Ankara Kalecik kazası Gökçeviran köyünde ortaboylu kumral sakallı Veziroğlu İbrahimoğlu Mustafa 48 yaşında Hacı köyü ortaboylu Kumral sakallı Veziroğlu Mustafa oğlu Molla Mehmet 40 yaşında Kızıl Kümbet nahiyesi deveci köyünde Şahbazoğlu veli veledi Mehmet 55 yaşında Sayılmışdır Ali Beglü Oymağı ile Vezir Oğlu ve Şahbaz oymaklarının yaylak ve kışlaklarında sayılan insanlarda kumral sakal ve orta boy ortak özeliği dikkat çekecek kadar sık rastlanmakdadır.
Ali Beglü cemaati 1526 lı yıllarda Kalecik karyesinde yerleşik hyata geçmeleri sebebi ile Celali İsyanlarına Katılmamışlar ve rakkayada sürgün edilmemişlerdir. Eğer dedemizden aktarma yolu ile gelen bilgi doğru ise Veziroğlu kalecik köyüne 1691-1823 Yılları arasında gelmişdir. Bu dönem içerisinde Rakka sürgünü ve kovgun gibi hadiselere de katılmış olabilirler.
Köyde varlığı olası olan çepniler akkoyunlu bakiyesi olup bunlara kantemur çepnisi de denir 1531 de kızılırmak kıyısındaki şarkışlaya bağlı çepni köyü kızıl kocalı oymağından isa beg' in yurdu olduğu tahrir defterinde yer almaktadır. 

3- Bozoklardan Yıldız Hanın Oğlu C-) Beğdili Boyu Aşıklı aşireti: Bozdoğan aşireti teşekküllerindendir 13.YY ' dan itibaren haklarında bilgi bulunan aşiret mensuplarının Eretna .Kadıburhanettein Karakoyunlu ve Karamanoğulları Devletleri içerisinde yer alır 14.YY. da yaşadığı anlaşılan Zeynül Mülk adlı aşiret beyi nin doğu ülkelerinin trürkmen büyüğü olaralk anıldığı kaynaklarda yer alır. Kaynak Sabahattin Yaşar a.g,e,s.2 ve Üçler Bulduk Bozdoğan Yörükleri Yaylak-Kışlak sahaları s 71

 Aşıklar aşiretinin Yeğerciler adı ilede anıldığı ve Pınarbaşı Nahiyesi Yeğencikli karyesi 20 hanede yaşadıkları 1563 tarihli kaynaklarda vardır. Kaynak Rafet Yinanç .,Mesut Elibüyük Maraş Tahrir Defteri 1563 cilşt 2 s 748

Tarihte yeni il kazası idari sahasında aşikviranı, Hacı bektaş ilçesi idari sahasında aşıklar, Ereğli ilçesi idari sahasında aşıklar adı ile köy kurmuş oymaklar ile Nevşehir yöresinde bulunan aşıklı dağına adını vermiş oymaklar yeniil kazası idari sahasında kurulmuş akviran karyesi kurucuları ,Hacıbektaş ilçesi idari sahasında bulunan aşıklar köyü kurucuları, Develi ilçesi idari sahasında yaşayan aşık soyadı almış oymak, Zara kazası ekinli-deveske köyündeaşıkoğlu sülale adı kaynak Mehmet Artunay -Ali Lafçı ,Osmanlı arşiv belgelerinde Zara 2. 55.yıl,1831-1842 Kayseri ili Kocasinan ve Melikgazi semtinde aşık soyadı Develi ilçesinde Kalpak,Sindelhüyük ve Çataloluk köylerinde Aşık Soyadı Bor ilçesi Bayad Köyünde Aşık Soyadı Sarız ilçesi Tavla Köyünde Aşık Soyadı Sıvas ili Gümüşdre köyünde aşık soyadı almış oymak üyeleri Şarkışla ilçesi KALECİK ve İğdecik köyünde Aşık soyadı almış oymak ve aksaray ili merkez ilçe mıntıkasında yaşayan aşıkoğlu soyadı almış oymak üyelerinin adını bu aşirete izafeten aldıkları anlaşılır.
Diğer yandan Bayad boyu,  bügdüz Cemaatine bağlı 16 hane 2 bennak 14 Mücererid Nüfuslu Aşuklu cemaati BOA Halep TD Defteri sahife 177 de  Hama vilayetinde varlığı kayıtlıdır.  Yaylak olarakda aynı cemaat bozok yaylasını kullanmakdadır. Yukarıda kayıdlı ve aşuklu sülalesinin yaşadığı bayad köyününde Bayad boyuna ait köy olması Şarkışlanında  Şam bayadı boyu tarafından kurulduğu düşünülürse Kalecik köyünün kurucu sulalesi aşık oğullarının da bayad boyuna mensubiyeti pek akla yakındır. Ali Beyli aşiretine bağlı Alibey Hacılı aşiretinin kalınarkaç Kalecik ve Ekecikli karyelerini kurduğu Faruk Sümer tarafından tesbit edilmişdir. Bu bilgiye dayanarak köyde yaşayan hacıaligil oymagı (Aşık oğulları) hem köyün kurucu oymağı hemde Bayat boyuna bağlı olduğu anlaşılır.
4-Diğer Türk-Oğuz boylarından kazak aşiretleri teşekkülünde yer alan Sabir aşireti: Sabır, savur, sabar, sümer adları ilede anılır. (Kaynak Önder ) 6. Yüzyılda Batı sibirya ve Kuzey Kafkasya civarında görülen bir türk topluluğudur.Batı Sibiryada Yaşarlarken Hunlular sonrası dönemde Kafkaslara gelerek buraları yurt edinmişlerdir. Türk Kökenli olduğü bildirilen bu kavim Türk ve macarların atası olduğu yönünde de bilgi ve belgeler tarih sayfalarında yer almıştır.

Aşiretin tarihte sıvas yöresinde yaygın olarak yaşadığını sıvasa bağlı koyuncu  köyünde kabri bulunan ve " Sabır Baba" adlı zati muhteremden anlarız. Sıvas il merkezi küçük kilise mahallesinde sabıri Çavuşbaşı mahallesinde sabıroğlu sülalesi adı (kaynak Şahin a.g.e.) Şarkışla ilçesi KALECİK Köyünde Sabır soyadı Sıvas il merkezi civarında sabır soyadı Ağaçören ilçesi merkezinde sabır soyadı Kayseri merkez tahirağa mahlesinde sabır soyadı , Bor ilçesi kayı , tepe ve altınova köyünde sabır'lar soyadı Develi ilçesi yukarı künye köyünde sabır soyadı Bünyan ilçesi musa şeyh köyünde sabır soyadı almış oymak üyelerinin adını bu aşirete izafeten aldıkları anlaşılır.

Ayrıca niğde ili merkezinnde Savran soyadı savuran soyadı,Yahyalı ilçesi merkezinde savuran soyadı almış oymakların adını bu aşiretten aldıkları anlaşılır,

An itibari ile (2017) kalecik köyünde yaşayan oymakların aşiretlerle tesbit edilebilen bağlantıları:


Bu dört başlıkta yer alan Avşarlardan Boynu inceli aşireti mensubu Delice Soyadı ile ( Deliceağagil), Şekerban Sarıkız tokuş aşiretinden Şeker soyadı ile ( Kaymakçığil) ve Şahbaz soyadı ile Hacıahmedgil ( sıvas türkleri listesinde Hacıahmetgil Türkmen Yörükhanı Taifesinden Bayındır boyu Hacıahmedler, Hacıahmedli, Hacıahmedlü cemaati olarak bir kayıt mevcuttur . Aksaray, Koçhisar. Kırşehir. nevşehir yöresinde Boynuicelil aşireti içerisinde Hacıahmetler aşireti mevcuttur.(Arif Sarı Dulkadirli Türkmenleri) Bu bilgiler şifai tarihle uyumlu olmadığı çin isim benzerliği olarak düşünülmektedir.) ve Kazaklar aşireti Sabır soyadı ile (Osmanağagil) oymakları köyümüzde yaşamaktalar. 

Osmanlıcadan tercüme edilerek yukarıya adları yazılan 19 isimden Memiş Veziroğlu Hacıahmetgilin dip dedesi olup; Cumhuriyet dönemi nüfus kaydında adı Mehmet Veziroğlu olarak yazılıdır. Eşinin adı şemsi dir. Kuşak hesabı ile Memiş Veziroğlunun doğum tarihi 1795 yılları olabilir doğum yeri belli değildir. Oğlu Ahmet Şahbaz 1842 kalecik doğumludur.Hac yolu koruyuculuğunda görevli olması sebebi ile defalarca hacca gitmiş ve hacıahmet ünvanını almışdır. (Yörede anlatılan hikayeler ve Üsküdar türkmenleri Harameyn aşireti vazifesi ile bu hikaye uyumludur) Sülale bugün hacıahmetgil olarak anılır.

Yukarıda kayıtlı isimlerden yine -Çıkıncıoğlu Murtaza Köyde yaşayan Dursun ağagilin, -Yazır Boyu Mamalu aşireti karacalar cemaatinden olduğu tahmin edilen Karacahasan, Karaca ağagilin , -Aşık Süleyman oğlu Ömer Aşıkoğullarının (Süleymangil) -Rıdvanoğlu Abdulgaffar Irızangilin, -Davutoğlu Memiş Davutların  ,Recep kethüda, Bekişağagil, -İmamoğlu Hasan,  Hasanefendiğil, -Kıtmiroğlu  Mustafa' ki Kalecik köyünde 1845 sayımında rastlanan kıtmırli oğlu kıtmirli cemaati mensubu olup şam bayadı aşiretine bağlıdırlar,  (tahrir defteri sayfa 315 ve 555.)  Ali gil,  -Çavuşoğlu Hasan Türkoğulları, -Hatipoğlu Ömer Hatipğil,-Deliahmed oğlu Ali Deliali ağagil, -Sipahi oğlu Alinin delice ağagilin dip dedesi olarak düşünülmekdedir.
Faruk Sümere 'e göre 1426 tarihli osmanlı vesikalarında yer alan ve Bozok Yöresinde en büyük aşiretlerden olduğu bildirilen Kızıl Kocalı Aşiretinden bir bölüğün Gedük (Şarkışla) Nahiyesi Kalacık, Mengen köylerinde yaşadığı bildirilmekdedir. (Bozok tarihine dair araştırmalar) Dulkadirli beyliği Bayat Boyuna bağlı bu aşiretin Kalacık köyünde hangi sülaleye tekabül ettiği henüz tesbit edilememiştir. Diğer yandan Mustafa Kemal'de bu aşiret mensubudur. Bu aşiret aynı zamanda Yöremizde elmalı köyünü de kuran aşirettir.

2.5  Hacıahmetgil (Veziroğulları)

Bir sülale dede, oğul, torun,torun oğul ve torun torun bir arada yaşıyor ise bu birlikdeliğe türkmenlerde aşiret denirdi. Hacıahmedgile bu gözle bakarisek aşiretler çağına göre örgüt yapısının fiili tanımı: 

Dip dede: Birinci kuşak

Birinci kuşak : Dip Dede: Mehmet Vziroğlu doğum 1795 ölüm belli değil Doğum yeri belli değil eşi: Şemsi Şarkışla Nüfus idaresinden alınan resmi kayıt’da dipdede hanesinde bu isim kayıtlı olup kütük kaydı bunun üzerine inşa edilmişdir.


İkinci Kuşak 


Kendi; oğul Ahmet Şahbaz doğum 1842 ölüm 1906 Doğum yeri Kalecik eşi Asiye

Üçüncü kuşak


Oğul Ahmed’den nesil

1-Torun   Mustafa (1882-1958) 2- Torun Musa ( 1882-1917 Şehit),  3- Torun Hasan (1898-1956) , 4-Torun  Fatma( 1889-ARŞ) , 5-Torun Torun Musa (1928-1944 ) İkinci Musayı biz torun olarak resmi kayda bakarak yazdık ikinci musanın 1928 doğumlu olması bu kaydı çelişkili yapmışdır.

Dördüncü kuşak


1-Torun oğul : 1882 kalecik doğumlu. Mustafa Şahbaz,Nesli

1.1-Torun torun Ömer,  1.2- Torun torun Ahmet,  1.3- Torun torun Seyfeddin, 1.4- (Kızları)Torun torun Perüza, 1.5- Torun torun Fadime, 1.6-Torun torun Gürcü,  1.7  Torun torun Hatice

2-Torun oğul: Musa Şahbaz 1882 Kalecik doğumlu (kayıt yılı doğum yılı gibide yazılmış olabilir) 1917 de istiklal savaşı şehidi nesli 2.1- Kazım

3-Torunoğul :Hasan Şahbaz 1898 kalecik doğumlu Nesli 3.1 Gülkız, 3.2- Göğüş

Beşinci kuşak:


1-Torunoğul: Mustafadan  1.1- Ömer Şahbaz yaklaşık 1917 kalecik  doğumlu nesil 

1.1.1 Mustafa 1.1.2 Kıymet (kızı)

1.2 Ahmet doğum 1923 nesli 1.2.1 Turan (1947) 1.2.2 kızı Kadifa 1.2.3 İsmail 1954 1.2.4 Mehmet (1961) 1.2.1.5 kızı Fatma

1.3 Seyfeddin nesli 1.3.1 Memiş  (1954)

2 Musadan 2.1 Kazım( yaklaşık(1916 doğumlu) nesli 2.1.1 Turan 2.1.2 Abile (Kızı) 2.1ç3 Dudu (kızı) 2.1.4 Fevzi 2.1.5 Türkan(kızı) 2.1.6 Hasan  2.1.7 İlhan

Altıncı kuşak


1-Toruntorun  Mustafa 1954 doğumlu nesli

1.1.1.1Ömer, (yaklaşık 1985 doğumlu) 1.1.1.2 Ayşe 1.1.1.3 Fadime

2- Toruntorun1.2 Ahmet nesli

1.2.1 Turan soyu 1.2.1.1 Esra ,1.2.1.2 Gökhandoğu( 1974)

2-1.2.2 Kadife soyu 1.2.2.1 Hasan Hüseyin 1.2.2.2 Şeker 1.2.2.3Yusuf 1.2.2.4 Osman  1.2.2.5Eyüp

3-1.2.3 İsmail soyu 1.2.3.1 Sefa( 1979)

4- 1.2.4. Mehmet soyu  1.2.4.1 Ahmet, 1.2.4.2 İlknur1.2.4. Adem  

5-1.3. Seyfettin nesli 1.3.1 Memiş soyu 1.3.1.1 Akgül,1.3.1.2. Ayten,1.3.1.3 Gülten, 1.3.1.4 Nurten, 1.3.1.5 Döne 1.3.16 Hatun  1.3.17 Ömer Faruk

6-Toruntorun 1.4Kazım  nesli 1.4.1 Turan soyu 1.4.1.1 Bünyamin, 1.4.1.2 Kazım   1.4.1.3Peruza (kızı)

1.4.2 Fevzi soyu: 1.4.2.1 Ceyhan, 1.4.2.2 Seyhan, 1.4.2.3 Selçuk 

7-1.4.3 Hasanağa soyu

8-1.4.4 İlhan soyu


Köydeki diğer sülaleler gibi bu sülalede hala orta asyadan beri kullanılan ve yörede en kelimesi ile tanımlanan aşiret damgalarını hayvanlarına kullanırlar. Bu sülalenin en'inin adı üç endir. Küçük baş hayvanlarının kulağı uc kısımdan içeriye doğru iki santim derinliğinde üç yerden çizgi çeklinde kesilerek hayvan damgalanır ve sülalenin malı olduğu böylece de diğer sülalelerin mallarından ayrıt edildiği yöntem olarak hala kullanılmaktadır.

Altıncı kuşağın en genç doğumlu olanı 1990 yılı olsa Dip dedenin doğumu olan 1795 yılından  bu yana 205 yıl geçmiş demekdir. Konar-göçer Türkmen döneminde bu altı kuşak bir bey etrafında bir arada yaşıyor olsa idi bu guruba  aşiret denilirdi.

Köye ilk yerleşenler birinci iskan fermanı ile takriben l526 da iskana tabi tutulan Ali Begilü kabilesi dir bu kabile 1530 da köyde nüfus defterinde kayıtlıdır. Son iskan fermanı 1849-1850 yıllarında yayınlanmıştır. Bu fermanla görev alan Vecihi Paşa avşar,Rişvan, lek ve kırıntı Aşiretlerinden toplam 2724 haneyi her yerleşik beş aileye bir aile denk gelecek şekilde tüm Bozok Livası Kaza ve köylerine dağıtarak yerleştirmiştir. Köye son gelen aile engeç bu tarihde köye gelmiş olmalıdır. Bu aileler daha sonra kendi istekleri doğrultusunda yer değiştirmişler. Devlet bu son hareketliliğe fazla ses çıkarmamıştır. Bu meyanda da köye gelmiş aile olabilir. Ancak 1850 den sonra kayde değer yer değiştirme ye rastlanmamıştır.

Mehmet Yılmazın Dergipak'da 2019'da yayımlanan araştırmasından aşağıya bir bölüm kaydedilmişdir. 

"HACI AHMETLİ AŞİRETİ:

 Bir nevi ortak çıkara dayalı ittifaklar olan aşiretler, çok sayıda oymaktan meydana gelmekteydi10. Konargöçer bir hayat tarzına dayanan bu sistemde, obalar oymakları, oymaklar da aşiretleri oluşturmaktaydı. Aşiretlerin başında boy beyi, oymakların başında da kethüdalar bulunurdu. Oymaklara aynı zamanda cemaat adı verildiği gibi, aşiret de denilebilmekteydi11. Hacı Ahmetli aşiretinin bağlı bulunduğu Boynu İnceli gibi konargöçer aşiretlerin, tek geçim kaynağı hayvancılıktı. Yaylak ile kışlak arasında sürekli göç ettiklerinden, çoğunun kıl çadır dışında taş veya kerpiç evleri yoktu12. Bağ, bahçe ve ekin işlerini pek umursamazlar, ihtiyaç duydukları hububatı takas yoluyla temin ederlerdi13 . Osmanlı’da, Kızılırmak kıvrımından İçel’e doğru çekilecek bir çizginin batısında kalan sahada, ekip biçecek ‘toprağı olmayan’ ve belli bir yerde durmayıp, yaylaklar ile kışlaklar arasında gidip gelen konargöçer Türkmenlere Yörük denilmiştir. Yerleşik hayata geçen Yörükler, yörüklükten çıkarlardı. XVII. yüzyıldan sonra, özellikle İç Anadolu bölgesinde konargöçerlere Türkmen denilmeye başlanmıştı. Bunların kurdukları köyler de Türkmen köyü olarak adlandırılmaktaydılar14 
 Çok eskiden beri Kesikköprü üzerinden Aksaray ile Kırşehir arasında gidip gelmekte olan Hacı Ahmetli aşireti15, İç Anadolu’nun en büyük Yörük aşiretlerinden Boynu İnceli aşiretinin bir koluydu16. Kökenleri Danişmendli Türkmenlerine dayanan bu aşiret, eskiden Halep ile Adana arasında oturmaktaydı. Zamanla yaşadıkları köyleri terk edip, konargöçer hayata geçtikten sonra, İç Anadolu’ya göçmüşlerdi. Damat İbrahim Paşa tarafından 1727 yılında Nevşehir’de bir kasaba kurulunca, aşiretten taş ev yaptırmaya kudreti olanlar bu kasabada yerleştirilmişlerdi. Başta Hacı Ahmetli oymağı olmak üzere, şehirde ev yaptırmaya gücü yetmeyenlere de, Aksaray sancağının batısında ve Eyubili kazası sınırları içinde17, bazı harabe köylerin bulunduğu sulak ve mümbit alanlar yurt yeri olarak gösterilmişti18. Muhtemelen Patrona Halil İsyanı sebebiyle olsa gerektir ki, bu teşebbüs yarım kalmış ve diğer oymaklar gibi, Hacı Ahmetli aşireti de konargöçer hayata devam etmiştir19. Fakat bu dönemin önceki yıllardan tek farkı, yukarıda bahsedilen mümbit toprakların kendilerine kışlak olarak tanınmasıydı. Aşağıdaki tabloda Hacı Ahmetli aşiretinin 1834 yılı nüfusu görülmektedir."
Kalecik köyünde bizim oymağa Hacı Ahmetgil denilmesi ;dedem Hacı Ahmedin adına izafeten olduğu yerel şifai tarih ile aktarılmakdadır. Mehmet Yılmaz'ın tesbitlerinde yer alan Hacı Ahmetli Aşireti ile bu iki aşiret için Boynu İnceli aşiretine bağlı olmararı dışında  başka belgeye rastlanılamamıştır. Bu sebeple isim benzerliği olarak not edilmişdir.

2.6 Kal'acık köyüne toprak komşusu köyler

Kalecik köyüne toprak komşusu olan köylreden Abdallı yaylağını: Çepnilere bağlı Akkoyunlu türkmenlerinden ayrılarak IX.Y.Y. da anadoluya gelen Peçenek Boyu içerisinde de adı geçen Abdallı aşireti (cemaati), 

Yapracık köyünü: Bayad boyu Şam bayadı Aşireti karakoyunlu ilikli cemaati, Karacakoyunlu aşireti Gedik nahiyesi Donuzviranı;Ağcamescit tayılgalık, Karalıbel, Yapcacık, Mezralarını ekenek olarak kullandıkları ve yapracık ile tayılgalık karyelerine yerleşdikleri 1529 yılında 46 vergi hanesiyle yaşadıkları Arif Sarı Tarafından akdarılır.

Arıklar köyünü: Avşar Boyu Reyhanlı aşireti içerisinde, Tabanlı aşiretinden Bayındır boyu Bozulus teşekkülü Ali Görenlü cemaati, (Vefai tarikatı Kurucusu Tacül_Arif Seyyid Ebul Vefa 'nın adını alan Arife-Arıklu aşireti gedük arıklar köyünü kurmuştur bu aşiret Gün Han soyu Kayı boyu mensubudur kaydıda tarihi vesikalarda mevcuttur), (Ali Görenlüler Avşar aşiret listesinde de yer alır) 

Çanakçı köyünü Dulkadirli Hanedanı Zünnun oğlu Hisar Bey Oğullarından Hisarbeylü Cemaati, (Avşar soyu Köçekli aşiretinin alt kolu çanaklı aşireti de aynı köyde mevcut İsmail Uçakçı Oğuz Boyları Sayfa 230) 

Akçakışla köyünü Deli Alilü Cemaati,

 Gazi Köyünü :Has Bey Cemmati,

 İğecik Köyünü Ali Beğilü Cemaati, 

Topaç Köyünü Lopaç(topaç) cemaati Ali Beyilü kabilesi, (Yıldız han soyu Karğın boyu Topaç aşireti'ninde köyün kurucuları olduğu İsmail Uçakcı Oğuz boyları II de yer alır) Arif Sarı XVI.Yüzyılda Dulkadirli Türkmenleri adlı eserinde Ali Beyli Kabilesi Kızıl Kocalı Teşekkülü içerisinde yer almış topaç aşireti olarak bildirilmişdir.

Kazancık Köyünü mekresunlu cemaati kara keçililerden kazan aşireti kurmuşdur.
(Günhan soyu Kayı boyu)

Kahvepınarı Köyünü Kınık Boyuna Bağlı kahveci aşireti kurmuşdur.

Kalecik köyü dahil etrafındaki 12 köyde cuma namazı kılınacak bir cami yokdu Osman Çelebi Yunusveren köyüne bir cami yapdırdı minberide olan bu camide cuma namazları kılınmaya başladı bu camiye günde bir akçe maaş ile 1668  yılında Mehmet b. Halil hatip olarak atandı. Camide cuma namazınında kılınabilmesi sebebi ile camiye Cedit cami dendi.
Bağlararası (Adıyaman köyü) Beğdili Boyu Kılıçlı aşireti Deli Hasan Bölüğünce kurulmuşdur

2.7 ALİ BEGİLÜ AŞİRETİ ve federasyon ortakları ve yaşam alanları: 

Köyü kuran aşiret olarak bu aşiret kayıtlıdır. Bu aşirete'in ismine şehsuvaroğlu ali bey ve Aldım adı ilede anılır. Yavuz Sultan Selim tarafından Dulkadir Beyliğinin Başına geçirilen Ali bey 1522 Yılına kadar beyler beyi olarak görev yaptı Aşiret ismini bu beylerden aldığı kuvvetle muhtemeldir. Bu isim yöreye göre  Ali Begelü, Ali Beyilü, Ali Beylü şeklinde ifadesini bulmuşdur. Ali Beye bağlı aşiretin bozok Livasında Zile,Sorgun ve Hüseyin-Abad nahiyesi arasında pek çok köy arazisi timarı olduğu ve aşiret üyelerinin Hüseyin-Abad nahiyesi Ali bey Aşireti kışlağı Ağcakışla(Yellice) Hacılı Kışlağı, Ümmet Kethüda Kışlağı ve Kurucu kışlağı ve Zamantı Kazası Pınarbaşı nahiyesinde yurt tuttukları Güllüce karyesinde ziraat yaptıkları  anlaşılır. Özer(Üzeyir)Dirsek Nahiyesi uzun, Kızılviran, Nescili, Böğrü delik, Davudi, Saylıca, Yoğunark, Öyücel Alaca, Sayaca, Boklukuyusu, Bey, Bücüret karaöyük Karyesinde Yaşadıkları XVI. Yüzyıl kayıtlarında vardır.

günümüzde İskenderun ilçesi idari sahasında bulunan eski adı Güzel olan Akçay köyü ve çevresinde yurt tutmuş Dingil ve dingiltepe, karaca, Özkan, Sökmen, Bebek, Kalkan, usta, Köken, Zont, Türkoğlu,  Göden, Gökçe, Pekşen, Pekel, Peköz,Şahan, Karahan soyadı almış oymakların Ali Bey'in silsilesinden geldiği bilgisi edinilmişdir. Ali bey adlı bir gurubun Tarsus Livası sahasında kurulmuş Şehnaz mezrası Alibey, yassıcataş, Sıpturuş, Burunviran, Olukalan, Sakızkayağı karyesi, Bozok Sancağı dahilinde bulunan Gedik Nahiyesi ve başka yerleşim yerlerinde  348 hanede yaşadıkları 1530 yılı BOA kayıtlarında vardır.
Maraş kazası Balıklıbükü, karyesinde, Keferdir nahiyesi 9 hanede Hınsı-Mansur karyesinde 2 hanede, Baltabükü karyesinde ve Devebağ karyesinde 3 hanede; 16 hane ahalisi de Göksun kenarınıda kışlak olarak kullandıkları anlaşılıyor. Kanılkavak adlı yerleşim yerinde Ali bey bin Şehsuvar adlı zaviyeye tasarruf ettikleri, Karahayıt nahiyesi, Karaağıl karyesi, 12 hanede Hıns-ı Mansur kazası, Tuba karyesinde, Kars-ı Maraş (Kadirli) yöresi Kabasakız kışlağında 43 hanede Köstere, Gölet (Kesire) mezrası 8 hanede (Halaçoğlu Anadolu aşiretler) Kemeriz nahiyesi Yaslıca karyesi 6 hanede yaşadıkları. XVI.yüzyıl kaynaklarında yer alır. Ali Begilü aşireti Emlak Nahiyesi Öyükkışla ve Bağcecik Karyelerinde 104 hanede, Hekimkışla Karacaviran ve Eğecik karyelerinde 96 hanede, Delice özü Nahiyesine bağlı Haydarlı, Akpınar ve Haydar Çardağı mezralarında 46 hanede ve ayrıca Şükürderesi - Karcı, Kaplan, Emercik,, Halilfaki Hekim, Karacaviran, Baytarcık, Ağca, Başkışla, Şekerderesi, İğdiş, Sarıabdal, Kafirviranı ,Kapaklı, Akviran, Ortakışla, Alaçayır, Karanucadere, Mescitli, Kaldıravuk, Yakup Öküzotlağı, mezra-karyelerinde ve GEDÜK (Şarkışla) Nahiyesi Ekecekli, Kafirli arkaç KALECİK, Pöhrenklice, Kızılcamehmetçardağı, Kavacık Kulalıca mezralarında 106 hanede yaşadıklarıX VI Y.Y. kaynaklarında yer almıştır.
Aşiret üyeleri ekseriyetle Bozok sancağı bölgesinde kurulmuş Delice özü Emlak kaza - Nahiyeleri olmak üzere 1574 yılında eyaleti rumda (Sıvas) 302 hanede 1785 nüfusa sahip oldukları anlaşılır.
Aldım Aşireti: Ali begli Adı İlede anılmaktadır. Bayat, Pınarıbaşı Güllüce karyesinde 11 hanede yaşadıkları kaynaklarda yer alır.
Ali Bölüğü Aşireti: Aşiret üyelerinin Karataş nahiyesi, İvezhacı, Gelbulas, Yortan mezrasında yaşadıkları BOA 387 numaralı defterde yer alır.
Ali Bey Hacılı Aşireti: Aşiret üyelerinin Karataş nahiyesi Boran mezrası, Kayseri Malya yaylası, Gedik naiyesi Kalecik, Ekecikli, Kalınarkaç karyelernde ve Çankırı Bölgesinde yaşadıkları Halaçoğlu' nun Anadolu aşretlerinde yer alır.

XVI.yüzyılda Ulu Yörükler teşkilatı adlı doktora tezinde Davut Şahbaz (Cevdet Türkay'ın tesbitine göre Mamalı aşiretinden olan Ali Beyli Cemaatleri,genellikle Ulu Yörük, Dulkadirli, Bozok Türkmenleri arasında Anadolu'nun muhtelif sancak ve kazalarına dağılmışlardır. İsmini bir beyden alan ve Ulu-Yörük teşekküllerinede tabi olan Ali Beyli cemaatleri ise Sıvas sancağı dahilinde yer almakdaydı. Erhan Afyoncunun makalesinde Ali Beyli Bölüğünün faliyet sahasının Bozok sancağının Gedik, Emlak, ve Delice özü nahiyeleri olarak göstersede Buralar Bozok Türkmenlerinden Süleymanlı Kabilesine Tabi Ali Beyli Cemaatlerinin yaşam alanlarıdır. Bize Göre Ulu yörük teşekkülleri içerisinde olan Ali Beyli bölüğünün yaşam sahası Amasyanın geldiklanabad nahiyesi ve çevresiydi.) Tesbitine yer vermişdir. Davut Şahbaz'ın bu ayrımından Kalecik Köyünü kuran Ali Beylilerin Süleymanlı kabilesi içerisinde yer alan Ali Beylü Bölüğü olduğu anlaşırı'ki bizim tesbitlerimizde bu yöndedir. Ancak Tarsusdan Pınarbaşına ve Amasyanın geldiklanabad  dan Bozok ve Tokat livalarına kadar geniş alanda adına rastlanan Ali Beylü'lerin hepsi bir cemaatin bölükleridir. Aşağıde yer alan listelerde buna işaret eder.

 Anadolu ve rumeli yörükleri ve türkmenleri sempozyumu Yunus Koç listesi yör türk vakfı yayınları 11. BOZOK TÜRKMENLERİ[11]: 998 sayılı muhasebe icmaline (1530) göre Bozok Kazasında Türkmen oymaklarının nüfusları:


1. Şam Bayadı : 2596 hane (çadır)
2. Kızıl Kocalı: 1279 hane
3. Süleymanlu: 1683 hane
4. Ağcalu: 1584 hane
5. Selmanlu: 813 hane
6. Karamanlu-i Dinik: 531 hane
7. Ağaca Koyunlu: 383 hane
8. Ali Beylü: 348 hane
9. Demircilü: 347 hane
10. Zakirlü: 334 hane
11. Sekilü: 267 hane
12. Tecirlü: 122 hane
13. Deli Alili: 179 hane
14. Mesudlu: 199 hane
15. Kavurgalu: 29 hane

Anadoluda ve rumelide yörükler ve türkmenler sempozyumu prof. Erhan Afyoncunun listesi Ankara 2000 sayfa 5-6-7
12. Anadolu bulunan Ulu Yörük Bölükleri: (1574 yılı itibariyle)[12]
1. Ağca koyunlu (2.068) çadır
2. Akkuzulu (1.226)
3. Koyunculu (1.037)
4. Ak Salurlu (2.359)
5. Alibeylü (1.785)
6. Ballu (4.311)
7. Çabanlu (2.694)
8.Çakır Alili (1.668)
9. Çavurcu (1.045)
10. Çepni (7.757)
11.Çomaklu (291)
12.Çungar (15.860)
13.Ekizli (688)
14.Geranpa (475)
15. İlbeylü (12.546)
16. İnallu (7.682)
7.İzzedlü ve İdrislü (1.166)
18.Kaba sakallu (438)
19.Kara Fakihlü(1.574)
20.Kara keçili ( 12.018)
21.Kınıklu (5.159)
22.Kulağuzlu (2.874)
23.Kuru Göllü (5.854)
24.Pir Evlek (555)
25.Özlü (5.574)
26.Saraclu (478)
27.Tatılu (7.098)
28.Şerafeddinlü (Tatılı’ya bağlı) (2.571)
29.Todurga (3.063)
30.Turgutlu (1.133)
31.Ulu Kamanlu (2.213)
32.Ustaclu (317)
33.Ütüklü (705)
34.Kabil (1.429)
35.Şarkıpare (620)

Bu iki ünlü tarihçimizin yukarıda yayınlanan listelerinden Ali Beylü cemaatinin Bozok Livasında ve Ulu-Yörükler teşekkülü içerisinde yer aldığı görülmektedir. Arif Sadıxov (Tapanlı) 'nun Çorum Yozgat, Kırşehir, Kırıkkale, Çankırı,, Yöresinde Oğuz Boyları adlı eserinde Ali begilü aşireti Bozoklardan Yıldız Hanın soyu Beğ-dili boyu içerisinde de Üç-oklardan Dağhanın soyu Salur boyu içerisinde de yer verilmektedir. Buradan aşiretin bir kaç kethüda yönetiminde parçalara bölünerek akraba beylerin teşekkülleri içerisinde yer alarak yeni yaylaklarıda yönelebildikleri anlaşılmalıdır.Yine tahrir defteri kayıtlarında: Bugünkü Yozgata bağlı Yerköy ile Çoruma bağlı Sungur ilçeleri arasında kalan Delice ırmağı üzerinde kurulu Delice-özü Nahiyesine bağlı Haydarlı Karyesi (Köyü) Haydarlu Cemaatince kurulduğu kayıtlı olup Bu cemaatinde Ali Begilü Kabilesine mensup olduğu tesbit edilmiştir. Haydarlu Cemaati Salur Boyuna bağlıdır. Bunu BOA  40 nolu yayında  388 sayfada Tarsus livası Haydarlu cema’ati saru kavak köyü Salur boyu Ulaş kazası kaydından anlıyoruz  ayrıca Seyit Burhaneddin Akbaş da Ulaşlılar listesinde bu cemaate yer verir . Ulaş Salur boyu beyi adıdır. Ali Begilü kabilesinin Salur Boyuna bağlı olabileceğini gösterir en kuvvetli belge bu tahrir defteri kaydı olarak görülmekdedir. Sıvas ve Kayseride devlet kurarak 18 yıl hüküm süren Kadı Burhanetdin'in de Salur Boyundan olduğ düşünüldüğünde bu secere çok doğru gibi görülmekdedir. Ali Begilü kabilesine bağlı  Ayvadlu,haydarlu gözdilü,Yahyalı,topaç,kızıllu,çavuşlu,kizırlu, gibi cema’atler vardırki bu isimlere birçok boylar listelerinde de rastlamaktayız.  Bu nedenle kabileye bağlı bir cemaati esas alarak kabilenin boyunu belirlemek  kesin yöntem olmamalıdır. Bu nedenle köyün künyesinde verilen boyu esa almak daha doğrudur.

Bu bağlantı sebebi ile Salur Boyundan kısaca bahsetmek gerekir.

Faruk Sümere göre 1132-1138 dönemi Salurların beyi Mevlüd beydir 1147 de oğul Sungur beyliğinin başına geçer ve atabeğ olur. 1148 de de Fars bölgesinde Salgurlar Atabeyliğini kurar. Ulaş beg, Ulad beğ, İnal Yavku bey ve Mehmed beyler beyliğin diğer bilinen isimleridir Beylik 1286 ya kadar ayakta kalır. Bu tarihte Moğol istilası ile yıkılır. Bunun üzerine Salur Türkmenlerinden bir kol Harzimden Anadoluya Mehmet Bey ile gelir ve anadoluda kurulan Mengücekler, Eretnalar, ve Türkiye Selçuklularının hizmetine girer. Eretnalıların zayıflamasından istifade eden Salurlu Kadı Burhaneddin 1381 de Sıvas ve Kayseride kendi adı ile bir devlet kurar bu devlet 18 yıl ayakda kalır. Kadı burhaneddin Salur beyi Mehmed beyin beşinci kuşak torunudur. Mustafa oğlu Muhammad ( Mehmet bey) manguşakda salurların başında iken aynı zamanda da fıkıh gibi ilimlerde de alimdir. Kadı Burhaneddin de birçok dalda ileri seviyede bilim insanıdır. Salurlar ağırlıklı hanifi olup; Karamanlılarında bu boya bağlı olduğu bir çok tarihçi tarafından yazılır.

Yukarıda sayılan beyliklerin ve devamında kurulan Dulkadirli Beyliğinin ana ahalisini Ulu-Yörük federasyonunun oluşturması ve Ali Begilü Aşiretininde bu federasyon içinde olması sebebi ile Bayad Beğdili, Salur, Avşar, Çepni Boyları nezdinde aşiretin mensubiyetliği tesbitinde zorluk yaşanmakdadır. Aşirete ilişkin yaptığımız alan ve arşiv araştırmalarımında, yörede Ali Baba, Ali Bey, Şeyh Alli, Ali Şeyh, Ali Çelebi, Ali Kulu, Ali Dede adıyla anılmış kanaat önderlerinin bulunduğu bilgisi verilmiştir, Ali Beyilü bölüğünün kethüdası 1530 yılı 387 numaralı Muhasebe-i Vilayet-i Karaman ve Rum (Sıvas) defterinde İsma-il Veledi Bektaş olarak kayıtlıdır sayfa 491 bu da yukarıda bahsi geçen 1845 sayımından 300 yıl evveldir. Ancak kethudanın Ali beylilerin hangi karyesinde yaşadığı belli değil. Aancak Hüseyin abad (Alaca) da yaşamış olduğu kuvvetle muhtemel. Aşağıda bahsi geçen rakka sürgünü idarecilerinden Seyif han'ın 1690 lı yıllarda ali beyilü cemaatinin hanı olduğu görülmektedir. 1723 de rakkadan kaçan aşiretler arasında ali begilü aşiretinin boy beyi İdris han olarak görülmekdedir.Yukarıda isimlerini verdiğimiz kanaat önderleri Baba ilyas horasanı ile Hacı Bektaş-i Veli silsilesinden ve Dulkadirli Hanı Ali Bey silsilesinden de oldukları bilinmesine karşılık hangisinin hangi zamanda hangi adla anıldığı henüz tesbit edilememiştir. Dulkadirli Beyliği Bozok Bölgesini hanedan soyundan atadığı beyler ile yönetmişlerdir. Aşiretler bu beylere izafetende isim almışlardır. Faruk Sümere, Murat Hanile, Yusuf Halaçoğlu gibi hocalara göre Ali Beğüli ve ona bağlı Aldım aşireti , Alibey Hacılı aşireti Dulkadirli Hanedan soyu Şahsuvar oğlu Ali beye bağlı dolaysı ile bayat Boyuna bağlı Aşiretlerdir.

 Hacı Bektaşi Veli 1209 da Horasanı'ın Nişabur şehrinde doğdu Babası Seyyid İbrahim olarak geçer. Türkisdanda Pir Hoca Ahmet Yesevi Kültür Ocağında yetiştirilir. Hazreti Alinin soyundan 7. İmam Musa Kazımın nesline ait olduğu söylenir. Mevlana ile Ahi Evran ile çağdaş olduğu kesindir. Anadoluya ilk giren bizans içerisine karışmış türklerin örf ve ananelerini yitirmemesi için öğretilerde bulunan bir alperen olduğu yazılıdır. Adını taşıyan anadoluda çeşitli tekke zaviye olup buna bağlı olarakta tarikat toplulukları oluşmuştur.


2.7.1 Aşiretin orta asyadan anadoluya gelişi.


Ünlü tarihçi Ziya Gökalp'in anlatımlarından Oğuzlar Anadolu topraklarına farklı zamanda cereyan eden üç büyük göç dalgası ile geldiği anlaşılıyor.


 Birincisi; Uygur Türk Devletinin yıkılması ile kuzeye ve güneye göçe başlayan oğuzların, Selçuk Bey öncülüğünde , güneye yapılan göçdür. Başlangıcı 1038 yılları.



ikincisi: Harzemşahların yıkılması ile Celalettin Harzemşahın moğullar önünden kaçarak 1220 yıllarında anadoluya girişi ile başlar.



Üçüncüsü de İran'ın Farap kışlağında ve Karacuk yaylasında yaşayan oğuzların göçüdür. Bunlar ilhanlılar devrinde (1256-1336) batıya göç etmişlerdir. Bu oğuzların başında Bayındır boyuna mensup bir han bulunmaktaydı 16.y.y başlarında aynı topraklardan Bozkoyunlu cemaatinin reisi firuz bey öncülüğünde bir gurup oğuz Erzurum, Erzincan, Yozgat, Sıvas yolu ile anadoluya ulaşmışdır Bugün anadoluda türkmen olarak bilinen, genel olarak bayındır boyundan, bozoklardır. Çünkü bunlar devlet kurmamış. il hayatı yaşamamıştır. Bayad, Bayındır, Avşar, Beg-dili; bozok yaylasında en fazla bulunan guruplardır.



Birinci göç dalgası büyük selçuklu devletinin kurulmasını sağlar.

ikinci göç 1220 li yıllarda Moğol İmparatorluğunun Türkmenistanı işgal ederek şehirlerini yakıp yıkması ile başlar. Selçuklu Devleti bu ikinci göç dalgası ile gelen türkmenleri siyasi politika geregi devletin uç bölgelerine yönlendirir. Bu guruplar Irakda Musul, Kerkük; Suriyede Şam, Halep bölgelerine dağılırlar, daha sonrada Uzun Yayla, Altın Yayla, Bozok Yaylasına; dolaysı ile Anadoluya ulaşırlar. Bu toplulukların bir kısmına: Bayadlara Şam bayadı. Beg-dili türkmenlerine Halep Türkmeni gibi isimler bu sebeple verilir.

 1337 de Dulkadirli beyliğini büyük ölçüde bu yolla gelen türkmen guruplar oluşturur. Ulu_Yörükler,Yen il Türkmenleri, İnallu Türkmenleri Bozcalı Türkmenleri Pehlivanoğulları Reyhanlı aşiretleri: Bayad. Bayındır. Beg-dili ve Avşar boylarının parakende aşiretlerinin biat yolu ile bir araya gelmelerinden oluşmakdadır. Çepni boyu ile Çongarlarda yine aynı mahiyettedir. Bu sebepledirki Bayad boyu ile Çepni boyundan gelen ika ayrı cemmaati bir aşiret içerisinde görmek mümkündür.

Üçüncü göç dalgası Akkoyunlu devletinin yıkılması (1340-1514) ile Akkoyunlu topraklarının Osmanlı Devleti ile Şah İsmailin Kızılbaş Türk Devleti (Safavi Devleti) arasında payedilmeye başlaması (1473 Otlukbeli savaşı) ile yoğunluk kazanır. Toplam bu üç göç ile beş asır içerisinde Anadoluya bir milyon Türkmen gelip yerleşmişdir Son göç kafilesi 15.yy.da Bozkoyunlu Firuz Beyin 84 bin çadırla İran'ın farap ve karacuk yaylalarından yola çıkarak Erzurum Erzincan Sıvas Yozgata ulaşdığı göç hareketi sayılabilir. Safavilerin Horasanda devlet kurması ile Orta Asyadan Anadoluya Türkmen akımıda sona erer.

1271 de yapıldığı bilinen Sıvas Buruciye Medresesinde bulunan bir taş madalyonun üzerinde bulunan yazılar: Ali Rıza Yalkın'ın Cenupda Türkmen Oymakları adlı eserinde tercüme edilmişdir çeviri aynen şöyledir " Bu Medresenin tamamının vakfı eden allah rahmet etsin eski köyündendir min nahiyetü ilbeytü" Buradan Beg-dili Boyunun 1271 de yeni il de olduğu anlaşılmaktadır. Buradan yola çıkarak ikinci göç ile gelenler yöremize ulaşmışlardır, bu gurubun 1220 de göç yoluna çıkdığı düşünülürse, beş asırdır atalarımız göçer, yaylak ve kışlak şeklinde yaşadıkları görülür. 

Üçüncü göç dalgası ile yola çıkanlarda yine atalarını takiben aynı yol ile aynı yerlere gelmişlerdir, bayadlarda da Beg-dili lerdede adı geçen Firuz bey Bozkoyunlu oymağının Kılıçbeyli obasına mensupdur. firuz beyin kendi Rakka sürgününü kabul etmemiş 1690 da kendine bağlı 30 bin çadırlık guruplarla irana geçmiştir. Rakka sürgününe yöneticilik yapan Firyz beyin oğlu Şahin Bey, Kurt Bey 50 bin çadırla sürgüne katılmışdır. Rakka anlaşmasında imzası bulunan Seyif Han da yine Bozkoyunlu aşireti Alibeyli oymağına mensupdur. 1690 lı yıllarda ali beyli obasının başında Seyif Han'ın olduğu anlaşılmakta (Kaynak Çelikdemir a.g.t. s 84-86) 1530 avariz defterlerinde köyü kuran cemaat olarak geçen Alibegilü cemaati de bu cemaat olmalıdır. Anadolu türkmenleri başlığında Sivas Türkmenleri listesinde Bozkoyunlulardan Doğanlı aşireti ile Beg-Dili beyliği içerisinde verilen Ali Begilü cemaati bu cemaatdir.



Hicri 1101 Miladi 1685 de viyana  seferine davet için hazırlanan listede

Beg-dilli Türkmenler ve ona bağlı oymaklar dan viyana kuşatmadına katılan obalar: Cemaat-i Beğdili, Seyifhan Beg (Ali Begilü cemaati beyi. Yıldız Teknik Üniversitesi araştırma görevlisi Gökhan Demir de Oğuz Kağandan Günümüze Baraklar adlı eserindede bu bilğie yer verir) Firuz Beg oğlu Şahin Beg , Ebu Seyif oğlu Mirza İsmail Be"g,  Şedid oğlu (Şid oğlu) Topal asaf Beg,  Begmişlü Ganem Beg, Kara Şeyhlu Kızıl İdris oğlu Musa Bcg,  Şeyh Musa Kethuda,  Kör Nasır Beg,  Yüz Hatem oğlu Hasan Beg,  Bozkoyunlu Ahmed Kethuda Kara Şeyhlu El'is oğulları : Kenan ve Kessa , Şah İsmail oğlu Mehmed Beg,  Bozkoyunlu Murtaza Kethuda,  Kırgıl Yahya oğlu Döğ·erli,  Yedi Beg,  Yekun Neferen 150  adet 



Gedük (Şarkışla) kazasını kuran kabile bayat boyunun ağcalı kabilesi isede kalecik küyünü kuran beğ-dili'in boyunun bozkoyunlular kolu olduğu anlaşılmaktadır . Yinede yörede oluşan oğuz teşekküllerinin biat yolu ile bayat boyuna bağlı olduğu gözden uzak tutulmamalıdır. Kalecik köyünü ve köyü kuran Ali begilü aşiretini tanıyabilmek için Hem bozok livasında hemde Sıvas Livasında bulunan türkmenlerce oluşturulan bazı federasyonların bilinmesi gereklidir.


2.7.2 Federasayonlar.


Kalecik köyü Bozok ve Sıvas livası'nın sınır karyesidir.

Boz-Ulus: Boz-Ulus; Diyarbekir Türkmenleri, Dulkadırlu oymakları ve Haleb Türkmeni oymakları olmak üzere üç koldan meydana gelmiştir. Diyarbekir Türkmenleri: Eski Ak-Koyunlu Elinin kalıntısı olan Diyarbekir Türkmenlerinin başlıca oymakları şunlardı: Tabanlu, Oğul-Beğlu, Musullu, Pürrıek, Hamza-Hacılu, Koca-Hacılu, İzzeddin-Hacılu, Süleyman-Hacılu, Şeyhlü, Danişmendlü, Sulurlu, Çavundur, Dodurga, Döğer, Karkın, Avşar, Beğ-Dili, Alpavut Dulkadırlu oymakları: Cerit Sultan-Hacılu, Kürd Mihmadlu (Dokuz'dan), Köçeklu, Küşne, Anamaslu, Avcı, Dodurga, Cecelü, Çimelü, Avşar, Karaca-Arablu, Eymir, Gündeşlü, Çağırğanlu, Kızıl-Kocalı, Şam-Bayadı, Karkın Musacalu-Musa-Hacılu (Ağça-Koylunlu'dan).

Haleb Türkmen Oymakları: Köpeklü-Avşarı, Gündüzlü-Avşarı, Harbendelu, Beğ-Dili, Acurlu, İnallu, Bayat, Kara-Koyunlu. 


Yeni-İl Türkmenleri: Sivas'ın güneyindeki Mancılık, Gürün ve Hekim-Han arasındaki bölgede yaşayan oymakların adıdır. Mancılık ile Gürün arasındaki araziye Uzun-Yayla denilir. Hekim-Han'ın kuzey doğusunda ve Alacahan'ın güney doğusundaki Yellüce dağı da Yeni-İl'in en ünlü yaylalarından biri idi. Yeni-İl, mali bakımdan IV. Murad'ın anası Nur-Banu'nun Üsküdar'da yaptırdığı camiin evkafına bağlanmıştı. Bu sebeble vesikalarda bu topluluğa "Üsküdar Türkmeni" de denir. Bu topluluk biri Dulkadırlüya diğeri Haleb Türkmenlerine mensup olmak üzere, İki koldan meydana gelmiştir. Haleb Türkmenleri'ne mensup kola eskiden beri Yaban-Eri dendir. Çünkü, bu kol bölgede ancak yazın oturmakta, kışın Haleb bölgesine inmektedir. Bu kola eskiden Şamlu ve Şamlular adlan verilirdi. Dulkadırlu kolu ise umumiyetle çitfçilik yapmaktadıYaban-Eriler'in çoğunun Beğ Dili boyuna mensup obalardan meydana geldiği görülür.Başlıca Yaban-Eri teşekkülleri şunlardır: Beğ-Dili, Bayat, Avşar, Bayındır, Harbendelü, Kara-Koyunlu. Dulkadırlı: Çimelü, Musacalu-Musa-Hacılu- (Ağça-Koyunludan), Boynu - Yoğurdu, Kürd Mihmadlu (Dokuzlan), İmanlu-Afşarı, Barak (Cerid'ten), Ağça-Koyunlu, Tatar-Alilü, Çağırganlu, Elçi, Tecirlü, Neccarlu (Dokuz'dan).Yeni-İl'in, idari teşkilatı 1275 (1858-1859) yılına kadar sürmüştür.

Ulu-Yörük Türkleri: Ulu-Yörük, başlıca Sivas, Amasya ve Tokat bölgelerinde yaşamakta olup, bu topluluğun bazı oymakları batıda, Kırşehir ve Ankara bölgelerine kadar yayılmışlardır. Daha sonraları bazı oymakları Eskişehir bölgesine, oradan da Balıkesir yöresine gitmişlerdir.


2.7.3. Ulu Yörük Türkmenleri


 Ulu-Yörük başlıca üç kümeye ayrılır: 
Yüzde-Pare,
 Orta-Pare, 
Şark-Pare. 
Bölüklerden her biri muayyen kışlaklara sahip bulunmakta ve onun üzerinde çiftçilik yapmaktadır. 
Ulu-Yörük Türkleri topluluğu geçmişi ve teşkilatı İlhanlılar devrine kadar gider. Bu topluluğu meydana getiren başlıca bölükler şunlardır:
İl-Beğlü, Çepni, Kulağuzlu, Ak-Kuzulu, Ak-Salur, Tatlu, Gerampü, Gökçelü, Şerefeddinlu, Çurığar (Moğolca: Ca'ungar'sol), Ballı, Çapanla, İkizlü, Çavurçı (Moğolca Caverçi), Ustacakı (Usta Hacitu-Ustaclu), Dodurga, Özlü, Kırıklu, Kara-Fakihlu, Turğutlu, Ağça-Koyunlu (Dulkadırlu'dan), Ali-Beğlü, Kuzu-Güdenlü, Kara-Keçilü İnallu (Haleb Türkmenlerinden).
Boz-Ok: (Bu günkü Yozgat bölgesi ve komşu bazı yöreler): Burası daha önce de işaret edildiği gibi, Kara-Tatar denilen Moğollar'ın başlıca yaşadıkları bir yer idi. Timur'un bunlardan çoğunu beraberinde Türkistan'a götürmesi üzerine, XV. yüzyılın ilk yıllarında Boz-Ok Türkmenleri, yani Dulkadırlı eline mensup teşekküller burada güçlüğe uğramaksızın yurd tuttular.
a. Gedük: Kara-Yahyalu, Delü-Alilü, Ağçalu (en mühim obası: Hacılar), Ağça-Koyunlu (Dulkadırlı'dan), Şam Bayadı (Dulkadırlı'dan).
b. Kara-Taş: Ali Beğlü Ağçahı, Tecirlü (Dulkadırlidan), Kızıl-Kocalu (başkca oymaklarından: Ali-Şarlu).
c. Ak-Dağ: Karalu, Kırklu, Hisar-Beğlü, Kızıl-Kocalu, Sevgülen (en büyük oymağı: Saru-Halillu).
ç. Boğazlayan: Çiçeklü Kulağuzlu. d. İli - Sn: Tatar (Moğol), Arslan-Beğlü, Ağçalu.e. Sorgun: Zakirlu, Kızıl-Kocalu. 
 Bunlardan İşaret edilmeyen bir çok oymak ta Dulkadırlıdan İdiler. Beg-dili boyuna ait lbeyli aşiret de yöremizde nahiye kurmuştur. Bu bölümden de anlaşıldığı gibi Ulu Yörükler tarihi Ali Beğlü tarihine ışık tutmaktadır.

2.7.4 Beg-dili boyu

Kalecik köyü'nün şifai tarihinden " Bizimkiler köye sonradan gelmişler" diye konuya girilir. Bu kurguyu aydınlatmak maksadı ile aşiretin ana boyu olan Beğ-Dili Boyu'nun bölgede' ki hareketinie ışık tutan birkaç belgeyi aşağıya koyduk.

Beg_dili Boyu Oğuzlar arsında Devlet kurmuş beş hanedan boydan biridir. Biz burada sadece kalecik köyünü ilgilendiren kısmına değineceğiz. 1091 de Harzemşahlar devletini kuran Anuştiğin Beg-dili boyunun boy beyidir. (1127-1156) Harzemşahların en büyük hükümdarı Adsız bey Anuştiğinin torunudu.( Kaynak İlhanlı Tarihçi Reşiddettin)

1629 de Beg-dili boyu beyi Koçur bey dir.  Koçur bey aynı zamanda Bozulus Boybeyi Minnet beyin kardeşidir. 1626 da Koçur adını Bozulusun Voyvodası olarak görüyoruz.

H.1101 M.1685 da Begdili boyundan Viyana kuşatması seferine çağrılanlar.

Seyf Han, Bozkoyunlu aşireti Ali Beglü comaatinden, Kızıl İdrisoğlu Musa Beğ, Kara Şeyhlu Cemaatinden, Firuz Beğ olu Şahin Beğ,  Bozkoyunlu aşireti Kılıçbeylü cemaatinden, Şedit oğlu topal asaf beg, Hacı Ali oğlu Ganem Beğ Begmüşlü cemaatinden, Kör Nasır beğ, Yüz hatem oğlu Hasan beğ, Bozkoyunlu Ahmet kethuda,  Elis oğlu Kenan ve Kessal, Karaşeyhlu cemaati, Ebu Seyf oğlu Mirza ismail Beg Bozkoyunlu aşireti Ali Begilü cemaati, Kızıl idrisoğlu Musa beg Kara şeyhlu cemaati, Şeyh Mustafa Kethüda,Şeyh İsmailoğlu Mahmut bey, Bozkoyunlu Murtaza kethüda, Kırgılı Yahya oğlu,Dögerlü Yedi Bey

Rakkada yerleşik arap aşiretler iskana tabi tutulan türkmenlere karşı şekavetde bulunmaları sebebi ile türkmenler yerleştirildiği yerlerden sıkca kaçmışlardır. 16 aralık 1692 de Rakka beylerbeyi Kadızade Hüseyin Paşa, Yerli Arab aşiretleri ile Beydilli aşiretleri arasında, şekaveti önleme anlaşması sağlamışdır. Bu anlaşmada imzası olan Beydili aşiretleri Bozkoyunlu Ali beglü, Bozkoyunlu Kılıç beglü,  Begmüşlü  Kara Şeyhlu Dimleklü, Musacalu, Arablu, Kadirli,  Musa Şeyhlü, ve badıl oymakları BOA. MAD. nr. 534: s. 12-13

Fi evahiri H.1102 M. 1688 tarihli divanı Hümayundan çıkan hüküm: Rakkadan kaçarak Rum (Sıvas) bölgesine dağılan aşiretlerin toplanarak geldikleri bölgeye iadesini emretmekde; Üsküdar Emirine tabi Begdili cemaatlerinden diye başlayarak 1-Begmüşlü cemaati Kethüdaları  Hacı Ali oğlu Ganem Tevabı ile 500 nefer. 2-karaşeyhlu cemaati Kethüdaları topal oğlu Asaf tevabı ile 600 nefer, 3- Bozkoyunlu cemaati Kılıçbeylü taifesi  Firuzbey oğlu Şahin Tevabı ile 600 nefer, 4-Bozkoyunlu cemaati Ali beglü taifesi Kethüdası Seyif han tevabı ile 200 nefer 5- Dimlüklü cemaatiYirbudak oğlu Mehmet ve Satılmış kethüdaları ve tevabı ile 500 nefer şeklinde iade listesi devam etmekde.

Rakkaya zorunlu iskana gönderilen Beg-dili boyunun yerleştirildiği yerler

Bozkoyunlu Kılıçbeylü cemaati böyük Türkmen taifesinden Üsküdar evine ve Halep Türkmenlerine tabi olan Begdili Taifesi cematlerindendir Aşiret reisleri Firuzbey oğlu Şahin bey olup; kendisine tabi olanlarla Belih nehri kenarında Hayabendi nehrinden  Seylan bendinin batısın kadar olan topraklarda  tarım ve ziraat yapmak üzere deftere kaydolunmuşlar. Bozkoyunlu Kılıçbeyli cemaatinin yerleşim bölgesi haybendi tahminen 500 çiftlik yer olup; buradaki Kılıçbeyli cemaati 399 neferdir

Bozkoyunlu Ali beglü cemaati Bozkoyunlu olarak Halep Türkmenlerine tabi olup;  aşiret reisleri Seyf Han bin İsmail Bey kendisine tabi cemaati ile beraber Belih nehri kenarında seylan nehrinin sonuna kadar olan bölgede sakin olup; burada ziraat ve çiftlikle uğraşmak üzere deftere kayıtlı Bozkoyunlu Ali Beglü cemaatinin yerleşim bölgesi sehlan bendi tahminen 450 çiftlik yer olup; buradaki Ali Beglü cemaati 226 nefer dir. BOA T.D 835 s.13

Buradan anlaşılmakdadır ki Beg-Dili boyu 17. y.y'ından itibaren Rakkaya tehçire gönderilmiş ve bu tehçir meşakkatli olmuştur Dedemoğlu, Dadaloğlu gibi aşıkların destanları bu teçhiri anlatır. BOA 387 numaralıı Karaman Muhasebe defteri s.60-62 de  Sıvas Şarkışla kapaklıpınar köyünün Dadaloğluna ait olduğu ve mezarının bu köyde olduğu kaydına rastlanmışdır. Türkmen boyları mensupları defalarca Rakkadan firar etmişlerdir. Ve anadolda Dulkadirli toprağı Maraş, Sıvas livası, Bozok livası içerisine dağılmışlardır. Yukarıda kayıtlı H.1101 M. 1689 tarihli Viyana seferi için askere çağrı belgesinde, M. 16 Aralık 1692 tarihli barış sözleşmesinde , Türkmen boylarının Rakkada yerleştirildiği yerleri gösterir BOA defter kayıtlarında  H.1102 M.1690 Ruma (Sivas Livası) dağılan firarileri toplatılması fermanında, H.1139  M.1728 Kırşehir tarafına dağılan firarilerin toplatılması fermanlarında kayıtlı aşiretler Beg-Dili boyuna tabi biri birine yakın aşiretler kastedilmişdir. Köyü kuran Ali Beglü aşiretinin'de Beg-Dili boyuna tabi Bozkoyunlu aşireti cemaati olarak her belgede yerini almışdır. Gerek benim gibi köyünün tarihini yazan araştırmacıların anlatılarınden; gerekse tarih bilmi adına eserler üreten bilim insanlarının tesbitlerinden"Bizimkiler buraya sonradan gelmişler"şifai tesbitleine rastlamaktayız. Şifai tarih sonradan geldiklerini anlatsada önceden sürgüne gönderildiklerinden haber vermemekte. Oysa ki yukarıda kayıtlı belgelerden daha önce sürgüne gönderildikleri görülmekdedir. Bu sürgünlerin sebebi oloarak; oturak yaşam sürdüren Türkmenlerin ekinlerine , otlakçı yaşam sürdüren Yörüklerin hayvan sürülerinin verdiği zarar gösterilebilir. Diger yandan Celali isyanları da Rakka sürgünlerinin temel sebebidir. Bazı Türkmen ve Yörüklerin Tehçiri ve tehçirden firarları dolaysı ile yeniden dağılmaları gerçeği bu kapsamda ele alınmalıdır.. Tehçir ve  firarlar arasında bazan 30-40 yıl geçmekte olup bu şifai tarihe bir defa gelip yerleşmş gibi yansımakda; oysa bu insanlar ayın yörenin 500 yıllık sahipleri olup defalarca ayrılmış tekrar eski yerlerine gelip yerleşmiş olduklar belgelerden anlaşılmakdadır.Sonradan gelmişler söyleminin torunların; Aynı obadan olup da hiç yerinden oynamamış oturak türkmene kıyasla tehçire uğramış ve tekrar obasına dönmüş yörük türkmenin durumunu anlatan aktarması olarak düşünüyorum.

2.8  Köyü kuşatan üç yöre:

Halk nezdinde Sivas’ta üç yöre (Emlek Yöresi, Çamşıhı Yöresi ve İlbeyi / Elbeyi Yöresi) vardır ve halk bilhassa Sivas dışında bulunduğu yerden söz ederken “Elbeyi’nin Esköy’ündenim” veya “Emlek Beyyurdu’ndan” yahut da “Çamşıhı’n Kaygısız mahallesinden” gibi ifadeler kullanarak, önce yöresini, sonra mahalleninü söyler.[116] İlbeyli / Elbeyi Yöresi halkın “Üst başı Kavlak, alt başı Yanalak” diyerek sınırını çizdiği ve Sivas’ın güney batısında iskân edilmiş 42 pare mahalleden oluşur. İlbeyli yöresi: Bu köyler Şarkışla ve Sivas toprakları arasında yer alır ve halk şairleri ile de öne çıkarlar.[116]· Sıvasdaki Köyleri Akçainiş, Akkuzulu, Apa, Aylı, Bedirli, Bostancık, Çallı, Çaypınar, Çongar, Damılı, Damlacık, Durdulu, Eskiapardı, Eskiköy,Gazibey, Gözmen, Güney, Hanlı, Haydarlı, Hayırbey, Herekli, Hocabey, Kabasakal, Kahyalı, Karalar, Karalı, Kartalca, Kavlak, Kayadibi,Keçili, Kızılova, Kızılöz, Koyuncu, Menşurlu, Sarıdemir, Savcun, Sırıklı, Sorkuncuk, Söğütçük, Tatlıcak, Yanalak, Yaramış, Yeniapardı,Yenikızılcakışla.[115]

Çamşıhı Yöresi, Divriği’nin batısında yer alan bir yöredir. Çamşıhı köylerinin tamamı Alevî-Bektaşî inanca sahiptir. Burası, gelenek-görenek, inanç ve diğer otantik özelliklerini hâlâ muhafaza eden bir yöredir. Ancak geçim ve çocukların daha iyi şartlarda tahsil görmesi gibi sebeplerden dolayı Çamşıhı yöresinden çok sayıda göçen olmuştur. Öyleki köylerin toplam nüfusu 400 civarındadır. Ankara ve İstanbul’da yaşayan halk, ancak yaz aylarında köylerine gelmektedir.Çamşıhı, iki cephesiyle dikkatleri üzerinde toplayan bir yöredir. Bunlar; yöreye has çalınıp söylenen ezgiler ile halk şairleridir. Bölgenin manzum ürünlerinin ezgisel yapısı başlı başına bir çalışmayı gerektirir. Ancak biz burada sadece yörenin âşıkları üzerinde duracağız. Bu yörede yer alan köylerin başlıcası şunlardır: Azizağa (Başören’in mezrası), Balova (Baloağa), Başören, Çakırağa, Dışbudak, Eyübağa (Ölçekli’nin mezrası), Kaygısız (Gölören/Gölveren), Çamoağa (Gürpınar), Mamoağa (Ağın Gözecik), Şahin (Aşağı köy, Hacı Ağa’nın köyü)(Kaya, 2002: 226)

Emlek Yöresi, Şarkışla’nın Batı ve Kuzeybatısında Kızılırmak vadisinde yer alan; Turna, Şeme, Kılıç, Karababa, Nalbant, Akdağ ve Sırıklıdağlarla çevrilmiş olan bölgedir. Bugün, Emlek yöresinde büyük çoğunluğu Şarkışla’da olmak üzere Yıldızeli, Gemerek, Pınarbaşı, Sarıoğlan ve Akdağmadeni’nde bu yöre çerçevesinde mütalaa edebileceğimiz 70 köy vardır. Bunların içinde Kaldurak, Verdikışlası gibi pek çok yerleşim merkezi bugün mevcut değildir. Köy ve beldelerden Bozhüyük Yozgat Akdağmadeni’ne; Alakilise, Burhan, Dendil, Keklicek, Tekmen Gemerek’e; Davulalan, Nallı ve Yuvalıçayır Yıldızeli’ne; Karaözü de Kayseri’ye bağlıdır. Bu köylerin bazılarında çok sayıda âşığın yetişmesinin yanında, bazılarında ise hiç bir âşık yetişmemiştir. Âşıklık geleneğinin bu bölgede canlı olarak yaşatıldığı gerçeği göz önünde tutulursa, bu köylerde de âşıkların var olabileceği ihtimalini düşünmek durumundayız. Uzun vadede köy köy yapılacak bir çalışmada isim tespit edemediğimiz köylerde de unutulmuş bazı âşıkları ortaya çıkarmamız söz konusu olabilecektir. (Geniş bilgi için: Kaya 1999: 142-143)·İlbeylilerin Yozgat'taki köyleri: İlbeyli, Çekerek (1827´te Sivas´tan gelmiştir.

2.9.Köyün ödediği vergilere göre tahlili ve yaşayan sülaleler hakkında

Yanalak köyünden sonra kuzeye doğru kızılırmağı takiben arıklar köyü ve kalecik köyü başlar bu iki köy Gedük( Şarkışla) nahiyesi İlbeyli  ile Emlek yöresinin kesim noktasıdır.

 Kalecik köyü Hicri 963 Miladi 1556 Tarihli Tahrir kayıt defteride kaydedildiği gibi: Kalecik köyünün Kazası.Akdağ nahiyesi gedük (şarkışla) KÖYÜ:kal'ecik Kabilesi.Ali begilü Cemaati Ail Begilü Dirlik türü. Timardır Timar yıllık geliri 19.999 akçe ve daha aşağı olan üretim alanı yerleşke'ye denir. Timar Sipahi veya Sipahiler vasıtası ile idare edilir Köyde yapılan 1845 sayımında adına rastlanan Sipahioğlu Ali köyün dirlik türünü doğrulamakdadır. O sayımda tesbit edilen ödenecek verigi:  Gendüm: 53 akçe (Onda bir oranında zahireden alınan vergi)  Sair: 48 akçe  (El değiştiren toprak vergisi)Toplam akçe: 433. Resmi çiflik: (Birçift öküz ile bir yılda ekilebilen tarlaya çiftlik denir. Verimli arazide 80 orta verimli arazide 100 verimsiz arazide 150 dönüme bir çiftlik denirdi) 126 akçe  Bir çiftliğe 36 akçe ödenir. Resmi bennek: 48 akçe(Erkek çocuğunu evlendiren aile reisinin ödediği evlendirme vergisi)  Resmi caba: 12 akçe (Tapulu tarla vergisi) Resmi Anam: 287 akçe iki koyuna bir akçe ödenirdi  demekki köyde o sayımda 574 küçükbaş hayvan tesbit edilmiş dir. Resmi Arusiye: 15 arusaiye evlenen kız yahut dul kadın için sipahiye verilen bedeldir genç kız için 60 akçe dul kadının yaşına göre 30 -15 akçe gibi bedel sipahiye verilirdi. , Resmi Tapu ve deşt: 50  akçe ,bir ev yapılacak yere 50 akçe ziraat yaılacak yere 30 akçe ödenirdi. Bad-ı havva: 30 akçe  toprak işlemeyenden alınan vergi veya ceza vergisi olarak yeralır. Toplam 1001 akçe tahsil edilmiş oldukça küçük bir yerleşim alanı veya fakir topluluğu tarif eden bir tahsilatı görmekteyiz.
Prof.Yusuf Halaçoğlu'nun Anadoluda Aşiretler Cemaatler Oymaklar adlı kitabında  Başbakanlık osmanlı arşivleri 315 nolu tahrir defteri 450. sayfa H 966 Miladi 1558-59 yılı kayıtlarından çevirerek ali beglü cemaati 75 cemaat 1725 hane 528 mücerrid nüfusa sahip olup Adana, Bozok, Tarsusda yaşadıklarını aktarmaktadır. bu kayıtda Kalecik köyü 11 hane 2 mücerrid, Kalınarkaç ise 13 hane 3 mücerrid nüfusa sahip; H. 983  Miladi 1575 ağıstos da Baba-iAsaf-i 224 nolu defterhane kaydında ise sayfa 39-40 da Kalecik köyünde 22 hane 22 mücerrid Kalınarkaçda ise ; 24 hane 41 mücerrid  nüfüsa sahip olduğu aktarılmaktadır. Cemaatin boyu olarakda Bayad boyu verilmekdedir.            

2.9.1 Kalınarkaç mezra

1530 sayımında 12-16 nüfusa sahip köy 1556 yılı sayımında 65 nüfusa ulaşmışdır. Deli Alilü aşireti ile  Ali begilü taifesinin kurduğu köyler arasında yer alan kalınarkaç karyesine;  H 1261 M 1845 yılı kayıtlarında rastlanamamıştır yapılan alan çalışmasında kalecik karyesine ait iki tapu incelenmişdir; Sıvas sancağı Gedikçubuk (Şarkışla) kazası kalecik karyesi Kalın arkaç mevki olarak tanımlanan tarla tapusu Tarafları Ebubekir ve Hasan ve Abdulkadir ile mahdut evrak no 57 defter no 7 denilmektedir. Bu tapuda yer alan  isimler Tarla komşusu Yunusveren köyü ahalisinden olduğu bilinmektedir;  tapunun düzenlendiği tarih 1864 olup Kalcik köyünde kayıtlı İmamoğlu Mahmuda ait bir tapu senedidir. İmamoğlu Mahmut Osmanağagil olarak bilinen ve bugün Tek soyadı ile anılan oymağın mensubudur. Aynı Şahıs üzerinden incelenen ikinci tapuda Sayfa no 6 Evrak no 30 Liva-ı Sıvas Kaza_ı tonus Nahiyeyi Emlak Karye_i Kal’acık Mevki Kalınarkaç yazmakdadır Nevi : Arzu miri cinsi tarla Hududu Öz ve Ömer çavuş ve Hüseyin ka ve Mollaahmetoğlu Mustafa ile mahdut denilmekte. Tapuda ismi geçen Molla Ahmet Oğlu Mustasa Yine Osmanağa gilden Koca ali olarakda bilinen bugün Sabır soyadı taşıyan oymak mensubsdur. Hüseyinka Bekişağagillerden olup Kaya soyadı ile köyde temsil edilr. Yöre zamana göre Bozok Livasından Sivas Livasına Sivas Livasından da Bozok livssına dahil olması sebebi ile Nahiye isimleri aynı yörenin tapularına; devrine göre Gedük, Gedükçubuk, Tonus, Emlak şeklinde tanımlanmaktadır. Köyün toprağı olan Turna dağı Emlak Yöresinin son güney ucunu oluşturur. Kalınarkaç köyünün 1556 da ödediği vergiler. Gendüm: 119, Şa-ir:37  Genel akçe:887 Resmi çiftlik: 144 Resmi benek:60 Resmi Caba18  Resmi anam: 338 (676 küçükbaş hayvana tekabül eder) Resmi arus: 30 Resmi tapu: 80 Badi Havva:40  Buradan anlaşılıyorki kalınarkaç köyü 1556 da kal’acık köyünden daha büyük. Bu gün bu köy yok toprağı kal’acık köyüne katılmış halkı aynı köye katılmış yeri ise  kal’acık köyüne 2-3 km mesafede güneyde çaykara çayının turnadağı yönünde ikiye ayrıldığı noktadan itibaren sol da yer alan vadinin içindedir. Yörede bu alana ören yeri veya eğreğin ardı da denir.  Ayrıca kalınarkaç mezra kurucuları arasında Kınık Boyuna bağlı Kalın Kilise Aşiretide kayıtlıdır. Bu aşiretin günümüzde hangi sülaleye tekabül ettiği henüz tesbit edilemedir. (BOA 387 Numaralı defter.)

2.9.2 Ali Begilü kabilesi'ne bağlı cemaatler



 Ali begülü cemaatinin  Bozok sancağında BOA TD 155 ve 207 . sayfalarında Ali beyilü, Ayvadlu, Haydarlu, Gözdilü, Yahyalı gibi cemaatleri olup 540 nefere sahip oldukları kaydedilmişdir zaman içerisinde devre göre hanedan aşiretlerinden; Çapanoğulları, Mamalı aşiret ve pehlivanlı aşiretleri ne bağlı kalmışlardır. Bu aşiretler bayad boyu soyuna biat ile tabidirler . Danişmedli ve dulkadirli devletlerini kuran guruplar içerisinde bu kabilelerde yerini almışdır. Kaynaklar ve geniş bilgi ileride verilecekdir. Şam , Halep türkmenleri olarakda bilinen bu topluluğun genel adı boz ulus olup; Timurun 1404 de işgali kaldırıp anadoludan çekiliriken beraberinde de moğolları zorla toplayıp Türkmenistana götürmesi sonucu boş kalan bozok yaylasına Sıvasın güneyinde , Kayserinin doğusunda, Uzun yaylada yaşayan bu topluluk süratla bozok yaylasına akmıştır. 
Bozok yaylası, adını bu ulusdan alır. Kalecik köyünde ali gil ve Hacı Ali gil olmak üzere iki sülale Ali ismini soy ünvanı olarak kullanmışdır Büyük ihtimalle bu isim köyü kuran alibegilü cemaatine izafeten verilmiştir. Kalecik köyü ismini; üzerine kurulduğu küçük kaleden almaktadır. Türkmen boylarında gelenek : Yerleştikleri yerlere ya kendi boy, soy, aşiret isimlerini verirlerdi, Arıklar, akçakışla, maksutlu, harun, yüreğirler , bedirli, bayat köyleri buna örnektir. Veyahutta yerleşilecek yerin tarihi özelliğine göre ören yerine kurulan alören. hüyük, Yunusviran gibi ,kale üzerine kurulan Kalecik gibi v.s. Orta asya şaman dinine bağlı gelenekler ile islam dininden gelen gelenek görenek ve adetlere görede yer isimelri verilmektedir. Abdal, baba, dede gidi yer isimlerine eklenen takılar bu karaktere mensupdur. Kalecik köyünü kuran kurucu cemmmat olarak alibegilü cemaati 1530 tarihli tahrir defterinde kaydedilmiştir 1845 yılında arazi kaydı maksadı ile yapılan sayımda sayılan süleyman oğlu ömer olarak kayıtlı olan muhtar ömerin ' in sülalesi; süleymangiller veya aşıkoğulları olarak hala anılırlar. Kalecik köyünde hala yaşamakta olan Hacı Ali gil sulalesi büyük olasılıkla kurucu sülalenin adını taşımaktadır. Büyük olasılık diyorum çünkü bu sulaleye aşıkoğlu sülalesi denir.

2.10 Alibey Hacılı Aşireti

Aşiret üyelerinin Karataş Nahiyesi Boran Mezra Kayseri malya yaylası, Gedük (Şarkışla) Nahiyesi Kalecik, Ekecikli, Kalınarkaç Karyeleri, ve Çankırı bölgesinde yaşadıkları XVI. Y.Y kaynaklarında yer alır. (Yusuf Hallaçoğlu Anadolu Aşiretleri cilt 1 sayfa 101) Bu aşiret Ali Beğilü aşiretinin alt koludur. Köyde yaşayan Hacı Ali gil sülalesi adını bu aşirete izafeten aldığı kuvvetle muhtemeldir. Ali begili cemaati terimi ali beğili obası'nın yerine geçmiş 15 ve 16 yy.da osmanlılarca kayıtlarda kullanılan terimdir Cemaat konar göçer ahali için kullanılmıştır. Osmanlı devleti Dulkadir beyliğine son verdikden sonra topraklarını ve nüfusunu avariz defterlerine kaydeder iken konar göçerler ile yerleşik kabileleri biri birinden ayırmak için konar göçerlere cemaat ünvanını kullanmıştır. Eski türklerde ve Kaşgarlı Mahmudun 1072 de Divan-ı Lügat-ı türkde verdiği oba kelimesi ile nüfus yoğunluğu ve kuşak adedi olarak birebir aynı anlam da olmayıp bu kavramlar aşiret bölümünde incelenecektir . Prof. Yusuf Halaçoğlu Boy (kabile), Aşiret, Cemaat,  Oymak, Mahalle,  Oba  şeklinde sıralar . B u yazıda Halaçoğlu kavramları esas alınmıştır. Biz bu yazımızda aşiret derken yukarıda anlatıldığı gibi bir aşiretin hepsini bir arada tanımlamıyoruz küçük bir köyün tarihçesini yazdiğımız için aidiyeti belirlemek maksadı ile aşiret veya oba veya cemaati tabirini kulanıyoruz. Ali beyli Aşireti, Avşarlar içerisinde Aldım aşireti olarak'da anılır. Aşiretin Bozok sancağı Gedük kazasından başka 1563-1564 yıllarında Zamantı kazası Pınarbaşı nahiyesinde yurt tuttukları bilinir. DULKADİR BEYİ Şahsuvar beyin oğlu ali bey, Babası şahsuvar bey memluklulara yenilince osmanlıya sığınır osmanlı içerisinde akıncıları ile yararlı işler yapar çaldıranda ve ridaniye savaşlarında osmanlı ordusuna büyük katkılarda bulunur osmanlıda bu ara eski Dulkadirli topraklarını memluklulardan almıştır osmanlı ali beye maraş ve bozok bölgesini geri verir Ali bey anadoluda çıkan celali isyanlarını bastırır ancak bağımsız devlet gibi hareket eder osmanlı Ali Beyi Tokada çağırır ve oğulları ile birlikte katleder.
 1526 Sayımında Maraşda Kızıllı ve Ali Beyüli taifesi'ne 49 cemaat bağlı iken 1580 de Ali Beyilü taifesinin kaydının olmadığı görülmektedir . (Yaşadıkları yer maraş kemer ve gügercinlik bölgeleri) Kızıllı taifesinin 18 cemaatle bulunduğu görülmektedir (Karahayıt, pazarcık) Cemaatler 1526 da tasarruf yeri olarak genelde Maraşı seçerler iken 1580 de ise bir çoğu Maraş haricindeki bölgeleri tasarruf etmektedirler. Ali Begilü taifesinin 1530 da Kalecik köyünüde kurmuş olması dikkate alındığında 1526 dan sonra Maraşda Kızıllı taifesi içinden ayrılan 31 Cemaat' in Ali Begili taifesi olarak Bozok yaylasına yürüdüğü kuvvetle muhtemeldir. Pehlivanlı aşireti bahsindede anlatıldığı gibi 16 YY da Sıvasın güneyinde Çalışlı ve Alibeyli cemaat lerinin müşterek yaylağa çıktıkları ve pehlivanlı aşiretine katıldıkları kayıtlıdır. (kaynak Faruk DEMİRTAŞ Anadolu Oğuz Boyları)

2.11 Kal'acık köyünün verdiği şehitleri.


  1. Feyzullah oğlu Kamil(Öğretmen) Aşıkoğullarından Çanakkale Şehidi
  2. Ali oğlu (Nurioğlu) Hasan Osmanağağilden  Çanakkale şehidi
  3. Hasanoğlu Osman Osmanağagilden Çanakkale şehidi
  4. Ahmetoğlu Musa Hacıahmedgilden Çanakkale şehidi
  5. Ömeroğlu Osman Irızangilden Sarıkamış Şehidi
  6. Ömeroğlu Esif Irızangilden Sarıkamış Şehidi
  7. Ömeroğlu Mahmut (Talebe) Irızangilden Sarıkamış Şehidi
  8. Mahmutoğlu Yusuf Ziya Osmanağagil den Sarıkamış şehidi

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
3.1 BAYAT BOYU
3.2 BOYU MEYDANA GETİREN AŞİRETLER

1- Dulkadirler
2- Kerkük Türkmenleri
3- İnallu (Ulu-Yörükler, Kocacık Türkmenleri)
4- Kaçarlar
5- Şambayadı
Oğuz boylarının atası; büyük türk hakanlarından Oğuz Kağan (Mete Han) dır. Altı oğlu 24 de torunu vardır. Ana yurtlarının merkezi Ötüken dir. Yoğun olarak Selenge ırmağı vadisi,nde_ötügende yaşarlardı. Bu bölge Baykal gölünün güney batısında yüksek dağlarla çevrili bir bölgedir. Bölgede Göktürk devleti eğemendi. O dönemde Oğuzlar Göktürk devletine tabi bir beylikdir. Bayad boyu adını Oğuzun Hanın Bayad adını taşıyan torunundan alır,
. 745 yılında ikinci Göktürk Devleti yıkılınca oğuzlar batıya ve Çin'e göçmüş . Bir çok Oğuz Boyu da Ötüken'e geri dönerek Kutluk Bilge Kağan'ın kurduğu Uygur Devleti çatısı altında birleşti. 840 yılında Uygur Devleti Kırgızlar tarafından yıkılınca Oğuzların asıl büyük göçü başladı ve Asya'nın dört bir tarafına ama daha çok kitleler halinde batıya göçtüler. 
Cengiz Han'ın kurduğu Moğol İmparatorluğunun egemenliği altına girdiler. Moğol egemenliği sona erdikten sonra tekrar toparlandılar. 10. yüzyılda Hazar Denizi'nin doğusunda Oğuz Yabgu önderliğinde ilk devletlerini kurdular. 1000 yılında Kıpçaklar tarafından yıkılan bu devletten sonra Oğuzlar ikiye bölündü, bir kısmı kuzeye giderek bugünkü Kırım, Kazak, Bulgar ve Tatar Türklerinin atası oldular; bir kısmı da Selçuk bey önderliğinde güneye indiler, İslâmı kabul edip İslâm orduları hizmetine girdiler.
Selçuklular olarak anılmaya başlayan bu kol Tuğrul Bey önderliğinde 1038 yılında Irak ve İran'da Büyük Selçuklu İmparatorluğunu kurdu. Etrafta dağınık yaşayan diğer Türk boyları da bu İmparatorluğa katıldı. 1153'te kuzeydoğudan gelen Karahıtaylar ve Karluklar tarafından imparatorluk yıkılınca Oğuzlar dağıldı. Dağılan bu boyların kimi Harzemşahlara bağlandı, kimi Horasan'a, Kirman'a göçtü, kimileri de daha batıya gidip Irak'a, Suriye'ye yerleşti, kimileri de Anadolu Selçuklu Devleti 'ne katıldı


. Bunlardan sonra kurulan Akkoyunlu, Karakoyunlu, Safevi Devletleri, Anadolu beylikleri, Osmanlı İmparatorluğu, Suriye, Irak ve Azerbaycan'da çeşitli beylikler vs. hep Oğuz kökenli Türklerin kurduğu devletlerdir. Bu bahis Ali beyilü aşireti bölümünde geniş olarak anlatılmıştır.
Orta Asya kökenli Türk halklarından olan Oğuz boyları, X. yy civarında göçebe bir yapıyla yer değiştirmeye başlamışlar ve coğrafi olarak yayılmışlardır. Oğuz Türkleri, bugünkü Türkiye Türklerinin (Selçuklular, Osmanlılar, diğer Türkmen beylikleri ve boyları) atası sayılmaktadırlar.
Biz oğuzbeyin ilk üç oğlu Günhan, Ayhan, Yıldızhan soylarından türeyen topluluklar üzerinden çalışacağız. Bunlara kısaca bozoklar denilir, kurdukları uluslarda bozulus denilir. Yaşama biçimleri konar-göçer topluluklardır. Bu toplulukları yerleşik düzene geçmeye gönüllü olmayan topluluklardır. Osmanlı İmparatorluğu Dulkadirli beyliğini 1522 de tamamen kendine bağlamış ve konar göçerliğide sonlandırma politikası izlemiştir ,Zorunlu iskan politikalarından hoşnut olmayan Bozok sancağı aşiretleri Zinun Baba isyanı ,Celali isyanı gibi ayaklanmalar başlatmıştır.
Anadolu topraklarında Türkmenlerin dışında, Hititlerden, Bizansdan, Uygurlardan , Perslerden, Ermenilerden, Rumlardan kalma ahalinin yerleşik düzende yaşadıkları köy kasaba ve şehir kurdukları bir gerçek. Örneğin Sıvas kalesi Roma İmparatoru Jüstinyen tarafından tadil edilmişdir. Anadolu orta asyadan sekizbin yıldır göç almaktadır. Biz Konar-göçer Türkmenler Günhanın oğlu Bayad beyin sülalesi Bayad Boyu içerisinde hareket etmişiz . Bayat boyu ile beraber  Avşarlar ve Beg-dili ler Bozok yaylasına en fazla yerleşen boylardır. Timurun çekilmesi ile 1404 den sonra tüm Bozok Sancağının otlaklarına bu Oğuzlar adeta akmışdır. Kışın ise Şam Halep Çukurovada yerleşim yerlerinin etrafına konaklar; kışı geçirirmişiz. Bu sebeple bu aşirete şam bayadı aşiretide denir.
Bu aşiretin kendi adı ile yörede kurduğu ilk yerleşim yerinin adı bugünkü Sıvas Bayat köyüdür.Yıldızhanın üçüncü oğlu Beg-dilli Beyin aşretinin kurduğu ilk yerleşim yeri bugünkü Sivas Bedirli köyüdür. Üçoklardan Dağhanın dördüncü oğlun Üregi'in aşiretinin yöremize kurduğu ilk yerleşim yeri Şarkışla Yüregiri-kebir, Yüregiri-sağır (Aşağı yüreğir,Yukarı yüreğir)dır. . On binlerce çadırla yazın yaylaklara kışın kışlaklara yürüyen aşiretler yerleşik nüfusun ekili dikili arazisine, malına canına çok zarar vermekte idi. Bu ziyana mani olmak bölgeyi imar edebilmek ve iyi vergi alabilmek için göçerlerin iskana tabi tutulması zorunlu hal almışdır. Göçerleri yerleştirmek maksadı ile en etkili olanları 1530 ve 1842 de olmak üzere birçok ferman çıkarıldı. İskan fermanı olarak bilinen fermanlara uymayan aşiretler topluca Rakkaya sürgüne gönderildiler,
Tahrir defterlerinin incelenmesinden Gedük nahiyesinde (Şarkışla) 1530 da toplam 6 karyye (köye) raslamaktayız, Ancak 1556 yılına gelindiğinde köy sayısı 90 a çıkmakta 1575 de ise köy sayısı 83 e gerilemektedir. Buradan anlaşılıyorki 1530 yılı iskan fermanı ile göçerler yerleştirilmieye başlanmış en sıkı tedbirlerin olduğu zamanda köy sayısı zirveye çıkmış, isyanlar döneminde yerleşik köylerin birkısmı tekrar konar göçer duruma geçmiş ve köy sayısı azalmıştır.

Gedük nahiyesini mesken edinen şam bayadı boyu içerisinde birleşik hareket eden guruplar: Ağcalı Boyunun Hacılarobası, Ağca Koyunlulardan birbölük, Deli Alilü, Karayahyalı, Alibeglü, Harunlu, Aliğörenlü, Eynegazili, Hamzalu, Hacılar, Hızırlu, İlbeglü, Karabayırlı, Mincüklü, Mekrisulu /Mekrisutlu, Şambayadı ve Uzun İsalu cemaatlerden bazı bölükler sayılabilir.
1650 de Horasandan hareket ederek Bozok sancağına gelen Çapanoğulları 1704 de Osmanlının icazeti ile sancak mütesellimiliğni aldılar. İlk müteselsim Çapanoğlu Mustafa bey oldu, Çapanogulları ile hareket eden aşiretler: Ceritler, Köçekli, Silsüpür, Mamalı, Göçerkulu, Melikanlı, Recepli, Fakıbeyli, Türkmen Kanı, Türk Erli, Barak, Karaşahlı, Pehlivanlı, Kevenli, Kuşçu, Ağcakoyunlu, Boynuinceli, Dumanlı, Kiliçli, Milli, Ümranlı Hamitli, Şefaatli, Derekentli, Macunlu, Kadirli, Avşar, Yündüçlü olarak sayıla bilir.
1691 zorunlu iskan fermanı ile bu kabilelerde Rakkaya tehcir dildiler. Tehcirden kurtulanlar birer haneye bölünerek her biri bir köye yerleştirildiler. Köylerimizdeki oymakların köye yerleşim zamanlarının farklı farklı olmasının osmanlı iskan politikasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Kalecik köyüne son gelen tayfanın 1691 iskan fermanı ile köye geldiği anlaşılmaktadır. Bu araştırma kalecik köyü için yapılmıştır. Köyde yaşayan sülalelerin yukarıda sayılan hangi aşirete ait oldukları üzerine araştırmalar devam etmekte olup; tesbit edilenler köyde yaşayan sülaleler bölümüne kaydedilmekdedir.
Seçuklular Anadoluyu istila ve fetih hareketlerinin başlangıcında (1015-1086) Bizanslılarla mücadele etmişlredir. Esasen Türkistan ve Horasanda; sahip oldukları bütün medeniyet ve kültür unsurlarıyla batıya, göç eden kalabalıkların iskan edilmesi: Selçuklu Sultanlarının çok önemli tarihi bir sorunu olmuştur. Bu yüzden Türkmen oymaklarını batıya göçe yönlendirmişlerdir. Selçuklu Devletini başta Selçuklu Başbuğları olmak üzere göçebe Türkmenler kurmuşlardır. Daha sonra aynı devlet yerleşik İran halkına dayanan kılasik bir islam imparatorluğu haline gelince; devlet teşkilatında göçebe türkmenlerin yerini yavaş yavaş iran halkı ve gülam sistemine göre yetiştirilmiş türkler aldı. Böylece mülki teşkilat kadrolarını İranlılar işgal ederken askeri teşkilat kadrolarında, türkler olmaya başladı. Devletin kuruluşu sırasında başlıca yükü taşımış olan Türkmenler devletin bilinçli politikası sonuncu olarak kenarda kaldılar.
Bayad Boyunun tarihini inceler iken sadece köyümüzün etrafına yakın düşen köy eksenini etkileyen aşiret ve cemaatler incelendiği için bu araştırma Bayad Boyunun ve Oğuzların çok küçük bir etki alanını kapsamaktadır. Sultan Alparslanın 1071 de Anadoluya girmesini takiben diğer Türk Boylarıda Anadoluya akmaya başladı 12.y.y sonlarına doğru Bağdatın güney doğusunda Tıp Çayının kaynağına yakın yerlerin Avşarların eğemenliğinde olduğu bildirilmekdedir. ( Hamdullahi müstevfi-i kazvini'nin eserinde yeralmakdadır) Bu yerde şimdi Bayad adını taşıyan bir kale mevcuttur. Bu kale o zaman Bayad Boyunun inşa edip kullandığı kaledir. 16.yy Tahrir Defteri kayıtlarında ana doluda bayad adı ile 42 adet yerleşim yeri kayıtlıdır. Bu da Bayadların Anadolunun fethine fiilen katılarak kendine ait yerleşkeler oluşturduğu anlamına gelmektedir. Bayad ve Avşarlardan Dulkadirlioğulları: bunlardanda İnal Oğulları, Köpekoğulları, Ündüzlüler, Kutbeği oğulları Bozca oğulları türemiştir. 1400 lü yıllarda bu gurupların Halep, Şam, Antakyada yaşadıklarını Memluklu lar içerisinde çeşitli şeyh yönetimindeki guruplarla ittifak halinde bulunduklarını biliyoruz .
Abbasi Devleti Kafkasyada Kıpçak Türklerini esir alır devşirme mekteplerinde yetiştirip devlete;asker paşa, brokrat olarak kullanırlardı. Bu esirlere köle anlamına gelen Memluk denirdi. Bu Memluklar zamanla devlet içerisinde güçlendi ve bir isyanla Abbasiyı yıkarak Memluklu Devletini kurdular.
Bizim beyliğimiz Dulkadir Beyliği Osmanlı İmparatorluğu ile Memluklu Devleti arasında tampon devlet olması sebebi ile bu küçük bilgiye ihtiyaç duyulmuştur. Kıpçaklar Peçenkler Altınordu Devleti bakiyeler olması ve Türk (çerkez) olmaları nedeni ile bu bilgi önemlidir. Bu gün Ürdün., Suriye, Lübnanda bu devletin bakiyeleri mevcuttur.
Memluk hükümdarı Sultan Ebul-ferec döneminde Memluklu emirlerinden  asi  Nevruz 'un üzerine Şeyh; Halep Valisi Denirtaşı gönderir 1410  Ramazan oğullarından Ahmet bey Şeyh'ın tarafını tutar.
1409'da ise Memluklu devleti'nde Halep valisi Demirtaş ile Asi Nevruz arasında yapılan savaşda Bayadlar Nevruzun yanında yer almışlardır. Bayadların şefi Bozcabey bu savaşda Asi Nehrine düşerek boğulmuştur. 1471 de Dulkadirlioğlu Şah-suvar Beg ile birlikde şavaşmak üzere Halebde bulunan Memluklu kumandanı Yaş-Beg'in katına gelen beyler arasında Bozca-oğlu Halil Beğ de vardır. M.fuat Köprülünün tarih araştırmalar bu tesbiti doğrular v.s. Bunun gibi Bayadlar: Mmemluklular arasında yapılan iç savaşlarda bir biçimde dahil olmuşlardır.

16 ve 17.yy da anadoluda ve güneydoğu anadoluda teşkilatlanmaya başlayan Bayadlar üç ile ayrıldılar

A-Halep türkmenleri

B-Bozulus türkmenleri

C- Dulkadirli türkmenleri

Kanıni Sultan Süleyman zananında Halep Türkmenleri olarak zikredilen Bayadlar 20 cemaat oluşturdular. Bunlardan birincisi olarak kaydedilen cemaat-i ordu-yı halilbey b.bozca oymağı' nın gerek taşıdığı addan gerek kabilevi yapılış bakımından adını aldığı Halil Beyin aile etrafından meydana geldiği ve aristokratik bir mahiyet aldığı anlaşılıyor.
24 evden oluşan bu cemaat tan 12 adedi beg ünvanı taşımaktadır. Bu cemaate adını veren Halil Beğin babası Bozca Beğdir
Bundan sonra Bayad Boyunun ikinci büyük cemaati Pehlivanlı oymağıdır, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan tahrir kayıtlarında bu cemaat 268 nüfusdur. Şefi Pehlivanl'nın torunu Davud kedhuda olup; kardeşi Hacı Süleyman ve Sen Temur(Esentemur) da idarecidir. Bunların oğullarıda sipahi zade olarak kayıtlılar.
Kanuni devrinin ortalarında cemaatin nüfusu 505 'e ulaşmıştır. Yüzyılın sonlarında ise cemaatin nüfusu 787 ye ulaşmıştır. Oymağım büyük bir kısmıda Sıvasın cenüp tarafında yeni il de yaylağa çıkan Halep Türkmenleri arasında bulunuyordu.
Burada ilk olarak Pehlivanlı aşiretinin mensup olduğu boyu tespit etmemizde fayda vardır. XVI. yüzyıla ait Halep ve Maraş sancakları ile Yeni İl ve Elbistan kazaları ve ayrıca Mancılık, Aladibek ve Sarsab nahiyeleri Tahrir defterlerine göre Pehlivanlılar; Oğuzların Bozok koluna mensup Bayat boyuna tabidir 397 numaralı Halep Livası Mufassal Tahrir Defterine göre XVI. yüzyılda Halep Türkmenleri arasında Pehlivanlılar, Davud bin Pehlivan’ın idaresi altında 924/1518 yılında 152 nefer vergi nüfusundan; 1526 yılında 268 nefer vergi nüfusundan oluşmaktaydı. 
1536 yılında 366 nefer vergi nüfusundan, 1550 yılında
 300 nefer vergi nüfusundan, 1570 yılında 787 nefer vergi nüfusundan oluşmaktaydı.
 XVI. yüzyılın ortalarında Bayad boyuna mensup olan Pehlivanlı cemaati ön plana çıkmış ve boybeyliği de bu cemaatten Uğurlu Bey’e intikal etmiştir. 
1570 yılında Pehlivanlıların başında Mehmed Bey ile Davud Bey yer almaktaydı. Bu tarihlerde toplam 196 Nefer vergi nüfusuna sahip olan Congar cemaati de Pehlivanlılar taifesine bağlıydı. İlhan Şahin’e göre tahrir defterlerinde Congar’ın Bayad’a bağlı Pehlivanlı taifesinden gösterilmesi, Pehlivanlıların bu tarihte bir taife teşkil ettiğini ve Mehmed Bey ile Davud Bey’in de muhtemelen boy beyi olduklarını göstermektedir.
Yine bu döneme ait tahrir defterlerinde Bayatlar’a ait 42 yer adı olup bunlar bu dönemde genellikle Orta ve Batı Anadolu bölgelerinde yaşamışlardır.
 III. Murad devrinde (1574-1595) Halep Türkmenleri arasında olan Pehlivanlıların bir kolu Yeni İl’de yaşamaktaydı ve buradaki Pehlivanlı kolunun vergi nüfusu 407 idi. Pehlivanlıların buradaki kolu XVI. yüzyılın sonlarında Yeni İl’e yaylağa gelen Çalışlu ve Ali Beyli cemaatlerini de kendisine tabi kılmıştı.
 Pehlivanlılar her iki kolu da birleştirdikten sonra Bayat Boyunun diğer birçok obalarını da etrafına toplayarak 17. yüzyılda büyük bir teşekkül haline gelmiştir. 
Böylece XVII. yüzyılda Bayad taifesinin en büyük kolu olan Pehlivanlılar, 1630 yılında Ocak oğlunun yönetiminde 137 Hane vergi nüfusuna, 1642 yılında Bayezid Bey’in idaresi altında 135 Hane vergi nüfusuna sahipti. Ayrıca bu cemaat mensupları Yeni İl’de Mancılık nahiyesine bağlı Tutmuş yurdunu da 1.500 akçe mukabilinde yaylak olarak kullanmışlardır. Yine aynı tarihte Pehlivanlı mensubu olan iki bennak vergi nüfusu da Kilis-Oturağın’a tabi olarak A’zaz Bikâre köyünde sakin olarak yaşamaktaydılar. 1663 yılında Beyzade Kethüda’nın yönetiminde olan Pehlivanlı mensupları 147 nefer vergi nüfusuna sahip idi. 1667 ve 1673 yıllarında ise İsmail adlı kethüdanın yönetiminde olan Pehlivanlılar 16 mahalleye ayrılmışlardır.
 Faruk Sümer, Kâtip Çelebi’nin bu sebeple Halep Türkmenleri oymakları hakkında oluşturduğu listede Pehlivanlıları da listeye dâhil ettiğini söylemiştir.
 Buradan da anlaşılıyor ki teşekkül artık XVII. yüzyılda Halep bölgesinde değil Sivas’ın güney ve güneybatı taraflarında yaşamaktadır. 
Ayrıca Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Pehlivanlı aşiretini, Türkmenlerin serdarı olarak belirtmiştir.
 Bu yüzyılda Pehlivanlılar, bir güç olarak artık devlet ile daha aktif bir şekilde işbirliği içerisine girmiştir. Nitekim Pehlivanlı aşireti 1100 (1688/1689) yılında Tabanlı, Köçekli, Mamalı, Bayazi, Ak Baş, Receblü, Çiğdemlü, Sermik, Kızık, Abalı, İl Beyli, Rişvan ve Ketiş oğlu gibi aşiretler ile birlikte devlet tarafından Anadolu’da isyan eden Gedik adlı sergerdelerin bertaraf edilmeleri için görevlendirilmiştir.
 Hatta II. Viyana Muhasarası’ndan sonra Avusturya ve müttefiklerine karşı 1101 (1688-89) yılında yapılan seferlere katılmak üzere diğer pek çok oymakla beraber Pehlivanlılar da çağrılmışlardır. Sefere katılmaları istenen 200 Pehlivanlı askerinin başında şu Pehlivanlı beyleri vardı: Pehlivan oğlu İsmail Bey, Pehlivan oğlu Hacı Musa Bey, Pehlivan oğlu Battal Bey, Pehlivan oğlu Hacı Abbas Bey. Faruk Demirtaş’a (Sümer) göre yukarıda sefere katılan bey ünvanlılar aslında bir bey ailesine değil bir kethüda ailesine mensup idiler, 1108 (1696) tarihinde yukarıda adı geçen Pehlivanoğullarından Pehlivan-oğlu İsmail Bey bu sefer, Yeni İl Voyvodası olarak atanmıştır. 1707 tarihinde ise Pehlivanlıların başında Pehlivan-oğlu Kenan Bey yer almaktaydı. Nitekim devlet, dağılmış olan Zülkadriye cemaatlerinin Çukurova bölgesine iskânlarını yaparken Sivas ve Kırşehir arasında yaşayan Pehlivan-oğlu Kenan Bey’in yanındakileri de Adana’nın Anavarza ve Kınık bölgelerine yerleştirmiştir.
 Yeni İl’i de bu esnada başlıca Pehlivanlı Oymağı ile ona bağlı obalar meydana getiriyordu.
 Bu arada şunu da belirtelim ki Yeni İl’de yaşayan Pehlivanlı aşiretinin vergileri Harameyn’e gönderilmekteydi.
 Pehlivanlıların Bozok bölgesine tam olarak ne zaman yerleştikleri kesin değildir. Faruk Sümer’e göre Pehlivanlı’lar, 1141 (1728/1729) tarihinde Bozok bölgesinde yaşamaktaydılar.
 Bu dönemde Pehlivanlıların başında Battal oğlu Mustafa Bey bulunmaktaydı. Nitekim Battal oğlu Mustafa Bey’in Bozok’un Emlak kazasında dokuz adet çiftliği ve birçok evi bulunmaktaydı.
 Ayrıca 1146 (1733/1734) tarihli bir belgede de Pehlivanlıların yurdu olarak Bozok havalisi gösterilmiştir.
Bundan başka İngiliz Frederick William Husluck da Anadolu’ya yapmış olduğu seyahatlerinde Anadolu Türkmen oymaklarına dair ‘Heterodoks Kabileler Listesi’ başlığı altında Pehlivanlıları Türkmen kabileleri içerisinde Sivas ve Ankara sınırları arasında 1776 yılında 15.000 çadırlık bir nüfus olarak göstermiştir.
 Husluck bu listeyi Niebuhr’dan o da Russel’dan almıştır.
 Cevdet Türkay’a göre Pehlivanlı aşiretinin iskân sahaları Kal’acık kazası (Kengıri sancağı), Ankara, Keksin kazası (Kengıri sancağı), Halep, Kocaeli, Geyve kazası (Kocaeli sancağı), Bozok ve Kayseriyye sancakları, Develi kazası (Kayseriyye), Harmancık kazası (Hüdavendigar sancağı), Yeni İl, (Sivas sancağı), Rakka, Sivas, Zamantı kazası (Meraş sancağı), Talas Nahiyesi (Kayseriyye), Boğazlıyan ve Akdağ kazaları (Bozok sancağı), Malkara, Keşan Fere, İbsala ve Evreşe Kazaları (Gelibolu sancağı), Karaman, Meraş, Kırşehir, Adana civarları olarak belirtilmiştir.
 Ayrıca Faruk Sümer XVIII. yüzyılın ikinci yarısında Pehlivanlıların başındaki boy beyinin bugünkü Kırıkkale ilimizin Balışeyh ilçesine bağlı Beyobası köyünde yaşadığını ve beyinin de Mahmud Bey olduğunu belirtmiştir. Hatta Mahmud Bey’in 1212 (1797-1798) yılında köydeki camiyi yaptırdığını ve 1221 (1806-1807) yılında Çapanoğlu Süleyman Bey’in emrinde olduğunu belirtmiş.
Burada Ali Beyli cemaati hakkında açıklamaya ihtiyaç vardır: Kalecik köyünü önce mezra sonra karye olarak kullanan Ali Beyli cemaati, Biat yolu ile bayat boyuna mensup Pehlivanlı aşiretine katıldığı ve bundan sonrada Pehlivanlı Aşireti ile yoluna devam ettiği anlaşılmalıdır. Pehlivanlı aşireti kendi başlığı ile yazımız içerisinde ayrıca anlatılmışdır.
Bayad Boyunun bir diğer büyük aşireti ise Reyhanlı Aşiretidir.
Bu aşiret kanuni zamanının başında 26 vergi nüfusu varken; dönemin sonuna doğru vergi nüfusu sayısını 112 ye çıkarmıştır. Bu aşiretin Sıvasın cenibunda ise dönemin sonlarında ayrıca 93 veri nüfüsu mevcuttur Reyhanlı aşiretinin 19.yy da nüfusu 3000 Çadıra Pehlivan aşiretinin nüfusu da 15000 Çadıra ulaşmıştır Bayad Boyuna mensub en bilinen tarihi kişiler şair Fuzuli ile Dedekorkut (korkutata) dur Reyhanlı aşireti ile Pehlivan aşireti fırkaı islahiye fermanının uygulanışında osmanlı paşası Cevdet Paşaya yardımcı olmuşlardır. Bu bölüm Ankara Ünversitesi Dil ve Tarih Coğrafyası Fakultesi Dergisi Osmanlı devrinde Anadolu Oğuzları adlı Faruk Demirtaş'ın incelemesinden derlenmiştir.
. Bayat Beyden süre içerisinde 20 cemaat oluşmuş, bunlar Bozcabeyli, Pehlivanlı ve Reyhanlı aşiretleri Bozok ve Uzun Yayla da konar göçer olarak yaşamışlardır. Kalecik köyü civarını'da ekinlik ve yaylak olarak kullanmışlardır..
Ali Beglü adını taşıyan bir oymak Zamantı Nahiyesinde de bir Kalecik köyü kurmuş ve burada Salmanlı Oymağı ile birlikte kışladıkları 1563 yılı kayıtlarında mevcuttur. Ayrıca Davut Şahbaz Salmanlı/Süleymanlı aşiretini Meydana getiren cemaatler arasına ali Begilü'leride koyar.
 Kayseride yörükler Türkmenler adlı bir araştımada ( 8 Burhanettin Akbaş) Ali Beglü taifesinin 73 cemaati 1725 hanesi 528 mücerridinden bahsedilmektedir. Yusuf Halaçoğlu bu rakamlar için Anadoluda Adana,Tarsus,Bozok olarak alan sınırlaması yapar.
Yusuf Hallaçoğlunun Anadoluda Aşiretler Cemaatler Oymaklar 1453-1650 Adlı araştırmasında 1530 yılında Ali Beyli oymağının 348 hane olduğu kayıt altına alınmıştır. Bozok Türkmenlerinin Şambayadı Boyu 2596 Kızılkocalı Boyu 1279 Sleymanlı Boyu 1683Ağcalı Boyu 1584Selmanlı Boyu 813 Karamanlı Dink Boyu 531 Acakoyunlu 383 Alibegli 348 Demürcülü 347 Zakirlü 334 Sekülü 267 Tecirli 122 Deli alili 179 Mesudlu 1999 Kavurgalı 29 olarak yine aynı eserde yer alır.
Ali Beglü taifesi Tarsus Türkmenleri Varsaklar listesinde yer alır. Ali Sinan Bilginin aynı adlı eserinde kayıtlı Pehlivanlı Aşireti içerisinde sayılan Ali Begli Oymakları Hüseyin Çirkinin kitabında Reyhanlı aşiretinde yer almaktadır. Bu kısa bilgiler ileride kayda alınacak köyde yaşayan diğer sülalelerin durumunun anlaşılmasında yol göterici olacaktır.
 Şarkışlada Ali Beglü Cemmatinin kullandığı yerler: Eğecik, Kalınıarkac (Kaleciğe katıldı),Kal'ecik, Pöhreneklüce (Oluklutaş), Kızılcamehmet çardağı, Kavacık, Külahluca' dan ibarettir. 
Şarkışlada Deli Alilü cemaatnin kurduğu köyler başlıca: Çardak, Çapa, Kılıçderesi, Şeyh Kışlası, Yanıkara, Şadibey Kışlası,Kızılcakışla, Çırılasan, Porkışla, Ağca-kışla, Bedi gölü, Söğütlüce, Saruhan, Ağca Ziyaret,
Ağcalular Aşiretine bağlı Hacılar Cemaatinin kurduğu köyler Başlıca: Cemal, Bozkuşı, Ağca-Ağıl, Hüreyre, Yassı Pınar, Mühenna, Hamza Fakih Viranı, Gücük, Döllük,
Şambayadı Aşiretinin Hızırlu Cemaatinin kurduğu köyler başlıca: Yüreğir, (Yüregir-i kebir an-timarı-ı sultan mücerrid 9 hane 51 ) küçük yüreğir, Turna Çukuru(Turna Çukuru Çukurlu Aşireti üyelerince kurulmuşdur) Dirahtin Işkıncık, Daru Kalası, Büyükviran, Yassı Pınar, Belviran, Ağcaviran, Karacaşehir, Gazi Mağrası, Elvan Viranı,
İlikli Cemaatince kurulan köyler başlıca: Yapracık, (karacakoyunlu aşireti timarı sulu ve ali ve baki şüreka-ı mücerridi hane 24) Tabulgalık, İnebyli Cemaati, Pöhrenklüce ,
Mekresenlü cemaati, Kazancık , Tuzla ,(Kazan aşireti karakeçililere ait bir aşiret olup kazancık köyünün kurucularındandır Mekresenlü cemaati Kazan Aşiretine bağlı olduğu anlaşılmaktadır)
Temürlü cemaati, Topaç (an-bboy-ı sulu ve minnet ve mansur kethuda hane 12) köyleri sayılabilir.

Bölgeye bilgi vermasi açısından diğer nahyelerden de örnak verecek olur isek
Emlek nahyesinde Alibeyli cemaatince kurulan köyler başlıca Kaplan, Bağçecik, Ökü Kışla, Emercik, Halil Fakı, Hekim Kışla, Karacaviran, Baytarcık Ağcakışla, Başkışla, Şekerderesi, İgdiş, Saruca Abdal, Kafir Viranı, Kapaklıviran, Akviran, Ortakışla, Halil Fakı, alaçayır, Kraluca dere, Mscidli, Kaldıravuk Kalesi, Yakup Kışla, Öküzotlağı,  
Danişmendli cemaatince kurulan köyler başlıca Yavşan Çöri, Dayı Hasanlı Çal-Ağıl, Alınpınar, Kayalu, Yağluca Göl , Kışlak Toprak, Alakilise, M kurad Abdal, Dışbudak. Ağcahan, Çnakcı, Yeni bey Öyüğü, Kürdi Kemer, Söğütcük Kargadal, yazılabilir.
"T.C Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivleri Daire Başkanlığı 40 Nolu yayından 998 Numaralı Muhasebe-i Vilayet Diyar-ı Bekir ve Arab veZü'l-Kadriye Dfteri 937/1530 Adlı belge kaynakça olarak incelenmiştir.Türkiye Cumhuriyeti Ankara Üniversitesi Tarih Anabilm dalı 1556 tarihli mufassal tahrir defterine göre bozok sancağının ekonomik ve demoğrafik yapısı adlı YLS Tezi. Tez sahibi Lütfi Arslan, Danışman:Yar.Doç.Dr.Eftal Şükrü Batmaz tarih 2005 ,Araştırmacı yazar İsmail Uçakcı nın Çorum,Yozgat, Kırşehir,kırıkkale,Çankırı yöresi OĞUZ BOYLARI Adlı eseri'in de de faydalanılmıştır "
Şarkışla , Uzunyayla. Pınarbaşı, Zamantı, zamantı ırmağının tüm vadisi, Tomarza'dan güneye doğru Reyhanlı, Tarsus, Samandağı, Adana, Şam, Halep, Rakka güzergahının birinci derece akraba toplulklarından oluştuğu hiç şüphe götürmez gerçekdir. Dulkadirlilerin Bozok kolu' nun bölgeye Yeniil havalisinden girdiği kabul edilir. Buna göre Maraş çevresinde ve Suriye 'nin kuzeyinde kışlayan aşiretler yaylamak için Yeniil havalisine gelirlerdi, buradan Yeniile komşu olan Bozok topraklarına geçmeye başladılar. Şam, Halep, Kilis, Antep arasında kışlayan buradan kuzeybatı yönünde göksun (Yazıdere köyünde ceyhan nehrine karışarak akdenize iner) çayını takip ederek sırasıyla Pınarbaşı, Şarkışla ve nihayet Akdağlar'a ve Akdağ madenine yaylamaya gelirlerdi Bu güzergahı yayla ve platolar olarak ifade edersek; Halepden itibaren Yayladağı, Nur Dağı (Amanoslar), Uzun yayla, Altın yayla ve Bozok yaylası otlakları şeklinde sıralanabilir  Ağırlıklı Bayat boyuna mensup olan bu grup içerisinde Dulkadirli 'lerin Bozok kolu 1529 yılında Ağcakoyunlu, Ağcalı, Alibeylü, Çiçeklü, Delialilü, Demircilü, Hisarbeylü, Karalı, Karamanlı, Kavurgalı, Kızılkoçalı, Mesutlu, Sekülü, Selmanlu, Şambayadı, Tecirli, Zakirlü olmak üzere 17 ayrı boy ve boylara bağlı 504 ayrı oymaktan meydana gelirlerdi (Arif SARI 2015:30, BOA.TD/155, Gülten 2015 : 112). Geniş bilgi Dulkadirliler bölümünde verilmişdir.
Kızılırmağın doğusunda yaşayanlara Türkmen; batısında yaşayanlara'da Yörük denilmiş dir. Kahraman Maraş civarında yaşayanlar hem Yörük hemde Türkmen olarak adlandırılmışlardır. Hepsi akraba topluluklardır.



DÖRDÜNCÜ BÖLÜM 

AŞİRETLER



4.1 AŞİRET TANIMI

MAL : .Baba, oğul, torun, torunoğul ,toruntorunu'ndan oluşan ve beş kuşağı kapsayan ve tüm kuşakların çoluk çocuk hepsinin birarada yaşadığı topluluğa mal denir.bir kuşak 20 yılda oluştuğu kabul edilirse 100 yılda bir mal oluşur.

 MALBAT: Enaz iki ve daha fazla maldan oluşan topluluğa MALBAT Denir.

ATA: İki ve daha fazla malbatın biraraya gelmesi ile ata oluşur.10 kuşak 200 yıl demektir. 
KABİLE: En az iki atanın birleşmesi ile kabile meydana gelir 30 kuşak 300 yıl demektir. AŞİRET:Enaz iki kabilenin birleşmesi le AŞİRET Meydana gelir. 
Bir aşiret en az üçyüz yılda oluşur. Ben şu aşretdenim diyebilmek için o aşiretin en az üçyüz yıllık oluşum tarihini bilmek şarttır. Biz alibegilü cemaati (obası) nı inceliyoruz köyün kurulduğu 1530 tarihinden geriye doğru 1230 a kadar pehlivanlı türkmenleri ve bayad boyu tarihini arşiv kayıtlarına dayandırarak çözmeden bulunan sonuçların kesinliğinden emin olunamaz bu nedenle köyün tarihi ile bölge tarihini birlike incelemeye ve araştırmaya devam ediyoruz.
Aşiretlerde ünvanlar
Reis: aşiretin genel temsilcisi

 Malmezzin : kabileyi temsil eden adam

Mezzin: Boybaşkanı 
Peşi: Malbat Öncüsü

 Agit. Kahraman 

Molla: Aşiret din temsilcisi

 Şeyh: Aşiret genel terbiyecisi

 Arif : Danışman töre temsilcisi 
Utfa: İmdat çağrısı düzenleme yetkisi olan kadın 
Sıhhar: Tarihi edebilirlik uzmanı 
Çarkhacı: Şavaşlarda öncü ve bayraktar 
Şıvan: Aşiret çobanları 
Abid : Kahvecilik ve posta hizmetcileri
Hırobvan:Şavaş mehtercisi
Şinci :Ölüm vakalarında yas törenleri sorumlusu 
Gevende:Evlenme ve sünnet düğünlerinde bayramlarda davulcu ve zurnacı 


4.2 Ali Beglü Taifesine eğemen olan hanedan aşiretler.


Ulu Yörük Türkmenlerinin tarihi 1256 yılında varolan ilhanlı devletine kadar dayanır.Mamalı aşireti 1337 Dulkadirli beyliğine Pehlivanlı aşireti 1471 Memluklulara  dayanır. Çapanoğlu aşireti de 1700 den sonra tarih sahnesine çıkar. Ali Beglü cemaati bu aşiretleri meydana getiren onlarca cemaatden birini teşkil eder. Bu cemaat mesela Ulu Yörüklerin içerisinde 1256 yılından itibaren de var olabailir. bu kavme sonradan'da katılmış olabilir. 


Ali Baba,Şeyh Ali, Ali Çelebi, Ali Kulu, Ali Dede gibi; Babai tarikat, Bektaşi tarikat önderleri Bölgemizde faliyet göstererek, bazı yerlere ve topluluklara  isim kaynağı olmuşlardır. Dulkadirli Beyi Şahsuvaroğlu Ali Bey' de 1400 lü yılların sonunda bölgemizde sahneye çıkmışdır. Dulkadirli beyliği Topraklarını hanedan mensuplarına tahsis ederek yönetirdi. Şahsuvarbey zamanında Bozok bölgesi Oğlu Ali beye tahsis edilmişdi. Ali Bey idaresindeki topraklara Bayat, Beydili , Avşar, Çepni, Bayındır, Salur boylarında türkmenleri yerleştirerek yaylak kışlak düzeninde yaşamalarına müsade deiyor böylece elde edilen gelirlerle bölgenin imarını sağlıyordu. Bu düzende Ali Beglü nün toprağını kullanan yukarıda adı sayılan  boylara mensup tüm oba mensuplarına kullandıkları toprağa izafeten Ali Beğlü denilmesi pek mümkündür. eğer Ali Beglü adına 1500 yılından evvelde de rastlanır ise; bu teori doğru değildir. Bu taktirde Bu cemaat adını yukarıda kayıtlı inaç önderlerinden almıştır. Şimdiye kadar yapılan araştırmalarda Ali Beglü cemaatine ancak 1500 yılının başında rastlanılmaktadır. Şimdi Ali Beglü cemaatinin biat yolu ile bağlı olduğu büyük bölge aşiretlerini inceleyelim.

4.2.1 ÇAPANOĞULLARI 1730-1846 



Çapanoğulları bozok bölgesine 18.yy. da gelirler 1730 da ahmet ağa çapanoğullarının başında büyük nüfuz alanları oluşturur ve osmanlının dikkatine mashar olur.cebbar zadeler olarakda bilinen bu hanedan sulalede ahmet ağanın mustafabey,süleymanbey,ömerağa,abdulcabbar,abdulfettah isimli çocukları olur,1728-1765 arası hüküm süren ahmet ağa yaptığı zulümler sonucu padişah fermanı ile idam edilir.yerine oğul mustafa geçer,mustafa bey padişahlık onayınıda alarak bozok mutasarrıfı olur.1782 de kölelerinin sukasti sonucu öldürülür.yerine kardeşi süleyman bey idareyi ele alır.süleyman bey orta anadoluyu neredeyse eğemenliği altına alır.bu durum imparatorluk otoritesini tehdit eder.1.mahmut 1813 de çapanoğullarının idaresine son vererek bölgeyi tayin edilen kaymakamlarca idare etmeye başlar.Süleymanbeyin oğlu mehmet celalettin osmanlıdan sülalenin eski konumunu talep etsede başarılı olamaz ancak padışahlığın onayı ile celalettin vezir ünvanını da alarak sıvasa vali olur osmanlı içerisinde dirayetli bir paşa olan celalettin tarihte vezirmehmet celalettin paşa olarak anılır ve sarayada vezirlik yapmıştır.1805-1848 döneminde vezir mehmet celalettin paşa osmanlıda birçok idari görevde bulunmuştur ancak 2. mahmut döneminde 1846 da tüm ünvanları alınır ve bozokda artık tayin edilen kaymakamlara devredilir.Vezir mehmet celalettin paşa vadesi ile ölür.Bundan sonra hacı osman nuribey ailenin başındadır ancak hacı osman nuribeyin vezir mehmet celalettin paşa nın oğlu diye bir kayda rastlamadım.vezir mehmet celalettin paşanın evlatları hakkında da bir kayda rastlamadığım için şimdilik baba oğul ilişkisi kurmuyorum.hacı osman nurinin,ahmetbey,edipbey,celalbey,halitbey,salihbey adı ile altı evladı kayıtlıdır.ahmet osmanlıda pasşa olur ve tarihte müşrir ahmet paşa adı ile anılır,edip bey ilim irfan sahibi çok kıymetli bir şahsiyettir, dönemde artık osmanlının son dönemi cumhuriyetin ilk dönemidir.bu dönem çapanoğullarının yoruma açık siyasi dönemleridir riveyete göre yozgatın siyasi ceza almasın vesile olan isyanların yöneticileri edip bey,celal bey,halit bey olduğu ve Mustafa Kemalin emri ile Çerkez Etem orduları bölgeye girer ve çapanoğlu sulalesinin istiklal mahkemelerine giden ve idamla sonuçlanan hadiseler yaşanır.siyasete girmemek adına bu bahsi böyle geçdikten sonra çapanoğullarının 1728-1813'e kadar doğrudan 1846 ya adar da vesayet altında bozok sancağına bir asra yakın hükmettikleri anlaşılmakdadır 

 4.2.2 .PEHLİVANLILAR

 BAKİ YAŞA ALTI NOK Araştırmacı – Yazar

Pehlivanlılar, Halep ve Yeni-İl’de yaşayan Bayat boyunun en büyük oy mağını teşkil eder. Moğol istilası üzerine diğer oymaklarla birlikte Anado lu’ya göç eden Bayatlar, Avşar ve Beğ dili boylarıyla birlikte Türkmenler’in Bozok kolunu ’nin kurulmasında önemli rol oynayan Pehlivanlı cemaatinin, Dulkadirliler’e tabi olduğu ve onlara destek verdiği, şu tarihi vesikayla kanıtlanmaktadır. Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın Dulkadirliler’le birleşerek Halep’e saldır malarından korkan Memlük sultanı Kayıtbay, sonsuz yetkiler verdiği Emir Yeşbek komutasındaki bir orduyu Şubat 1471 yılında Halep’e gönderdi. Bazı Türkmen beyi eri de bu orduya katıldı. Memluk kuvvetleri Halep’te toplanırken Dulkadirliler’den Pehlivanlı aşireti reisi Serim İbrahim, Malatya ile Besni arasında bir Memluk kervanına baskın yaparak ele geçirdi. Malatya valisi Korkmaz, İbrahim’in peşine düştü. Sakaltutan denilen yerde yapılan çarpış mada, Pehlivanlı İbrahim tarafından esir edildi ve Dulkadiroğlu Şehsuvar Bey’e teslim edildi.Xlll. yüzyılın sonlarına doğru Halep, Şam ve Antep arasındaki boş arazilere yerleşen Bozok Türkmenleri, Çukurova’daki Ermeniler üzerine akınlar yapıyorlardı. Anadolu içlerine sızan Türkmenler, Moğollarla dişe diş mücadele ederek, Anadolu’da Moğol hakimiyetinin çökmesinde önemli rol oynadılar. İlhanlı Devleti’nin çöküşüyle birlikte, bu bölgede yaşayan Türkmen Beylerine geniş bir hareket alanı açılmış bulunuyordu. Türkmenler, Zeyneddin Karaca adlı beylerinin etrafında toplanmaya başladılar. (2)Oğuzların Bozok koluna mensup Bayat boyundan olan Dulkadiroğlu Karaca Bey, Halep Türkmenlerini başına toplayıp Dulkadirli Beyliği’ni kurdu. (1337) Birçok Türkmen cemaati bu beyliğe bağlılıklarını bildirdiler. Dulkadirli Beyliği’ni teşkil eden cemaatler çoğunlukla Bayat, Avşar, Mamalı, Cerit ve Karacakürt boylarından idi.Bu sırada o bölge Türkmenlerin den birisinin reisi durumunda olan Taraklı Halil, Memlük Sultanı Melik Nasır Mehmet ile işbirliği yaparak sultandan Elbistan’ın hakimiyet beratını elde etti. Olayı duyan Karaca Bey, oğlu Halil’i bir grup akıncıyla Taraklı Halil’in üzeri ne gönderdi. Çarpışmada Taraklı Halil yenildi ve kaçıp Halep valisi ltınboğa’ya sığındı. Olayı duyan Karaca Bey de Şam valisi Tengiz ile dostluk kurdu. Halep ve Şam valilerinin Memlük Sultanına durumu bildirmeleri üzerine Taraklı Halil ve Karaca Bey Kahire’ye çağrıldı. Görüşmeler neticesinde Karaca Bey tercih edilerek kendisine Türk menlerin reisi olma beratı verildi.” (3)Dulkadir beyleri, Memlüklu, Osmanlı rekabetinde beyliğin çıkarları doğrultusunda bir siyaset izlediler. Yavuz Sultan Selim, Dulkadir Beyliği’nin başına Şehsuvar Bey’in oğlu Ali Bey’i tayin etti. Bu sırada Yavuz, Mısır seferine çıktı. Bu seferde Osmanlı ordusuna yardım ve öncülük eden Ali Bey, 1516 Merc-i Dabık, 1517 Ridaniye savaşlarında kendisine bağlı 5000 atlı Türkmen ile savaşlarda bilfiil çarpıştı. 1519’daki Celali isyanları başta olmak üzere, Anadolu’da baş gösteren bir çok isyanın bastırılmasında önemli katkıları olan Ali Bey, bu hizmetinin karşılığını Osmanlılar’a başını vermekle ödedi. Çünkü onun başarıları, Dalmaçyalı bir Hırvat devşirmesi olan Ferhat Paşa’nın kıskançlığı ve hasedine neden oldu. Devrin padişahı Kanuni’den ferman elde eden Ferhat Paşa, bir bahaneyle Tokat’a davet ettiği Ali Bey’i oğulları ve torunlarıyla birlikte Artova’da öldürttü. (1522) Dulkadir Beyliği Maraş merkez olmak üzere Osmanlı topraklarına katıldı. Dulkadir Beyliği içinde olan Bozok bölgesi de ayrı bir sancak olarak Osmanlılar’a bağlandı.Dulkadir Beyliği’nin ortadan kalk masıyla, eskiden olduğu gibi mensup oldukları aşiret sistemine dönen o böl gede yaşayan Türkmenler, zaman için de büyük obalar meydana getirdiler. Bu obalardan bir tanesi de Pehlivanlı oymağıdır.Pehlivanlılar’ın tabi olduğu Bayat boyu, 1520 tarihinde 11 cem oluşmuştu. 1525-1536 yıllarında top lam 31 adet cem sahipti. 1552 tarihinde 53 adet cem oluşan Bayat Türkmenleri, 33 hane, 3 benn 40 mücerred vergi nüfüsuna kayıtlı idi. Bu topluluk, Bayat taifesine bağlı cemaat ler arasında siyasi üstünlüğü ele geçiren Pehlivanlı cem beyi Uğurlu Bey tarafından idare ediliyordu. 1571 tari hinde 268 vergi nüfusundan meydana gelmiş olan bu oba, o zaman adını taşıdığı İlyas Pehlivan’ın torunu Mehmet ve Davut Kethüda Beyler tarafından idare olunuyordu. 90 hane, 5 benn 111 mücerred vergi nüfusuna kayıtlı olan Çunker cemaatinin de Pehlivanlı ailesinden olması, Pehlivanlılar’ın daha o günlerde büyük bir Türkmen topluluğu meydana getirdiği anlaşılır. Pehlivanlı ünvanı o günden günümüze aşiret mensupları tarafından hala yaşatılmaktadır. Davut Kethüda, kardeşleri Hacı Süleyman ve Timur namıyla anılan kişiler, berat sahibi olup, bunların oğulları da Sipahizade idiler. Kesin olmamakla birlikte, bu berat kendilerine Memluklular tarafından verilmiştir.


Kanuni devrinde 507, II. Selim dev rinde 800 vergi nüfusuna yükselen Pehlivanlı Obası’nın diğer bir kolu da Yeni-il’de barınmaktaydı. 0 zamanlar, Yeni-il’deki Pehlivanlı kolu 410 vergi nüfusuna kayıtlı idi. İki Pehlivanlı oymağı Sivas’ın güneyindeki Yama Dağı eteklerinde yapılan bir toplantı sonun da birleşme kararı aldılar. Yeni ilde vergi Sultanların Üsküdar’da yaptırdıkları cami ve imaretlerin vakfına ait iken, o gün den sonra Mekke-Medine’ye gönderilen Surre akçesine ayrılmıştı. Bu nedenle, Pehlivanlılar’a ve onlara bağlı oymaklara, Haremeyn-i Şerif aşiretleri adı verilmiş ve Osmanlı fermanlarında bu isimle anılmıştır. Halep Türkmenleri ile Adana, Aksaray, Aydın ve Kırşehir bölgelerinde yaşayan Danişmendli Türkmenleri de Valide Sultan haslarının reayası idi.

Yukarıda da belirtildiği gibi, Yeni-İl Türkmenleri’ne Üsküdar Türkmenleri denilmiştir. Nedeni ise Yeni-İl’in 1548’den 1584’e kadar Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan’ın Üsküdar’daki camii ve imaretine 1584’den sonra ise, III. Murad’ın anası Atik Valide Sultan’ın-(Nurbanu Sultan) Üsküdar’daki camii ve imaretine vakfedilmiş idi. (6)

1517’de Mısır’ı fetheden Yavuz Sultan Selim, İslam aleminin halifesi seçilmiş, Selim, şükran olarak Haremeyn halkına 200,000 altın, çok miktarda hububat, yiyecek giyecek göndermişti. Her yıl Anadolu’da toplanan vergiler, Üsküdar’daki Valide Sultan Vakfı’na getirilir, buradan Surre Alayları tertiplenip, kara yolu ile Mekke’ye giderdi. 0 günden sonra Anadolu halkının alın teri, Arapın midesine akmaya başladı. Mekke ve Medine’de yaşayan halk, Anadolu’dan gönderilen paralarla iyi bir yaşam sürmeye başlamıştır. Anadolu halkı çalışmayıp halkın sırtından geçinen ve kolay kolay bir şey beğenme yen kişilere “Kendisini Medine fukarası zannediyor.” tabirini kullanmıştır.

Pehlivanlılar’ın şu anda ellerinde bulunan Yusuf Bey ile başlayıp Abidin, Kara Halit, Kızıl Kenan, Mustafa, Haydar ve İsmail Bey’le devam eden, soy secerelerini, 1670 tarihli aşağıdaki ferman aynen doğrulamaktadır. “Üskü dar’da bulunan eski Valide Sultan ev kafından (vakfı) PehlivanI, Cem ve Çakalbayadı, Toğanlıbayadı, Kızıl kapanlı bayadı, Çönger, Kınık, Tatarilyaslı Kasım ve tabileri cem bundan önce aşiret beyi olan Muslu Bey, zikrolunan aşiret beyliği eskiden beri babadan oğula şanı yüksek berat ile üzerinde iken, adi geçen Muslu, sancak beyi olup, zikrolunan cem işine yetişememekte idi. Zikrolunan cem çöle gidiş gelişlerinde, Araplardan koruyan bir aşiret beyi olmadığından, çöl Arapları taifesi üzerlerine gelip, mallarına ve yiyeceklerine yağma ve talan ile zarar verdiklerinden, üzerlerine bir aşiret beyi atanmak, ahaliye ve mir mal’a pek faydalı olduğundan, yine Pehlivanlı Cem yerine hak sahiplerin den İsmail kulları, eskiden ola geldiği üzere, aşiret beyi atanip, zikrolunan cem üzerlerine ödemeleri gereken koyun ve keçi vergisi, otlak vergisi, deve vergisi, muhasebe ve kethudalık işleri, adı geçen Ismail’in marifetiyle görülüp ve eline verilen mühürlü ve imzalı tahrir defteri gereğince, miri mallar zikrolunan İsmail Bey eliyle toplanıp tahsil edilmek ve defter gereğince zikrolunan haslar voyvodası olanlara tamamen ödeyip ve teslim edip, eline mühürlü ve ona göre hareket edilen sened aldıktan sonra, aidat ve havalelik adı ile vergi alınmayıp, içlerinde şer’an ve kanunen vuku bulan cürüm, suç, cinayet ve vergilerden, şeriat ve kanun
gereğince, sözü geçen Ismail’in marifeti ile görülüp, başka bir kimse hiçbir suretle bunun işine karışmayıp, bundan sonra, zikrolunan Ismail adı geçen cem aşiret beyi olup, gerek miri malları, gerek muhasebeleri ve kethü dalık işleri ve sair hususları adı geçen Ismail’in marifeti ile görülüp, açıklandığı şekilde kendi hizmetine ve aşiret beyliğine başka bir kimse karışmamak üzere, eline şanı yüksek berat verilmesine büyük devlet kapısına arz olundu.
1082. (1670) “.
Pek aciz kulunuz
Yusuf Ağa Halen Darüssaade Ağası
Yeni-il Bayatlarından Çakışlı ve El Beğliler’in Pehlivanlı obasıyla birleşip Pehlivanlı’ya Ahde yazılınca, (Ahde, küçük oymakların büyük ve güçlü oymağın himayesine girmesi.) diğer Türkmen obalarının da güvenlik nedeniyle kendilerine katılmasıyla, Pehlivanlı oymağı, daha da genişleyerek, XVII. yüz yılda büyük bir güç haline gelmiştir. (8)
XVII. yüzyıl başlarından itibaren celali isyanları ve timarlı sipahiliğin gevşemesi ile çoğalan boş timarların iltizama (devlet gelirlerini toplama görevini üzerine alan) verilmesi hız kazandı. Ayanlar, mültezimlik yoluyla bu topraklara ve üzerinde tarım yapan köylü ye adeta hakim oldular. Bu nedenle ayanların gücü geniş sahalara yayıldı ve kalabalık insan topluluğu üzerinde etkinlikleri giderek arttı. Aynı yüzyılın ikinci yarısından itibaren işlediği toprağı terk eden çiftçi ve leventlerin mültezimlik yapan ayanlara sığınması karşısında bunlar, kendilerine bağlı nüfus bakımından da iyice kuvvetlendiler.(9)
İyice güçlenen Pehlivanlılar, Halep bölgesinden ayrılarak XVII. yüzyılda itibaren Sivas’ın güneyine düşen Kangal, Divriği ve Yama Dağlarında yaşa maya başlamıştır. 1688’de kendilerine bağlı birçok oymaklarla Anadolu’daki türeyen eşkıyaların tenkiline memur edilmiştir. (10)
XVII. yüzyıl çeyreğinde Osmanlı Devleti’nde meydana gelen iktisadi buhran ve Celali fetreti, Bozulus gibi, Pehlivanlı’yı da etkilemiş, aşiretler yavaş yavaş Orta Anadolu’ya kaymaya başlamıştır.
Osmanlı Devleti İkinci Viyana Kuşatması’ndan önce Türk oymaklarına ordusunda yer vermezken, asker sıkıntısı çekmeye başlayınca, Türkmen oymaklarından ilk kez 1690 yılında asker almaya başladı.
Bu nedenle, Pehlivanlılar ile diğer Türkmen oymakları Avusturya’ya yapılan sefere çağrıldılar. 300 Türkmen askerin başında şu bey ve oba ağaları bulunuyordu. Pehlivanoğlu İsmail Bey, Pehlivanoğlu Hacı Musa Bey, Pehlivanoğlu Battal Bey, Pehlivanoğlu Hacı Abbas Bey, Ayrıca Tatar-İlyaslı Obası Hasan Bey oğlu Mehmet Bey, Şam Bayadı Oba Ağası Ali Bey oğlu Mirza Bey, Kuzugüdenli Oymağı Bey Ağası Biber oğlu Asaf Bey ve Kenan Bey. (1690)
Türkmenler savaşa katıldılar, ancak deneyimleri olmadığı için bir yıl sonra Salankamen Savaşı’nda top ateşine dayanamayarak geri çekildiler. (Ağustos 1691)1696’da Yeni-İl voyvodası (ağası) olan Pehlivanoğlu İsmail Bey’e bir çok Türkmen obası bağlılıklarını bildirmiş, bundan da güç alan Pehlivanlılar, yukarıda belirtildiği gibi, geçen otuz yıliçerisinde batıya doğru ilerleyip, Bozok bölgesine yerleşmişlerdir. Bu aşiretin şimdiki oturduğu köyler, Kırıkkale iline bağlı Abdurrahman Beyobası, Mehmet Beyobası, Hüseyin Beyobası, Kenan Beyobası, Gazi Beyobası ve Battal Beyobası’dır. Orta Anadolu’ya gelip şimdiki Kırıkkale yöresine yerleşen Pehlivanlılar 72 Oymaktan meydana gelmiştir. 24’ü Pehlivanlı Türkmeni, 12’si Çiçekdağı ve Haymana yöresinde oturan Kürt, 36’sı Kırşehir, Keskin, Kırıkkale yöresinde oturan ve Pehlivanlıya Ah- de yazılan Türkmen aşiretleridir.1705-1707 yıllarında, Kütahya, Maraş, Karaman, Sivas valilerine, Aydın, Saruhan sancakları kadılarına gönderilen bir hükümle, bölgelerinde bulunan birlikte ayrılan cemaatlerin Adana’ya gönderilmesinde gayret gösterilmesi emredilmiştir. Bu dağılan cemaatlerin 12’sinin Sivas ve Kırşehir bölgelerinde, Pehlivanoğlu Kenan Bey’in yanına sığındıkları tesbit edilmiş ve bunlar oradan alınarak, Adana Anavarza’ya iskan olunmuşlardır.Yine 1707 yılında, Adana ve Rakka valilerine gönderilen bir fermanla bir çok Türkmen cemaatinin Münbiç nahiyesindeki boş ve harap yerlere iskan edilerek Rakka mukaatasına bağlanması emredilmekteydi. Ancak bunlardan pek azı Rakka bölgesine yerleştirilmiş, diğerleri ise çeşitli yerlere dağılmıştır. Dağılanlardan 500 hanesi Pehlivanlı torunlarından olup, diğer 500 hanesi Boz-ulus Türkmenlerinden Tabanlı, Danişmendli, Ketişoğlu ve Büyük Salurlu-Küçük Salurlu cemaatleri ile birlikte idiler. (12)
Kırşehir, Kaman ilçesinin Çağırkan köyünü yurt tutan Çağırganlı Türkmenleri de Rakka iskanına tabi tutulmuş idi. Bunlar, iskan yerlerine gitmeyerek, Orta Anadolu’da Pehlivanlı aşiretinin içine karışmışlardı. (13)
Orta. Anadolu’ya geldikleri 1613 tarihinden itibaren, Tecirli aşireti başta olmak üzere, birçok aşiretlerle kavgaya tutuşan, Cerid aşireti, Rakka’ya iskana tabi tutuldular. iskan yerlerini terk edenlerin bir bölümü, Bozok, Kırşehir, Keskin ve Çiçekdağı taraflarına dağıldılar. Kalanlar ise “giden evlerimiz geri dönmedi” diyerek kaçıp onlara katıldı. (14)
Beylerimiz hatır gönül bilmedi
Ferman idüp yaylağımız vermedi
Giden evlerimiz geri dönmedi
Acep neye varır hali Cerid’in.
Ceridler’in bir bölümü yakalanıp Adana’ya iskan edildi. Bir bölümü ise Yeni İl’e bağlı Pehlivanlı aşiretine katılarak, Pehlivanlı boy beyine emanet edildi.
Aşağıdaki emirname, Pehlivanlı aşiretinin 1729 yılında Bozok (Yozgat), Kırşehir, Keskin ve Kayseri dolaylarında oturduğunu kanıtlamaktadır.
İskan  taifelerinden Beğdili’ye tabi Döğer, Karakocalı Bozok Sancağı, Kırşehir, Keskin, Kayseri dolaylarında Mamalı, Salarlı  Pehlivanlı ve Tabanlı Cem içlerinde olup, lakin bu cem atların bazıları Rakka Perakendesi Mukataası tabilerinden olduklarından ötürü, adı geçen mukataanın bu defa malikane kaydı kaldırılıp ve silinip 1142 (1729) yılı Şubatından, Rakka Valisi tarafından zaptolunmak üzere, eklenmiş ve katılmış olduğundan
22-53
Bizler perakende mukataasına tabiyiz.” demelerine bakılmaksızın bulundukları yerlerden çıkartılıp, eyalet ve sancak mutasarrıfları, kadılar ve mütesellimlere, Istanbul’dan tayin olunan mübaşire, aşiret beylerine, vakıf zabitlerine, kethüda ve Yeniçeri serdarlarına, vilayet ileri gelenlerine, Mamalı ve Pehlivanlı, ve diğer aşiretler boy beylerine hitaben yukarıdaki emir tertibi üzere, Divan’dan şerefli emir verilip, kaydolundu.”
1797’de Pehlivanlı Mahmud Bey, köydeki camii yaptırmıştır. “Üç tuğlu Mahmud Bey” olarak anılır. Bozok (Yozgat) ayanı Çapanoğlu Mustafa Bey (1768-1782) ile birlikte çalışan Mahmud Bey, Çapanoğlu Süleyman Beyin (1782-1813) yanında Avusturya ile yapılan savaşların birinde Belgrat’ta şehit düşmüş ve oraya defnedilmiştir. Mahmud Bey için söylenen ağıt vardır.
  

Mahmud Beyin Oğlu Haydar Bey, kardeşi Abdurrahman Bey’den küçük olduğu halde babasıyla harbe katılırdı.

Bu seferlerin birinde oğlu Haydar Bey’i kaybedip köye döndüğünde, Abdurrahman Bey, kardeşinin atının babasının yanında boş döndüğünü görüp “Vay kardeşim şehit mi düştün.” diye ağlamaya başlayınca. Mahmud Bey, “Sus kadın gibi ne ağlıyorsun. Sen de Haydar ol, sen de kal.”demiştir. Prof. Faruk Sümer’in dile getirdiği gibi, “Anadolu’da Türk’ün kaderi böyle idi. vergisi Mekke-Medine’ye gider. Kendisi de, çok defa geri gelmemek üzere, imparatorluğun uzak eyaletlerine savaşa gönderilirdi.” (15)

(16) Merkezi idare, XVII. yüzyılda iç karışıklıklar ve bitmek tükenmek bilmeyen dış savaşlar yüzünden zayıfladı. Bu nedenle bazı vezirlere bir kısım sancaklar arpalık olarak verildi. Buralara umumiyetle bölgesinde egemen yerli ayanların mütesellim ve voyvoda olarak atanmaları, bu kişilerin fiziki etkinliklerinin yanı sıra, idari yönden de güç kazanmalarına yol açtı. Ayanlar, suhte ve levent isyanlarında ehl-i örfe karşı asilere destek vererek içtimai nüfuzlarını da artırdılar. 0 günden sonra ayanlar, içtimai, iktisadi ve askeri güçlerine idari yetkilerini de katarak, bölgelerinin merkezle münasebetlerinde en kudretli temsilcileri oldular. Bu temsilcilerden birisi de Pehlivanlılar’dır. (17)
XVIII. yüzyılda Anadolu’daki Türkmen oymakları hakkında incelemeler de bulunan Burckhardt ve Niebuhr’un ortaya koyduğu listelerde Pehlivanlı oymağının yurdu Bozok’ta gösterilmiştir. Yine Niebuhr, Halep’te yaşayan P. Russel’den naklen Ankara-Sivas. arasın daki bölgede yaşayan Pehlivanlılar’ ın büyük bir güç olduğunu ve 1766’da 15.000 çadıra sahip olduklarını bildirir. Pehlivanlı oymaklarından bazıları şimdiki Suriye toprakları içinde yaşarlar. Bunlar, Battaloğulları adıyla anılır. (18)
Ergani madeninden elde edilen bakırın, Tokat ve Diyarbakır kalhanelerine nakledilmelerine Pehlivanlı oymağı memur edilmiştir. Aşağıdaki ferman bunun bir delilidir. (19)
Ergani madeni hümayunundan Tokat kalhanesine nühas-ı ham (Ham bakır) nakli içün Yeni-İl kaymakamlığı ahalisinden mürettep şetaratın memuru hamiyetlü Ahmet Ağa bu kere der sa adetten Yozgat tarafına gelmiş ve memuriyetini havi getirmiş olduğu emri ali ile kendisi bu defa ol tarafa gönderilmiş ve şeterat-ı merkumenin sür’at-i sevk ve irsaline derece ehem ve elzem olduğu emr-i lide musarrah ve münderic bulunmuş olup ancak malum-ı şerif- de olduğu üzere şeterat-ı mertebe-i merkumenin vakt’u zamanıyla maden i mezkur tarafına sevk-i ihracı hususu kaimakamlık mezkurun rü’yet muhasebesi sırasında oymak be oymak senede rabt olunmuş ve tarafınızdan ve rüesa yı aşiret taraflarından dahi teahhüd ve bunların ihracı için kol kol meclis azalarıyla maan derun-i mezkur tarafına sevk ile ifa-yı memuriyet olunmuş ol ması me’mul-i kavi olup bu halde matlub hasıl olmuş demek ise de şayet bazı kendini bilmez taraflarından henüz gitmemiş veyahud esna-yı rahda tarik-i makuse gitmiş, veyahud hilaf-ı teahhüd hiç göndermemiş bulunanlar olur ise o makulelerin derhal der-akab sevk ve ihraclarıyla beraber tehirine olanların icabına bakılmak üzere isimlerinin derciyle keyfiyyet tarafımıza iş’arıyla beraber memur muma ileyh oradan Delikli- taş ve Tokat kalhanesi taraflarına ve maden-i mezkur canibine azimet edeceklerinden hiyn-i azimetinden kalma kamlık mezkurun süvari-i muvazzafın dan refakatına dört beş nefer süvari terfik olunarak, eğerçi kendisi bizzat maden-i mezkure kadar girecek olur ise süvari-yi merkumenin birrefeka ma den-i mezkure kadar gitmek şayet kendisi gitmeyüp Deliklitaş’tan avdet idecek olursa, yedinde bulunan emr-i aliyi süvari-yi merkumenin biriyle oradan maden-i mezkure müdiri tarafına göndereceğinden, buraların süvari-yi merkumeye lisanen tenbih kılınmış, hususuna himmet ve memur muma-ileyh Deliklitaş tarafında olan memurun yedinde bulunan defteri kendisinde olan defterle tatbik edeceğinden buralarınıntarafınızdan dahi memur muma-ileyhe iş’arına hasseten ruyet eylemek siya kında şakka-i mütehalisa tahrir ve tesyir kılındi. 27 Safer 1274 1857.Valiyi Eyalet-i AnkaraMühür: Seyyid Ali RızaAbdurrahman Beyin Bolu’ya SürgünüBir anlaşmazlık sonucu, Sivas Mutasarrıfının emriyle beyliği elinden alınıp Bolu’nun Düzce ilçesine sürgün edilen Abdurrahman Bey, burada kaldığı dört yıl içinde çok ıztırap çekmiş, buranın havasına dayanamayan Abdurrahman Bey’in ailesinde bazı ölümler meydana gelmiştir. Kırıkkale yöresinde oturan, Karakoyunlu Türkmen Ağa’sı Mehmet Kahya’nın İstanbul’a gidip Rüstem Paşa’ya ricasıyla, Abdurrahman Beyin aşiret içine geri dönmesi sağlanmış, beylik, Abidin Bey’den alınarak tekrar Abdurrahman Bey’e iade edilmiştir.Karakoyunlu Türkmenlerinden Mehmet Kahya Abdurrahman Beyin Bolu’ya sürgün edilmesine aşağıdaki ağıdı söylemiştir:
  

Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile Pehlivanlı Halit Bey’in İsyanı

1826’da Yeniçeri ocağı’nın II. Mahmut tarafından kaldırılması, 1827 de Navarin olayı, 1829 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı Devleti’ni büyük bir mali krize ve otorite boşluğuna sürüklen mişti. Bundan yararlanmak gayesiyle Mısır’da entrikalar çeviren Kavalalı Mehmet Ali Paşa, buradaki valileri tedirgin etmiş ve nüfuzunu iyice arttırmış,

Babıali onu Mısır valiliğine atamaya mecbur kalmıştır.


İsyana bahane arayan Mehmet Ali Paşa, Oğlu İbrahim Paşa kumandasında karadan ve denizden 30.000 kişilik bir orduyu Anadolu’yu istila etmek maksadıyla Suriye’ye gönderdi. (21)

Yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı, devletin mali bünyesi sarsılmıştı. Bu durum, Hükümetin, yoksul Ana 

dolu halkından daha fazla vergi, asker ve mühimmat istemesine neden oldu.

Voyvoda ve mütesellimler, isteği karşılayamayan halka baskı yapmaya başladı. Baskılar, halkın devlete olan güvenini sarstı. Anadolu’da yer yer isyanlar başladı. Rize ve Hopa’da Tuzcuoğulları isyanı, Kastamonu’da Tahmiscioğlu ve Aydın’da Atçalı Kel Mehmet isyanı, bunların en önemlilerindendir. Halk bu isyancıları kurtarıcı gibi görüyor, asilere yataklık ve yardımda bulunuyor, bazen de bunlarla birlikte isyana katılıyordu. Pehlivanlı aşiret beyi Hacı Halit Bey’in isyanı da bu ortam içinde ortaya çıkmıştır. (22)

Halit, Bozok sancağına bağlı Pehlivanlı aşiret beyi iken, devlet adına halkta topladığı parayı gasbettiği gerekçesi ile, Bozok sancağı mutasarrıfı Salih Paşa tarafından yakalanıp hapse atıldıktan sonra, Kastamonu’ya sürgün edilmiş idi. Bir yolunu bulup Hicaz’a firar eden Halit Bey, bir müddet sonra Şam’a gelmiştir. Mehmet Ali Paşa’nın oğlu İbrahim’in Haziran 1832’de Şam’ı işgali sırasında burada bulunan Halit Bey, İbrahim Paşa’yla yakın temas için dedir. Hatta birlikte hareket etmektedirler. (23)

Suriye’yi ele geçiren Kavalalı İbrahim Paşa, Temmuz 1832’de Belen’de Hüseyin Paşa kuvvetlerini yendi. Bu suretle Urfa, Adana ve Maraş, İbrahim Paşa’nın kontrolüne girdi. Mısır ordusu Anadolu içlerine ilerleyip Konya ve yöresini kolaylıkla işgal etti.

İbrahim Paşa ile Halit Bey’in sistemli bir şekilde yaptırdığı propoganda, Anadolu halkını merkezi hükümetten ayırmıştı. Halit’in Pehlivanlı aşiretine mensup olması da bu propogandanın halk arasında çabuk kabul görmesinde önemli rol oynuyordu. Anadolu’yu kendisine tabi kılmak isteyen İbrahim Paşa, Çankırı ve Bozok mütesellimliklerini, Yeni-İl voyvodalığını Halit Bey’e vermiş, Halit, bu bölgelere emirnameler göndermeye başlamıştı.

Bu sıralar, Pehlivanlı aşireti içine dönen Halit Bey, aşiret içinde beylik konusunda anlaşmazlığa düşerek, karışıklığa neden olduğu için, Bozok mütesellimi Şakir Bey tarafından yakalanıp ikinci kez hapse atılmış idi. Kapıcıbaşı Şakir Bey, Çapanoğlu Süleyman Bey’in kethüdalarından birinin oğludur.


Bir yolunu bulup ikinci kez hapiste kaçan Halit Bey, Konya tarafına gitmiştir. Mehmet Paşa, Halit’in boş laflarına aldanarak, tutuklamayıp, serbest bırakmış, ayrıca kendisine Aşiret beyliğini iade etmişti. Bu durum ise Rauf Paşa tarafından İstanbul’a bildirilmiştir.Halit’in önceki yaptıklarını dikkate alan Babıali, Ordu’yu Hümayun gelinceye kadar, Rauf ve Mehmet paşalar vasıtasıyla Halit Bey’i oyalamak maksadıyla, beyliğine dair kendisine düzme kağıtlar gönderilmiştir. Halit, Ordu’yu Hümayunun Konya’dan Akşehir’e çekilmesi sırasında, İbrahim adlı bir şakinin yanına gitmiş, başına bazı çapulcuları toplayıp, kendi aşireti başta olmak üzere Kırşehir, Nevşehir, Niğde ve Yozgat (Bozok)ı talan etmiştir.Devlet, bu ayaklanmayı bastırmak için, Kayseri mutasarrıfı Osman Hayri Bey ile Bozok mütesellimi Şakir Beyi tayin etmişti. Trabzon ve Sivas valisi Seyyid Osman Paşa, Konya’daki Osmanlı ordusuna katılmak üzere Kayseri’ye geldiği günlerde, isyan nedeniyle bu yöreler oldukça karışıktır. Yörede yaşayan halk, asileri tuttuğunu, dolayısıyla ordunun buradan ayrılmasının doğru olmayacağını Osman Paşa merkeze bildirmiştir.Yozgat sancağını ele geçiren şaki Halit Bey, bir gece yarısı Yozgat’a girmiş ve kendi adamı olan Aksaraylı Hacı Bekir adlı birini şehre mütesellim atamıştır. Seyyid Osman Paşa, 4 Ocak 1833 tarihli Kaimesinde (uzunca bir kağıda yazılan buyruk) Halit’in Yozgat’a girişini şöyle açıklar.Adı geçen şaki Halit, şehre girip bir mütesellim atayarak, fazla asker ile Yozgat’ı işgal etmişti. Buranın ahalisi dahi hainlere meyil ve taraftarlık ederek kötüleri şehrin içine davet etmişlerdi. Bu olanlar, bir haber çerçevesinden Yozgat mütesellimi Şakir Bey tarafından merkeze ihbar edilmiştir.”Osman Paşa’nın şu Kaimesi de Halit’in bu bölgelerde nasıl korku ve dehşet saçtığının bir kanıtıdır.

Önceden de bildirildiği üzere, Hain Mısırlılar ile gelen Pehlivanlı Halit adıyla bilinen şaki, bu havaliye gelip kötülük ve fesat edip, başına bir takım eşkıya toplayıp, Gümüşkane Ma’deni? (Keskin) Pehlivanlı aşireti ile Bozok sancağının çoğunluğunu istila etmişti. Bozok mütesellimi Şakir Bey, Kayseri mutasarrıfı Osman Hayri Paşa’dan yardım istemiş, Osman Hayri Paşa’ya bağlı asker, top ve mühimmat ile Şakir Bey burayı kuşatmaya başlamıştı. (25)İşgal ve korku nedeniyle Ürgüp’te İbrahim Paşa ve Halit’i tanıyan şehirler arasındaydı. Seyyid Osman Paşa, burayı asilerin elinden almak için kuşatmıştı. Ürgüp’e ait Kaime’de olay şöyle anlatılmaktadır: “Ürgüp kasabası halkı da Mısır’da gelen asilere tabi olmuşlardı. Bölgenin arazisi Çetin ve taşlık olup, halkı çok kalabalık olduğundan, bir çatışmada büyük kayıplar verilmesinden korkulduğu için, memurlar vasıtasıyla yöre halkına nasihatler yazılıp gönderilmişti. Yazıyı getiren memurlarımız, yöre halkı tarafından büyük bir cesaretle zor kullanılıp dövülmüş ve kovulmuştu. Üç defa ikazdan sonra, adı geçen kasabanın üzerine varılıp bu defa dahi halkın söz dinleyeceği düşüncesi hakim iken, halk kasabanın dışına yatıkları mevzi ve siperlerde saklanmış idi. Askerlere muharabeye teşebbüs emri verilme ile, on beş dakika dayanma gücü kalmayıp darb ve zor kullanılarak kasabaya kolaylıkla girilmiş idi. Elebaşları olan 50-60 kişi, kılıç ve silahlarıyla derhal yakalanıp zincire vurulmuştu.” (26)

Ürgüp’te geri çekilen Halit, buraya iki saat mesafedeki Uçhisar’a dört bin kadar eşkiya sevketmişti. Halit, burada da tutunamayıp yenilmiş. Nevşehir’e gerileyen Halit, burada tutunmaya çalışmış, fakat askerimizin üzerine gelmesiyle direnme gösteremeyip askeriyle birlikte Aksaray tarafına gitmiş idi. Hiçbir direnmeyle karşılaşmayan Osman Paşa, 8 Ocak 1833 gecesi ordusuyla Nevşehir’e girmiştir. (27)
Aksaray, Ortaköy üzerinden Kırşehir yönüne giden Halit Bey, Ekecik Dağı eteklerinde saklanan Delibaş Me med adlı eşkiya ve adamlarını yakalayıp bunların halktan ve kervancılardan gasbettiği malları yöre halkına dağıtmıştır. Kuruağıl köyünden eğlenip Kesikköprü’den geçtiği anda burada pusu kuran hükümet kuvvetleriyle çarpışmış, onları yenerek Kırşehir’e yönelmiştir. Kendi aşiretini istila etmek isteyen Halit Bey, askerlerine ‘Savaşmak için karşınıza çıkan Pehlivanlı atlılarının oyununa gelmeyiniz. Onlar, sizi öyle bir bölgeye çeker ki hepiniz bu sarp yer den mahvolursunuz.” tenbihinde bulunmuştur. Direnmeyi kıran Halit, kendi aşiretini ikinci kez istila etmiştir. 
Diğer yandan Niğde mütesellimi Mehmet Ağa, kendisine bağlı bir kuvvetle Kayseri’den hareket etmiş, Niğde’ye gelmiş, fakat halk, Halit taraftarı olduğundan Mehmet Ağa’yı şehre sokmamıştı. Arazisi taşlık ve zor olduğundan, teslim olmaları için haber yollanmasına karşılık, çokluklarına güvenen halk, şehrin dışına hendek ve siper kazarak direnmeye başlamışlardı. Ordunun üzerlerine gelmesiyle çabuk bozulup şehrin içine doğru kaçmaya başlamışlardı. Peşi sıra giden askerlerimiz, ileri gelen kırk elli kişiyi idam edip şehri ele geçirmiş idi.” 30)Yozgat, Kırşehir, Nevşehir ve Niğde yörelerini talan eden Halit Bey, 1833 Mayısında padişahla Mısır valisi arasın da imzalanan Kütahya Anlaşması gere ğince Anadolu’da gücünü kaybeden İbrahim Paşa ile Halep’e gitmiştir. Yakınlarının anlattığına göre, halkta gasbettiği altınları 20 deve, kırk katıra yükleyip götürmüş, bu parayla büyük çiftlikler satın alıp Halep’te yaşamını sür dürmüştür. (31)Pehlivanlı Abidin BeyKırıkkale Kenanbeyobası Pehlivanlı Türkmen aşiretinin reisi Abidin Bey, yazın Uzun Yaylada yaylarken Avşar beyinin kızını görür beğenir ve ister. Kız, “Dağın tazısı ovanın ceylanını alamaz.” der Abidin Bey’e varmaz 
Abidin Bey, Avşar-ı basar ve kızı kaçırır. Gerdek gecesi Abidin Bey kıza, “Dağın tazısı ovanın ceylanını nasıl avladığını gördünmü?” der. Kız, “Kar yağdı keriz avı oldu.” diye cevap verir. (32)
Abidin Bey, Kırşehir, Çiçekdağı Türkmen Tülek aşiretinin reisi Tülek Hasan Bey’in çadırında misafir iken, Avşarlar Tülek aşiretinin oturduğu bölgeleri basar ve soyarlar. Bu sırada Tülek Hasan’a haber ulaşır. Tülek Hasan, Abidin Bey’e “Senin kayınların Avşarlar aşiretimizi talan etmişler deyince, Abidin Bey, hemen atına atlayıp sürer. Bu sırada başındaki fesi yere düşer. Fesi almak için geri döndüğünde aşirette yaşlı bir kadın ‘Abidin Beyim gitme, bizde fesin düşmesini uğursuzluk sayarlar.’ der. Abidin Bey dinlemez. Yanına aldığı Hasan Bey, Zülfikar ve Deli Hacı Osman ile birlikte, kalabalık atlıdan oluşan Avşarlara yaklaşırlar. Hasan Bey, kavgaya girmeyi istemez. Bu işi Tülek aşiretinin çözmesini söyler. Abidin Bey, “Hasan, gözüyün ağı yine bir karış büyüdü” diye kızar. Avşarların başı Kıçı Büyük Ismail, “Eniği ağzında giden kurda dokunulmaz, sonra Avşar kızı dul kalır gelmeyin.” der. Abidin Bey dinlemez, elinde kılıcı ileri atılır. Avşarlar dolma tüfekle Hasan ve Deli Osman’ı yaralayıp, Zülfikar ve Abidin Bey’i vurup öldürürler. Yiğit, mert, yakışıklı 33 yaşındaki genç Abidin Bey’in ölümü aşirette büyük üzüntü yaratır 
(*) “Müşir Alişan” sözcüğü şahıs adı olmayıp, bir kurumun adıdır. Kanuni döneminden başlayarak illerde birer ‘Alişanlık’ kurulmuş idi. Bu makamlara bölgesine egemen yerli beylerden şahıslar atanmıştır. Atanan yerli feodaller, vergilerin toplanmasında, halkın askere alınmasında valilerin sağ kolu olmuş, ayrıca asayiş konularında da şehirlerde oturan asıl valilerin işlerini kolaylaştırmışlardır.Pehlivanlı Karaca Bey ve Osman Efe1900 -1906 yıllarında Konya, Beyşehir yöresinde türeyen eşkiya OsmanEfe, başına topladığı adamlarıyla Konya, Ankara, Kayseri, Çorum, Nevşehir, Niğde, Aksaray, Yozgat ve Kırşehir’de soygun yapıyor, yol kesiyor, köy basıyor ve kervancılarda haraç alıyordu.İstanbul Hükümeti, halktan ve askerden birçok insanı katleden Osman Efe’yi yakalamak için Çapanoğlu’nun nüfuzundan yararlanmak istemiştir. 0 sıralar Yozgat’ta Tabur Ağası olan Kes kin kazası Pehlivanlı aşiretinden Abdurrahman Bey’in Oğlu Yüzbaşı Karaca Bey, Osman Efe’yi yakalamak için görevlendirilmişti (36) Bir çatışmada Karaca Bey, Osman Efe tarafından ayağından vurulmuştur. Yarasının neşterle temizlendiği sırada of bile demeyen Babayiğit, yakışıklı ve cesur Karaca Bey’e dok tor hayret eder. Karaca Bey ile Osman Efe arasında geçen olaylar, Öyküleriyle Türküleriyle Kırşehir Ağıtları ve Destanları.” adıyla yakında çıkacak eserimizde detaylarıyla anlatılmıştır.
Çapanoğulları ve Pehlivanlılar
Çapanoğulları Orta Anadolu’nun en nüfuzlu ayanlarındandır. Yazılı kaynaklarda bunlar hakkında detaylı bilgi mevcuttur. Biz burada Çapanoğulları ile Pehlivanlılar diyaloğunu dile getireceğiz.
  Kırım’dan başarı kazanamayan Mikdat Ahmet Paşa’nın baskısı neticesinde Amasya ayanları 1778 yılı sonlarında Çapanoğlu Mustafa Bey’e sığınmışlardı. Kendisinden aşağı idari bir makamda oturan Çapanoğlu Mustafa’nın direktifleri, Ahmet Paşa’yı oldukça kızdırmıştır. Bu nedenle, Ahmet Paşa, Canikliler ile birlik olup Çapanoğlu’nun topraklarına saldırdı. Alaca’ya kadar ilerleyen Canikli kuvvetlerine direnen Mustafa Bey, Pehlivanlı kuvvetlerinin gelmesiyle hucuma geçerek, 12 Eylül 1779’da Zile yakınındaki Geldiklan mevkiinde onları yenilgiye uğrattı. (38)
Mustafa Bey, Pehlivanlılar’ın katkılarıyla 1 776’dan beri Canikliler başta olmak üzere, bölgede sürdürdüğü mücadeleyi kendi lehine çevirmesini bilmiştir. Elde ettiği bu başarılar sonunda da İstanbul’a nüfuz ve itibarını kabul ettirmiştir.
Şam isyanı
Cezzar Ahmet Paşa, 1 782’de Akka’yı tahkim ederek oraya yerleşmişti. Babıali kendisini Bosna valiliğine nakletmek istemişse de Dürzidağı yöresindeki karışıklıklar nedeniyle Paşa, yerinde bırakılmıştır.Bu sıralar, Yusuf ve Emir Ahmet adındaki iki kardeş, Lübnan emirliği için birbiriyle kıyasıya mücadele ediyordu. Cezzar Ahmet Paşa, Yusuf’u himaye ederken, Şam valisi Azım-zade Ahmet Paşa da Emir Ahmet’i destekliyordu. Cezzar Ahmet Paşa’nın yardımıyla Yusuf kardeşine galip gelmiştir. Ahmet Paşa’nın vefatından sonra Şam valiliğine Derviş Ahmet Paşa atanmış, paşanın beceriksizliği yüzünden, bölgede yaşayan bazı Arap kabileleri yağmacılığa başlamıştır. Hatta Anadolu’da giden Hacılar, o yıl yolculuk sırasında bu yağmacılardan çok sıkıntı çekmiştir.Babıali buradaki isyanı Çapanoğlu’na havale etmiş, o da Pehlivanlı Halil Bey’i isyanı bastırmakla görevlendirmişti. Aşiretten toplanan bin kadar atlıyla Şam’a giden Pehlivanoğlu Halil Bey, önce asilere saldırır gibi yaparak onları üzerine çekmiş, aniden geri çekilerek, dar bir boğazda asileri topyekün imha etmiştir.Bu başarılarından memnun kalan Babı Çapanoğlu’ndan o yıl Pehlivanlı aşiretinden vergi almamasını emretmiştir.Pehlivanlı Adının Kaynağı Istanbul’un et ihtiyacı genelde Anadolu’daki göçer Türkmen aşiretlerinden karşılanıyordu. Mühimme Defterlerinde konu hakkında geniş bilgi bulunmaktadır. “1755’te Istanbul’da mey dana gelen et sıkıntısını gidermek için Bozok sancağı voyvodalığı Çapanoğlu Ahmet Ağa’ya verilmiştir.” 1755 tarihli vesika, bir örnek teşkil etmesi için buraya alınmıştır. Aslında bu gelenek yüzyıllara dayanır.Aşirette derlediğimiz bilgilere göre, bir sonbahar günü Istanbul’a sürü götüren Pehlivanlı obasından iki kardeş, çayırda padişahın huzurunda yapılan bir güreş müsabakasına izleyici olarak katılmışlardı.Dış ülkeden (Rus) gelen bir pehlivan, saray pehlivanlarını birer birer yenip yenilmezliğini ilan etmişti. Bu sıra da, ortaya çıkan pehlivanlı kardeşler den birisi, bu pehlivanla güreşeceğini bildirdi. Bir oyuna kalkışmadan yabancı pehlivanı tutup sırtını bir anda yere vuran pehlivanlı genci, Padişah, huzuruna çağırtıp, “Dile benden ne diler sen!” demiş, o da “Canıyın sağlığını ve devletiyin bekasını isterim demiş.” Padişah, “Aşiretinizin adı Pehlivanlı olsun, fermanım gereği sen de bu aşirete bey olasın” demiştir. Pehlivanlı aşiretine mensup bazı aileler sonradan “Özbek” soyadını almışlardır.


Il. Mahmut Tarafından Verilen Pehlivanlı Aşiretine Ait Ferman

Mefahirü’l-Kuzat ve’l-hukkam me adin’İ-fazı’ı ve’l-kelam zikr-i ti tımarların havi olduğu kazaların kadıları ve naibleri zide fazluhum ve kıdvetül emacied vel a’yan Kırşehir Sancağı mütesellimi …. zide mecduhu ve mefahi rül emasil ve’İ-akran çeribaşılar zide kadruhum tevki-i refi-i hümayun vasıl olıcak malum ola ki Rumeli ve Anadolu eyaletinde  kain bilcümle sabi ve mütekaidinin mutasarrıf oldukları zeamet ve tımarlar tahkik olunan hususiyetlerine göre beher sene hums-ı şer’i cebelu letlerinin asakir-i mensure mutasarrıf, na tashihan maktua hazinesine teslim olmasını derkar-ı seniyyem muktezasından ve ol vecihle iki yüz kırk altı senesi... fuhul ve murur eden sene-i merkume bedeliyyeİerinin zeamet ve tımarlar mutasarrıflarından tahsil ve hazin merkumeye teslimi lazımadan olmaktan naşi o makule zeamet ve tımarlardan liva-i mezburda kain yedi aded tımarlar kaseni-i merkume mahsuben lazım gelen humus-ı şert cebeli yedlerine mutasarrıflardan ve mutasarrıfları mevcut olmadıkları halde zeamet ve tımarları hasılatından ve icab ve iktiza edenlerden Pehlivanlıl Aşiretler v.s

4.2.3 MAMALI AŞİRETİ

Cengiz Orhonlu'nun belirttiği kadarıyla, Tokat Voyvodalığı'na tâbi, Hoca hassına bağlı Mamalu Türkmen oymakları ve ona bağlı obalar, Bozok bölgesinde yaylayıp kışın da güneye, bugün Suriye topraklan içinde bulunan Rakka ve Hama vilayetine inmekte idiler. Bu obaların geliş-gidişleri esnasında, yol üzerinde bulunan yerleşik ahalinin ekili-dikili arazileri ve hayvanlar büyük zarar görmekte idi. Esasen bu Mamalu gruplarının bir kısmı yaylak bölgesi olan Bozok'ta, bir kısmı da kışladıkları yerlerde mütemadiyen, toprağa yerleşmekte, basit evler ve sürüler için ağıllar yaparak, yan yerleşik vaziyette yaşamaktaydıler. Hatta bazı gruplar daimi çiftçilikle dahi meşgul olmaktaydılar. Ancak Celâlî isyanlannın yarattığı çöküntü ve tahribattan henüz kurtulmaya çalışan yörenin eski ahalisinden, isyanlar ve kargaşa döneminden sonra, bulunduklan yörelerde kalabilenler ya da bölgeye isyanlardan sonra gelerek yerleşenler, (ki bunlan 1642 avanz defterlerinde görüyoruz) sancakta terkedilen yerlere yeni yeni gelip gitmeye başlayan konar-göçer grupların tehdidi altında idiler. Zira yeni gelip boş kalmış yerlere konanlar, sürüleri ile gelip giderken eskiden kalan ve toparlanmaya çalışan ahalinin ekinlerine ve sürülerine zarar vermekte, zaman zaman da eşkiyalık hareketlerine girişmekte idiler. Meselâ köylerdeki evleri yağmalayıp hayvan ve mahsulleri gaspediyorlardı. Bozok Sancağı'nda bulunan köylerin ahalisi, Türkmen eşkiyasının istilâsından çok zarar gördükleri için, onlara muhafazaya yine aynı gruptan Mamalu oymağı memur edilmişti. Yine bu gruplar, vergi yükümlülükleri yüzünden zaman zaman devlet ve idarecilerle de çatışma halinde idiler. Bu yüzden Şarklu ve Kızullu oymaklan isyan etmişler, bunun üzerine de 1693 yılında diğer oymaklarla beraber Rakka bölgesine nakil ve iskanlan için emir verilmişti. Bir kısmı Bozok Sancağı'ndaki münhal ve metruk yerlerde ekip-biçen, bir kısmı Akdağ bölgesinde yaylaya çıkan bu gruplar yerleşik hayata geçmek üzere idiler. Mamalu'ya bağlı gruplann yöreye 1642'de yapılan avanz sayımından soma, özellikle de Celâlî isyanları döneminde, terkedilen yörelere gelip-gitmeye başladıklan anlaşılıyor. Belirtilmesi gereken bir diğer husus da Mamalu Türkmenlerine bağlı bu gruplann XVI. yüzyılın başından beri bölgeye yerleşen Dulkadirliler'e mensup Ağçalu, Kızılkocalu, Söklen oymaklan ile beraber, genelde Bozok Yaylası'nı aynı dönemde tanımaya başladıklan ve en azından yaz mevsiminde bazı oymaklann Bozok Yaylası'nı daha XVI. Yüzyılın başından itibaren kullanmaya başladıklarıdır. Meselâ Mamalu gruplanndan Kırklu, Şarklu oymaklan 1575 defterlerinde de adından bahsedilen cemaatlerdir.
Bozok'ta şekâveti önlemek, yerleşik ahaliye verdikleri zararlara mâni olmak ve hepsinden önemlisi de, düzenli vergi toplamak için Mamalu Türkmenleri'ne bağlı oymakların bölgeye tamamen yerleştirilmelerine karar verildiğini görüyoruz (1696). Bu guruplar Boğazhyan, Emlâk, Akdağ, Sorgun, Süleymanlı Kebir ve Süleymanlı Sagîr ve özellikle de Kızılkocalu nahiyelerinde gösterilen yerlere yerleştirildiler. Ancak bu grupların yerleştirilmeleri kararından hemen sonra, yerlerini tekrar terkettikleri ve konar göçer hayat-larına döndükleri anlaşılıyor. Bunun üzerine iskân Mübaşirleri, Kethüdaları ve Oba Beyleri, Sivas Valisi tarafından Sorgun'da bir mecliste toplandı ve yeniden yerleşmeleri için ikna edildiler. Karara muhalefet edenler ve şikayet çıkaranlar, Rakka'ya sürülerek iskân siyaseti uygulandı.
1700'lerden itibaren, yöreye daha çok Mamalu Türkmenleri'nin yerleşmesi olgusu, bölge insanının ortak hafızasında da yer almaktadır. Bazı kaynak kişilerin (Yerköylü Şeker Hoca gibi) Karanıdere ve Kanak Suyu boyunca, 52 pare köyün, Mamalu oymaklannca kurulduğu şeklindeki ifadesi bu yerleşmenin, günümüzde bile ne denli canlı izler taşıdığını göstermektedir. Aynı türden bilgiler başka köylerde de mevcuttur ve köylüler kendilerinin Mamalu'dan olduklarını ifade etmektedirler. Kaynak kişilerin bu köyleri tek tek adlan ile saydıkları da yine bilinen bir husustur. Bu köylerden Dedeli, Hamzalı, Karalar, Deliler, Hüyükkışla, Paşaköy ve başkalarının da yazılı olduğu kaynaklarca da teyid edilmektedir. Özellikle İstanbul Başbakanlık Arşivi'nde bulunan ve iskânın uygulanması ve bu esnada karşılaşılan güçlüklerle ilgili olarak merkeze gönderilen yazılar ve merkezi idarenin aldığı kararların yer aldığı belgeler zikredilmeye değer. Bölgeye Mamalu oymaklarının yerleşmesinden bu yana, Kızılkoca nahiyesinin idari merkez olarak teşekkül ettiği demiryolunun gelmesi ile, Şefaatli Köyü'nün ön plana çıkmasına kadar, önemini yitirmediği anlaşılmaktadır. Hatta birçok dede ve ninemizin nüfus kâğıtlarında nahiye adının Kızılkoca olarak geçtiği bilinmektedir. Kızılkoca nahiyesi Bozok'un en yoğun nahiyelerinden biri haline gelmiş ve 1831 nüfus sayımında 7997 kayıtlı erkek nüfus ve Sorgun'dan sonra nüfusu en yoğun olan ikinci kaza olarak diğer kazaların önüne geçmiştir. Cevdet Türkayın osmanlı İmparatorluğunda Oymak Aşiretler ve cemaatler adlı eserinde mamalıları oluşturan cemaat ve bölüklerden Ali Beğli cemaati  Türkman Yörükanı taifesindendir tesbitine yer vermişdir s.177. Dolaysı ile mamalı tarihi ali beğlü tarihine ışık tutmakdadır.  

Beşinci Bölüm

5.1 DULKADİR OĞULLARI (Zü-l kadirriye)

Karacabey aşiret reisi iken Memluklu Sultanının ermenilerle yaptığı şavaşlara iştirak eder Bu ara 1339 da Karacabey Eretna beyliğinden Elbistanı alır. Memluklu Sultanı Melik Nasır Mehmet Karacabeyi Türkmenler Beyi ve Ebistan Valiliğine getirir. Böylece Dulkadirbeyliğinin temelide atılmış olur.
Karaca bey Boğazlıyan Çandır Köyünde meftun.
Moğolların baskısından kaçan ve Memluklulara sığınan 40 000 Çadırlı Türkmen teşekkülü bu beyliğin temelini oluşturur.
İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Hanın 1335 de ölümü üzerine Moğol devleti dağılmaya başlar Karaca Bey kendine bağlı türkmenler ile Maraşı alarak bağımsızlığını ilan eder Böylece Dulkadirli Beyliği kurulmuş olur.

 5.1.1 DULKADİRLİ BEYLİĞİ BEYLERİ

1309-1353 Karaca Bey (1353 de Memluklu Sultanının emri ile Kahirede öldürülür)
1353-1386 Halil Bey (karacabeyin oğlu)
1386-1398 Sülü Bey (Halilbeyin kardrşi)
1398-1399 Sadaka Bey (Sülübeyin oğlu)
1399-1442 Mehmet Bey (Sadakabeyin amcası)
1442-1454 Süleyman Bey (Mehmetbeyin oğlu)
1454-1465 Melikarslan Bey (Süleymanbeyin oğlu)
1468-1496Şahbudak Bey (Melikarslanını kardeşi)
1496-1472 Şahsuvar bey
1472-1507 Alaüddevle Bozkurtata
1515-1521 (Ali Bey (Şahsuvar bey'in oğlu)
1521 den itibaren yönetim tamamen Osmanlı İmparatorluğuna geçer.

5.2 Aşiretlerin Kahraman Maraş,Sivas, Kayseri Üçgeninde göç hareketleri

5.2.1 Maraş ve Çukurova Bölgesi

 Dulkadirli eyaleti, ilk tesis edildiği dönemde Maraş ve Bozok olmak üzere iki sancaktan mürekkepti. Coğrafi olarak birbirine uzak olan bu iki sancağın aynı eyalet dâhilinde yer alması, eyaletin Dulkadirli aşiretlerinin dağıldıkları bölgelerin esas alınarak teşkil edilmesiyle ilgilidir (Koç 2000: 489). XVI. yüzyıl başında Maraş sancağı merkez Maraş kazasından başka Elbistan, Kars-ı Maraş (Kadirli) ve Zamantı kazalarından, Bozok sancağı ise Bozok ve Kırşehir kazalarından oluşuyordu (Şahin 1994: 552-553; BOA,TD/155). Dulkadirli Türkmenleri de yayıldıkları bu sancaklara uygun olarak Bozok ve Maraş olmak üzere iki ana kol halinde bulunuyorlardı. Dulkadir Beyliği, Maraş-Elbistan merkezli kurulduğundan Dulkadirli Türkmenlerinin ana kütlesinin yurdu da Maraş bölgesiydi. Ancak bu bölgeyi Çukurova havalisini de içerecek biçimde geniş bir saha olarak ele almak gerekir. Çünkü yaylakları Maraş ve Kars-ı Maraş bölgesinde bulunan aşiretlerin büyük DULKADİRLİ TÜRKMENLERİNİN YURTLARI HAKKINDA 33 kısmının kışlakları Adana sancağının Kınık, Berendi, Yüreğir ve Ayas nahiyelerindeydi. Seyhan ile Ceyhan nehirleri arasındaki bölgeyi kapsayan Yüreğir nahiyesi, güneyde Akdeniz sahiline kadar uzanmakta (Kurt 2005: XLVI) ve XVII. yüzyıl sonunda Dulkadirlilerden ifraz edilen aşiretlerin yerleştirilmek istendiği Misis Kasabası da bu nahiyede bulunmaktaydı. Adana’nın Karaisalı, Hacılı, Sarıçam, Dündarlı ve Bulgarlı gibi dağlık nahiyelerinde toplanmış olan Türkmenler içerisinde Dulkadirli aşiretleri yoğun olarak bulunduğu gibi, Sarıçam nahiyesinde de birçok mezra bunlar tarafından ekilmekteydi. XVI. yüzyılda Sis adıyla müstakil bir sancak olan Adana’nın Kozan ilçesi de büyük ölçüde Dulkadirliler tarafından şenlendirilmişti. Haçin (Saim Beyli) ve Mağara (Tufanbeyli), Kars-ı Maraş’a bağlı (Kurt 2005: XLV-XLVI) olup Dulkadirli aşiretlerinin yaylak sahasıydı. Bu itibarla Çukurova bölgesini yurt tutan ve İskenderun’dan Alanya’ya kadar uzanmış olan Ramazanlı ulusu da müstakil bir konar-göçer birliği olmaktan çok gerçekte Dulkadirlileri de meydana getiren büyük bir Türkmen teşekkülünün parçasıydı. Bugünkü Osmaniye’nin Kadirli ilçesinin sınırlarında yer alan Kars-ı Maraş kazası da Maraş’ın uzantısıydı. Kazanın Karamanlı Yakası nahiyesi Kars-ı Maraş kasabası çevresini, Savrun nahiyesi Savrun çayı çevresini, Sumbas nahiyesi Sumbas çayının suladığı bugünkü Sumbas ilçesini kapsıyordu. Dulkadirli aşiretlerin yaylak mahalli olan Mağara nahiyesi günümüzde Adana’ya bağlı Tufanbeyli (Mağara) ve Saimbeyli (Haçin) ilçelerinin bulunduğu bölgeydi. Göksun nahiyesi, Göksun ilçesi ve çevresini, Köstere nahiyesi Kayseri’nin Tomarza ilçesi ve çevresini kapsamaktaydı. Anılan bölge bütünüyle Dulkadirli Türkmenlerinin yayıldığı sahaydı. Dulkadirlilerin Maraş havalisini yurt tutmuş olan kolu, XVI. yüzyılın başında Ağcakoyunlu, Alcı/Elci, Anamaslı (Karacalı), Avcı, Bertiz, Bostancıyân, Varsak, Cerid, Çağırgan, Çimeli, Demrek, Dışarıcıyân, Dokuz (Bişanlı), Döngeleli, Eymir, Gurbet, Gündeşli, Karacalı, Kavurgalı, Kızıllı ve Ali Beyli, Koyuncuyân, Küreciyân, Küşne, Osmanlı, Peçenek, Tahirli olmak üzere yirmi yedi ayrı boy altında toplanmıştı. Bu boylara bağlı toplam 757 oymak bulunuyordu (BOA.TD/998: 461). Dulkadirlilerin Kars-ı Maraş’ta bulunan bölükleri ise aynı tarihte Demircili, Karamanlı, Kavurgalı, Selmanlı, Zâkirli boyları ile Çobanlı, Hatablı, Karı Kışlalı, Mesudlu, Keçelik ve Kemalli oymakları altında toplanmış 350 aşiretten oluşmaktaydı (BOA.TD/998: 488-510). Dulkadirli Türkmenlerin Maraş ve Kars-ı Maraş’taki aşiretleri 1580 tarihli son tahrirlerinde tek defterde toplamış olarak; Ağcakoyunlu, Anamaslı, Avcı/ Evci, Avşar, Cerid, Çağırganlı, Çimeli, Dokuz, Döngeleli, Eşkinciyân, Eymir, Gurbetân, Gündeşli, Kara Yuvalı, Kızıllı, Koyuncuyân, Küreciyân ve Küşne boyları altında yaklaşık 600 oymak halindeydi. Bunların yanında müteferrik aşiretler de bir boy teşkil edecek kadar kalabalık nüfusa malikti (KKA.TD/116).


 5.2.2 Yozgat Bölgesi 



Günümüzde Yozgat çevresini içine alan Bozok bölgesinde Türk varlığı Selçuklu fetihleriyle başlamıştır. Sivas, Amasya, Tokat, Niksar, Çorum, Yozgat ve Kayseri bölgeleri 1175 yılına kadar Danişmendli Beyliği’nin hâkimiyetinde kaldıktan sonra II. Kılıç Arslan tarafından Selçuklu ülkesine katılmıştı. Selçuklu döneminde bölgeye önceki hâkimlerine nispetle Danişmendli Vilâyeti denilmiştir (Sümer 1970, 29; Koç 1989). 1243 yılında Kösedağ yenilgisinden sonra Moğol idaresine giren Bozok bölgesine Tatar kabileleri yerleştirilmiş, bunlar Ankara Savaşı sonuna kadar burada kalmışlardır (Gülten 2014: 409-414). Timur’un Türkistan’a dönerken Tatarları sürüp Arif SARI 34 götürmesi Dulkadirli aşiretlerinin bölgeye yayılmasını kolaylaştırmış, neticede bölge Dulkadir Beyliği idaresine girmiştir. Bölgeye hakim olan Türkmenler, Oğuzların Bozok koluna mensup olduklarından bölgenin önceden Danişmendli olan adı Bozok olarak anılan hadise sonrasında değişmiş olmalıdır ( Koç 2000: 197, 200). Dulkadir beyleri Bozok’u hanedan ailesinden görevlendirdikleri valilerle yönettiklerinden bölgeyi yurt tutan Dulkadirli oymakları da genellikle boybeylerinden isim almışlardır (Sümer 1973: 312). Beyler, Çandır ve ona yakın olan Kozan (Şahruh Bey Kışlası) köyünde oturmuşlar (BOA.TD/218: 31), Bozok’u özellikle Alaüddevle Bey ve oğlu Şahruh Bey zamanında yaptırdıkları cami, mescit, zaviye ve diğer imar faaliyetleriyle şenlendirerek iskâna açmışlardır (Koç 2013: 560). XV. yüzyılın başından itibaren Yozgat ve komşu yörelere yerleşen Dulkadirli oymakları Kızılkocalı, Selmanlı, Süleymanlı, Ağcalı, Çiçekli, Zâkirli, Mesudlu, Ağcakoyunlu, Kavurgalı, Demircili, Şam Bayatı, Söklen, Hisar Beyli ve Karalı boylarına mensuplardı.(Sarı 2015:29, Koç 2013:561). Bozok bölgesini yurt tutan Türkmenlerin Dulkadirlilerden oldukları önceden beri bilinmekle beraber onların buraya Yeni İl havalisinden girdikleri kabul edilmekteydi. Buna göre Maraş çevresinde ve Suriye’nin kuzeyinde kışlayan aşiretler yaylamak için Yeni İl havalisine gelmişler ardından Bozok’un Yeni İl’e komşu olan doğu sınırlarından girerek sancağın bütününe yayılmışlardır (Sümer 1973). Bu görüş Yozgat’ın, Sivas taraflarına bakan Akdağmadeni, Çayıralan ve kısmen Sorgun bölgesine yayılmış aşiretler için doğru bir tespittir. Anılan yerler zaten Yeni İl kazası dâhilinde yer alan Gemerek, Gürün, Sivas üçgeninin batı sınırında bulunmakta, bu alan Bozok sancağını yurt tutmuş tüm aşiretlerin değil yalnızca Şam Bayatı aşiretlerinin yaylak sahaları arasında kalmaktaydı. Bu aşiretler, Şam-Halep-Kilis-Antep arasında kışlayıp buradan kuzeybatı yönünde Göksu çayını takip ederek sırasıyla Pınarbaşı, Şarkışla ve nihayetinde Akdağ’a yaylamaya gelmekteydiler. Şam Bayatı aşiretlerinin yayladıkları ve zamanla burada iskân olmaya başladıkları sahaların büyük kısmı Yeni İl’in ayrı bir kaza olmasıyla bu idarî birimin sınırlarına katılmıştı. Bu itibarla daha ilk tahririnden itibaren Yeni İl Türkmenleri arasında görülen Dulkadirli aşiretleri daha çok Şam Bayatı kollarındandı (Sarı 2015: 30). Bozok sancağının, günümüzdeki Yozgat il merkezi ve çevre köylerinin bulunduğu sahayı kapsayan Baltı kazası ile Kanak-ı Bâlâ (Şefaatli) ve Kanak-ı Zîr (Yerköy) nahiyelerini yurt tutmuş olan aşiretlerin büyük bölümünün Kars-ı Maraş’tan, bir kısmının ise Adana üzerinden geldikleri tespit olunmaktadır. Bu aşiretlerin dağıldıkları sahalar dikkate alındığında onların Şam Bayatı aşiretlerinin izlediği yoldan farklı bir güzergâhla Bozok’a ulaştıkları anlaşılmaktadır. Buna göre, Adana-Osmaniye-Maraş hattı arasından hareket eden Dulkadirli aşiretleri, Kayseri ile Nevşehir arasında kalan bölgeyi kat ederek Kırşehir-Bozok arasındaki alana dağılmışlar, bunlardan bazı bölükler ise Keskin yönüne doğru ilerlemişlerdir. Bu tespit Bozok sancağına dağılan aşiretlerin kışlak, yaylak, ziraat ve iskân mahalleriyle ilgili kayıtlardan ve özellikle kendi adlarıyla kurdukları köylerden kolaylıkla tespit edilebilmektedir. Ayrıca Bozok sancağının anılan kazalarına yayılan Dulkadirli boylarının ve bunları oluşturan cemaatlerinin Kars-ı Maraş’taki kollarıyla aynı isimleri taşımaları bu tespiti daha da kolaylaştırmaktadır. Öte yandan Bozok’taki aşiretlerin, XVI. yüzyıl başında Adana ve Kars-ı Maraş’taki bölükleriyle irtibatlarının kesilmiş olduğunu da ifade edelim. Muhtemelen Bozok’a yayıldıkları ilk dönemde sancağı yaylamak için kullanan bu aşiretler, kışları tekrar Kars-ı Maraş ve Adana havalisine dönmekteydiler. XVI. DULKADİRLİ TÜRKMENLERİNİN YURTLARI HAKKINDA 15 yüzyıl başında ise bu aşiretlerin, kış aylarında kendileri ve hayvanları için korunaklı mevzi ve kışlalar kurarak artık bölgeden ayrılmadıkları, Bozok sancağı dâhilinde konar-göçerlik ettikleri görülmektedir (Gülten 2015: 53-59). Yakın mesafeli yaylak kışlak hayatı onların yerleşik hale gelmesini de kolaylaştırmıştır (Gündüz 2002: 162). Bozok’u yurt tutan aşiretler içerisinde Kars-ı Maraş bölgesindeki akrabalarıyla irtibatlarını uzun süre devam ettirdikleri tespit olunan Mamalılar gibi çok nadir örnekler de vardır. XVII. yüzyılda Bozok ve çevresinde bulunan Türkmenlerin temsilcisi durumundaki Mamalıların bir kolu Kars-ı Maraş’ta olup, 1649 yılında Kars-ı Maraş’ı dolaşan Evliya Çelebi, “Bunların çoğu Mamalı Türkmenidir.” diyerek aslında Bozok ve Kars-ı Maraş’taki aşiretlerin birbirleriyle bağını açık şekilde ortaya koymuştur (Evliyâ Çelebi 1999: 102). Dulkadirlilerin Bozok kolu 1529 yılında Ağcakoyunlu, Ağcalı, Ali Beyli, Çiçekli, Deli Alili, Demircili, Hisar Beyli, Karalı, Karamanlı, Kavurgalı, Kızılkocalı, Mesudlu, Sekili, Selmanlı, Söklen, Süleymanlı, Şam Bayatı, Tecirli, Zâkirli olmak üzere on yedi ayrı boy ve bunlara bağlı olarak kaydedilen yaklaşık 504 ayrı oymaktan müteşekkildi (BOA.TD/155; Gülten 2015: 112). Sancağın 1555 ve 1575 tarihli tahrirlerinde Yörük defteri usulü terkedilmiş olduğundan anılan sayımlardan aşiretlerin bağlı oldukları boyları kesin olarak tespit etmek mümkün değildir. 1555’te 280 oymaktan 138’i; 1575’te 260 oymaktan 139’u bağlı olduğu boy bildirilerek yazılmıştır. Her iki tahrirde de bağlı bulunduğu boya işaret edilen oymaklar daha çok Ağcakoyunlu, Ağcalı, Çiçekli, Kızılkocalı, Selmanlı, Süleymanlı, Sekili, Söklen, Zâkirli, Şam Bayatı ve Taf kabilelerine mensuptu (KKA.TD/30; KKA.TD/31; BOA.TD/315).


5.2.3 Kayseri Bölgesi 



Dulkadirli aşiretlerinin Orta Anadolu’da yayıldıkları bir diğer saha Kayseri, Niğde ve Nevşehir arasındaki bölgeydi. Kayseri’yi ilk olarak 1411 yılında Karamanoğullarından alan Dulkadirli Nasırüddin Bey, bölgenin idaresini oğlu Hüsami Hasan’a vermiş, o da Kızılkocalı Türkmenlerinin desteği ile Karamanoğullarına ait olan Develi, Ortaköy ve Ürgüp’ü ele geçirip Niğde ve Aksaray’a kadar ulaşmıştı. Kayseri havalisi zaman zaman kesintiye uğrasa da 1435 yılına kadar Dulkadir Beyliği hâkimiyetinde kalmıştır (Çayırdağ 2012: 256-257). Dulkadirli aşiretlerinin bölgeye gelişi ve buradan da Kırşehir ve Yozgat çevresine yayılmaları da ihtimâlen aynı döneme rastlamaktadır. XVI. yüzyılda Kayseri sancağı genel hatlarıyla Koramaz, Cebel-i Âli, Cebel-i Erciyes ve Köstere nahiyelerinden mürekkep olup buralar Dulkadirli Türkmenlerinin yaylaklarındandı (Yinanç & Elibüyük 2009: LXIII-LXIV). XVI. yüzyılda DeveliKarahisar bölgesi Dulkadirli aşiretleri tarafından meskûn hale getirilmeye başlanmıştı (Yinanç & Elibüyük 2009). Dulkadirli eyaletine tâbî olan Zamantı kazası ise Dulkadirli aşiretlerinin Kayseri çevresinde en yoğun bulundukları yerdi (KKA.TD/108: 433). Bu kaza, sancağın kuzeybatısında Kızılırmak, Seyhan, Ceyhan ve Fırat nehirlerinin su bölümünde, Tahtalı dağları üzerindeki Soğanlı ve Gövdeli dağları ile batıda Korumaz dağı, kuzey ve kuzeydoğuda Uzunyayla arasında kalan bölümü işgal etmekteydi. Dulkadirlilerin ilk tahrirînde Zamantı kazası Hınzıri ve Gömülgin, Pınarbaşı, Çörmüşek ve Zamantı nahiyelerinden oluşuyordu (Solak 2007:18-19; Kurt, 2011: XXXIII-XXXVII). Bugün Kayseri iline bağlı olan Pınarbaşı, Sarıoğlan, Tomarza, Sarız, Develi ve Akkışla, XVI. yüzyılda Zamantı kazasının sınırları içerisinde kalıyordu. Kayseri-Niğde havalisinde bulunan bir diğer konar-göçer teşekkül olan Danişmendli Türkmenleri arasında da mühim miktarda Dulkadirli aşireti vardı. XVI. Arif SARI 36 yüzyılın sonlarında Orta Anadolu'da konar-göçerlik eden Gündeşli, Herikli, Ceceli, Cerid, Çöplü Avşarı, Çomdan, Davud Hacılı, Karahacılı, Kızılkocalı, Kulfallı, Küşne, Sarsallı, Selmanlı, Yeğen Alili gibi Dulkadir Türkmenlerine mensup bazı oymakların da aralarında bulunduğu aşiretlerden Danişmendli adıyla yeni bir kaza oluşturulmuş, anılan aşiretler bundan sonra Danişmendli Türkmeni diye isimlendirilmiştir (Güzndüz 2005:47-49, KKA.TD/136: 230-246). Alaaddinli, Alemli, Beşirli, Boynu Yoğunlu, Deliler, Davud Hacılı, Gökkazlı, Karalı, Kaşıkçı, Maraşlı, Müminli, Saraycıklı, Sarsal, Tacirli, Tur Ali Hacılı aşiretleri de büyük ihtimâlle Dulkadirlilerden ayrılarak Danişmendlilere katılmışlardı. Zira Maraş tahrirlerinden, anılan aşiretlerin yaylaklarının büyük oranda Niğde ve Kayseri arasında bulunduğu tespit olunmaktadır. Bu aşiretlerin bir kısmının yaylakları Bozok’un Akdağ kazası ile Keskin havalisindeydi. XVI. yüzyılda Niğde’ye bağlı olan Ürgüp çevresinde kurulan birçok köyde Dulkadirli obalarının meskûn olması yine aynı gerekçeyle ilgilidir. Yeni İl Bölgesi Kuzey Suriye’de kışlayan Dulkadirli Türkmenlerinden büyük bir bölük ile Halep Türkmenlerinden bazı aşiretlerin yaylağı olan Yeni İl, Sivas’ın Kangal ilçesi merkez olmak üzere doğuda Divriği kazasının batı kısmı, batıda Şarkışla ve Kangal arasındaki bölge ile Bozok sancağının Gedik ve Emlâk nahiyelerinin bir bölümünü, kuzeyde Tecer Dağı’na kadarki sahayı, güneyde ise bugünkü Mancılık köyüne kadar olan alanı kapsamaktaydı. Bölgedeki Türkmenlere de Yeni İl Türkmenleri ya da Üsküdar’daki Mihrimah Sultan evkafına gelir olarak yazıldıklarından, Üsküdar Türkmeni denilmekteydi (Şahin 1980: 10-15). Yeni İl adının, Konya ovasını yurt tutan Atçeken Türkmenlerine ait idarî birimlerden biri olan Eski-İl’e nispeten verilmiş olabileceği yönünde görüşler bulunmaktadır (Şahin 2006: 156-157). Oysaki Maraş’ın 1525 tarihli tahririnde birçok Dulkadirli aşiretinin önceden beri Yeni İl’de bulunduklarına işaret edilmesi bölgenin isimlendirilmesinin Osmanlı hâkimiyetinden önceye ait olduğunu ispat etmektedir. Yeni İl ismi, ihtimalen Dulkadir Beyliği tarafından yeni yurt açılmasına işaret etmek amacıyla verilmiştir. 1548 tarihli Yeni İl tahririne göre Yeni İl Türkmenlerinin büyük kısmının Dulkadirli Türkmenlerinden oluştuğu görülür. Dulkadirli Türkmenlerinden ifraz edilerek Yeni İl Türkmenlerine dâhil edilen oymaklar; Abdallı, Âdem Fakihli, Avşar, Ağalı, Ağca Ahmedli, Ağcakoyunlu, Ağcalı, Anamaslı, Araplı, Ayrı Damlı, İmanlı ve Bedil Avşarı, Barak, Bazlamaçlı, Boynu Yoğunlu, Cerid, Çağırganlı, Çakal Demircili, Çandarlı, Ceceli, Çiğdemli, Çimeli, Çöplü Avşarı, Çungar, Danişmendli, Dokuz, Davud Hacılı, Eymir, Gündeşli, Kavurgalı ve Musa Hacılı oymaklarıydı (Sarı 2015: 32-33). Yeni İl’in ilk sayımına göre bu ili meydana getiren 68 oymağın 55'i; 1583'te ise 190 oymağın 149'u Dulkadirli aşiretlerindendi (Gündüz 2009: 92-93). Görülüyor ki gerçekte Yeni İl Türkmenlerini meydana getiren ana kitle, Dulkadir bölgesinden gelen aşiretlerdendi ancak muhasebe kayıtlarından dolayı Yeni İl olarak anılmak durumunda kalmışlardı. Yeni İl tahririnde aşiretler Dulkadirli veya Yabaneri olmalarına göre tasnif edilmiş olsa da aralarında hangisine mensup oldukları belirtilmeyenler de vardır. Ayrıca Yeni İl tahririnde hangi boydan oldukları belirtilmeksizin kaydedilen oymaklar arasında Dulkadirli aşiretleriyle ortak isimleri taşıyanların bulunduğunu hattâ Yabaneri olarak kaydedilenler arasında dahi aslen Dulkadirden olduklarına işaret edilenlerin olduğunu da ekleyelim. Bu itibarla bu ildeki Dulkadirli kolunun oranı yukarıda verilenden bir miktar daha yüksek olmalıdır.

Aşiretlerin göç hareketleri bölümü (5.2-5.2.3) Gazi Üniversitesi Ögretim Görevlisi Dr. Arif Sarı'nın Dülkadirli Türkmenlerinin Yurtları başlıklı 19.11.2017 tarihli makalesinden alınmışdır

5.3BOZOK SANCAĞINA EGEMEN OLAN HÜKÜMRANLIKLAR 


1-M.Ö:2000-546Hatti

2-M.Ö:555-529 Persler

3-M.Ö:529-M.S:1070Doğu Roma İmparatorluğu

4-M.S:1071-1177Danişmendler (Selçuklularla dönüşümlü)

5-M.S:1075-1308Anadolu Selçuklu Devleti (Danişmendlerle dönüşümlü)   

6-M.S:1256-1336 İlhanlı Devleti  (Selçuklularla dönüşümlü)

7-M.S:1327-1380EretnaBeyliği (UygurTürkleri)

8-M.S:1339-1512 Dulkadiroğulları

9-M.S:1513-1923 Osmanlı İmparatorluğu. 

NOT: Moğol istilaları
M.S:1243,1277,1335,1402
1406 dan sonra Moğol etkisi görülmez


5.4 BOZOK SANCAĞI İDARİ YAPISI:



1-Kaz-ı Bozok

BaşlıcaKaz-ıbozoknahiyeleri :

1.a- Baltı Nahiyesi

1.b- Karayer Nahyesi

1.c- Kanaki Nahiyesi

1.d- Sorgun Nahiyesi

1.e- Deliceözü Nahiyesi

1.f-  Süleymanlu Nahiyesi

1.g- Kanaku-ıbala Nahiyesi

1.h- Alikli Nahiyesi,



2-Kaza-ı-Akdağ

Başlıca Kaza-ı Akdağ Nahiyeleri:

2.a- Akdağ Nahiyesi

2.b- Boğazlıyan Nahiyesi

2.c- Emlek Nahiyesi

2.d- Gedük Nahiyesi (Şarkışla)

2.e- Çubuk Nahiyesi

2.f-  Yıldız Nahiyesi,

YEDİNCİ BÖLÜM

Altıncı bölüm

6 DOĞAL YOL GÜZERGAHLARI

Tarihi yollar insan eli ile yapılmayan , doğal yapısı gereği insanın geçişine müsade eden yollardır. İpek yolu , kral yolu bunlardan en bilinenidir. Kral yolu İran pers kralının irandan anadoluyu kullanarak avrupa içlerine ve güneye ilerlediği yollardır . Orta anadolunun kuzeyinden Sıvasa gelen kral yolu çekerek havzasını takiben yıldız ovasına , yıldızeline, yıldızırmağını takibende kızılırmağa iner. Kızılırmak ile akdağların arasında kalan platoları; güney batıya takip ederek Yıldızeli kazasının kayalıpınar köyüne ve Şarkışla kazasının bozkut köyünün altına iner . Buradan güneye yönelerek Şamadağı geçidini oluşturan incebel (turnadağı mevki) dağını kesen sulakdere (açöz kahvepınarı) geçidi üzerinden şarkışla ovasına acısu vadisi üzerinden , acısu platolarını takiben, altınyaylaya ulaşır. Yol buradan kulmandağı geçidini ve cücükşar tepesini aşarak güneye zamantı (samantı çayı) vadisini takiben malatyaya iner. Bu vadi seyhan nehrinin oluşturduğu vadiyi takiben akdenize iner . yolun kalecik köyünü ilgilendiren bölümünde yeralan bellibaşlı büyük konaklama merkezleri Yıldızeli kazasına bağlı Gerdekkaya, kalkankaya, kayalıpınar.Şarkışla kazasına bağlı kahvepınarı köyleri dir. bu köyler arası yaya ve hayvan ile bir günlük yürüme msafelerinde olup (20-25 km) yük ve şavaş kervanlarına konaklama yeri olarak inşa edilmişlerdir. Tarihleri M.Ö. 3000 yılına kadar gider gerdekkaya kalkankaya yıldızvadisine ve yıldızeline hakim konumdadır kahvepınarı sulakdere vadisini en dar yerde boğar ve yamaçları vadiye tamamen hakimdir kayalıpınar ise kızılırmağın geçitveren bölümünün merkezi konumundadır . Kayalıpınardan bozkurt küyüne kadar kızılırmak muhtelif yerlerinden geçid vermektedir bunlardan biride kalecik köyü gemidamı mevkidir. sıvas ili 1998 yüzey araştırmaları A.Tuba Ökse çalışmasında kahvepınarı köyünde sulakdere vadisi (açöz vadisi) ucunda tümülüs kuzey kenarında gözetleme tepesi ve tümülüs (kale) bulunmuştur. roma eski.orta ve genç tunç çağı ile demir çağı seramiği bulunmuştur. diğer gerdekkaya, kalkankaya, kayalıpınar harabelerinde de aynı özellikde buluntulara raslanmıştır. buradan hareketle bu kral yolunun M.Ö. 9-5 yüzyıllarda kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Kral Yolu; Bölgesel olarak Sard (manisa) -Uşak- Gordion- (Ankara Polatlı Yassıhöyük köyü) Ankara- Çorum- Mecitözü- Tokat- Zile- Sivas- Tonus- Malatya- Harput- Dıyarbakır- Ninova- Erbil- Suda yörelerinden geçmektedir. Kale Beldesindeki Toprakkale ve Taşkale kalıntıları Kral Yolunun güvenliğini sağlamak için yapıldığı anlaşılmaktadır.

7.1 Dil lehçe ve ağız kaymaları

Kalecik köyü
Öncelikle şunu belirteyimki 1950 li yıllarda köyümüzün yaylaya çıktığı zaman ki ; yaşamı ve kullandığı araçlar, yaşlı kadınların kulandığı kelimeler ve yaşam biçimi'ni hala hatırlayanlar vardır.Özellikle kadınlar bizim köyde doğup ölen başka hiç bir yere gitmemiş olan dil ağız kelime örf ve adetleri tamamen kuşakdan kuşağa geçen, tam arı bir nesildi.Bu nedenle bu insanlar belgeden daha kuvvetli delil oluşturmaktadırlar.Kendi obasından başka hiç kimse ile karşılaşmamış 1880 doğumlu bir insan adıbatasıca, bayak (bayah,bayahdan) kelimelerini Kaşgarlı Mahmud'un DİVANI LÜGATI TÜRKÜNDE 950 YIL EVVEL YER ALAN ANL AMLARLA kullandığı gibi aynı yerde ve aynı zamanda kullanıyorise bu insanların soyuda aşiretide bu kelimeler takip edilerek bulunabilir. Bu nedenle bazı kelimeler üzerinde duracağız.
Gaziantep tarafında Nur dağı (Gavur dağı.Nurhak dağı,turna dağı) üzerinde yaşayan insanlar ile Gedük nahiyesinde yer alan turna dağı üzerinde yaşayan otlağı ve ekinciliği bulunan kalecik köyü obası halkının dilleri karşılaştırılmış ve biribirini hiç görmemiş bu insanların horsanda Harzemde, Maveraunnehirde. binlerce yıl evvel kullanılan kelimelerle; iletişim kurdukları konuşup dert anlattıkları izlenmiştir.
Kele, 'nin bacı Yağlık kelimesinin mendil anlamında   Kaşgarlı mahmut'da da rastlanması kökenlerimiz hakkında kesin delildir.
Faruk Sümer Oğuzla adlı eserinde Kaşgarlı Mahmuddan alıntılar yapmış bende birkaçını aktarıyorum.
Tutamaç: Bir çeşit yemek ama Oğuzların  düğün yemeği. Kaşgarlı mahmut şöyle tarif ediyor;  Hamuer yufka biçiminde fakat biraz kalınca açılır. (Fetil gibi)1,5 mm kalınlığında saç üzerinde hafifçe pişirilir sonra üçgen veya baklava dilimi şeklinde kesilir. Hasıl olan parçalar sıcak suda haşlanır pişirilmiş yeşil mercimek ile karıştırılır. Ve bunun içine sarımsaklı yoğurt katılır bu işlem bitırdikden sonra üzerine içinde kıyma bulunan kızarmış yağ dökülür. Onun üzerinede yeşil veya kuru nane dökülür.
Koyun için şişlik (Şişek) deniyordu .Koyunların erkek ve genç olanları yenir. Badem helvası. Gömmeç (Kömmeç,Kömbe; Kül içerisine gömülerek pişirilen çörek) güllaç,Çörek, Buğra;Kıyma, Umaç, (oğmaç:Tereyağı ile ovalanan yufka ekmeği) Katık,Çağır, Kavud, Börek,Mantı, Bulamaç v.s 900 lü yıllarda mavereunnehirde , Harzemde oğuzlarca yenilen bu yemekler aynı isimlerle bizim köyümüzün bozokdaki yaylasında ninelerimizce aynı isimde yapılır ve yenilirdi. Ben en son 1972 de yaylaya çıktım ve bulamaç çorbası eşliğinde kömbeyi yedim.

7.2 KALECİK KÖYÜ OBASINA DİP DEDEDEN AKTARMA YOLU İLE BOUZULMADAN GELEN BAZI KELİMELER. 

Abov:Bir ünlem
Ağleş:Bekle
Acer: Yeni
Acışmak: Canı Yanmak
Ağartı:Süt ürünleri
Al Basma:Lohusa kadın hastalığı
Asbap:Giyecek
Ayranaşı : Yoğurtla yapılan bir tür yemek
Azaysız:Huysuz terbiyesiz
Alaçık:Kulübe, bağ evi, çadır, yayla evi, çardak, üzeri çul ile örtülü küçük dam
B
Badal:Basamak
Bayah:Bayahdan az evvel
Bellemek:Sanmak zannetmek
Bıldır: Geçensene
Belemek: Sarıp sarmalamak
Boran:Fırtına
C
Cücük:Tavuk yavrusu
Ç
Çamır: Çamur
Çapıt: Eskimiş bez parçası
Çorlu:Hastalıklı
D
Depelik:Kadın başlığı 
Dıkılmak: İçeri girmek 
Don:Kıyafet elbişse (donanmak Giyisi almak bir deyim) 
E
Emmi: Amca
Ellaham: Herhalde
F
Fer:Güç
G
Garemed:İftira
Gatıh:Ayran
Gatıhlı aş:Ayran çorbası
Gayır:Koru Kolla
Gelinbacı:Yenge
Gıbcıh:İyi kesilip döğülmemiş
Gıraç:Susuz
Gidsişmek Gicişmek:Kaşınmak
Gorpe:Yeni yetişen
Goynek:atlet.iç fanila
Guluç:Omuz ve sırt ağrısı
Gübür:Toz toprak
Hoğla:Hücum et
Hade:Yürü
Horanta:Aile bireyleri
Ismarıç: Sipariş
İteğü: Sofra altına serilen bez
K
Keşik: Nöbet
Kele :Kız çocuk
Kirmen:İp bükme aracı
Kıgı:Koyun keçi dışkısı
Köseği:Ateş karıştırmaya yarayan odun sopa
Kömbe:Tandırda pişirilen birtür iri yuvarlak kalın ekmek tandır külünün üzerine düşerek o külde pişen ekmek
Kucu: Kilim dokunmasın da boy iplerini bir başka iple direğe tutturma aracı
Kunde:Hergün
L
M
Malamat:Perişan
Mabal atmak: Ant İçmek
Memişhane;Tuvalet
Mıh:Büyük çivi
Müzevir:İspiyoncu
O
Odaalden:Görmemek,Görmemezlikden gelmek
Onma:Varlığa,zenginliğe ulaşma
Oğunmak: Acı ile kıvranmak bayılmak 
P
Pırtı:Kumaş elbise
Pinnik: Kümes
Potin: Kundura
Pöçük:Kenar
Pürçekli : Havuç
S
Saçkı:Yakacak olarak kullanılan saman
Siymek: İşemek
Sako: Ceket palto
U
Uğrün:Sallan
Uğunma:Acı ile kıvranma bayılma
Uruplağı: Tahıl ölçü birimi
V
Verep:Eğri
Y
Yal:Hayvan yiyeceği
Yalah:Hayvan yiyecek kabı
Yalabıtma:Öfkeile hızla vurma
Yaşmah:Tülbent bağlama biçimi
Yağlık:Eşarp mendil
Yalbıdak: Çıblak
Yekinmek:Kalkmak kalkmaya kalkışmak
Yumak:Yıkamak 
Yumuş:Hizmet buyurma
Yunnah:Haman ve çamaşır hane 
Yüklü: Hamile
Z
Zavur zuvur etmek:Bağırıp Çağırmak
Zelze:Kapı menteşesine karşı gelen parça

7.3 GAVUR DAĞI YÖRESİNDE

Kelime Kökeni İsim Fiil 
Abara: Küçük çağlayan. Su
değirmenlerinde suyun basıncını
çoğaltmak için yapılan, büyük bir
huni şeklindeki hazne (DS 1993/I)
Türkçe
Adıbatasıca: Domuz. Bölgede
domuz demek yasak olduğu için bu
ad kullanılır.
Türkçe
Alayı: Hepsi, tamamı. Türkçe
Anarya: ileri gitmek. Genellikle
arabalar geri geri giderken kullanılır.
Türkçe
Antirik: icat çıkarma.
Apaç: Bacak arası. Apaçı ayrıldı,
yere düştü.
Türkçe
Arsili: Tertemiz. Ardan geliyor
olmalıdır. Malatya?da da aynı
anlamda kullanılmaktadır (Gülseren
2000).
Türkçe
Arisilli: Tamamını, hepsini yapma,
yergi için kullanır.
Bastık: İncirin kurutulmuşu. Türkçe
Başşakçı: Bağ bozumundan sonra
geride kalanları toplayan kişi.
Türkçe
Bayak: Az önce, demin. Bölgede
hâlâ çok yaygın kullanılmaktadır.
Türkçe
Bazlama: Yufkanın kalını. Türkçe
Bibi: Hala. Türkçe
Biti: Az, Azıcık. Türkçe
Börekene: Başa takılan şapka, börk. Türkçe
Bülük: Erkeklik organı. Küçük
çocuklar için kullanılır.
Türkçe
Çelet: Yaramaz çocuk. Türkçe
Çemkir-: Saygısız insanların
konuşma tarzı için söylenir.
Türkçe
Çepel: Bulaşık. Türkçe
Cere: 1. Toprak testi. 2. Toprak küp. (?) Farsça
olabilir.
Çılbır: At, öküz, eşek gibi
hayvanlara takılan, çoğunlukla
zincirden olan yular.
Türkçe
Çim-: Yıkanmak. Türkçe 

Çömçek: Tahta, bakır kaşık. Türkçe 

Çör: Öksürmek. Türkçe

çöz: koyun, keçi gibi hayvanların iç
yağı.
Türkçe 

Dala-: Hayvanlar ve kötü kişiler

tarafından saldırıya uğramak.
Çocuğu köpek dalamış.
Dalan-: Kavga etmek için bahane
arayanlar için söylenir. O, dalanıp
duruyor.
Türkçe
Damdazlak: Çırılçıplak. Türkçe
Döşür-: Dilenmek, toplamak. Türkçe
Dillikle-: Parmaklamak. Türkçe
Dombalak at-: Takla atmak. Türkçe
Döl: Genellikle erkek çocuklara Türkçe
söylenir.
Dulda: Ev, ağaç, duvar gibi
nesnelerin gölge kısımları.
Türkçe
Ede: Erkek kardeş. Türkçe
Eğrek: Büyük ve küçükbaş
hayvanlar için yapılan gölgelik.
Türkçe
Eke: Bilmiş, ukala. Yaşından büyük
söz söyleyen çocuk.
Türkçe
Elbiz: Örümcek ağı. . (DS 1972/V).
Kanamanın durdurulması için yaraya
tampon uygulamak için kullanılır.
Türkçe
Emlik:1. Emme yaşındaki çocuk, 2.
Süt kuzusu ve oğlağı
Türkçe
Erkeç: Dört yaşında erkek keçi. Türkçe
Evrengeç: Ekmek pişirirken ekmeği
çevirmek için kullanılan demir veya
uzun tahta. (DS 1972/VI).
Türkçe
Gabalak: Olmamış meyve ve sebze.
Kabaktan geliyor.
Türkçe
Garbi: Batıdan esen nemli rüzgâr.
Nur Dağı (Gavur Dağı)?ında yazın
serin esen rüzgâr.Arapça
Gerik: incirin ham hâli (DS
1972/VI). Koruktan gelme.
Türkçe (?)
Azeri
ağızlarında
gora, gura.
Orta Türkçe
döneminde
koruğa
şeklinde
olup, kökeni
bilinmemekt
edir (Eren
1999: 253).
Gevilcen: Bir şeyi yemek.
Gevelemek.
Türkçe
Gışşk: Karışıklık. Saçları gışşık gibi
olmuş.
Türkçe
Hıllangaç: Salıncak. Türkçe
Kabiş: Kabak. Türkçe
Kalın: Başlık parası, çeyiz. Türkçe
Kele: kadınlar arasında kullanılan
seslenme edatı.
Türkçe
Kıngılıkıç: Tahterevalli, dönme
dolap şeklinde olanları da vardır.
Türkçe
Kırtış: Yüzdeki kırışıklık. Türkçe
Kirtik: Pek az, azıcık, bir parça. Türkçe
Kösüre: Kesici araçları bilemeye
yarayan bir çeşit taş, bileği taşı.
Türkçe
Kundalız: Pantolonunun bacak
arasını sürekli sökülenlere denir.
Türkçe
Kuzlaçı: Gebe büyük ve küçükbaş
hayvan. Kuzulamaktan gelmektedir.
Türkçe
Kürtün: Eşek, katır gibi yük
hayvanlarına vurulan samansız
semer.
Türkçe
Okuntu: Düğüne davet için
gönderilen hediye.
Türkçe
Omça: Çam kütüğü. Türkçe
Öğür: Eğitilmiş hayvan. Türkçe
Ök: Anne, eli yanan kişilerin
söylediği bir ünlem.
Türkçe
Örk: Hayvanın ayağına bağlanan ip. Türkçe
Ötürük: ishal olmak. Türkçe
Pus-: 1. Sinmek. 2. Korkmak. 3. Bir
şeyi kendine siper edip saklanmak.
Türkçe
Püsük: Kedi. Türkçe
Sası: Bozulmuş, kokmu. Türkçe
Satır: Su taşıma kabı. (?)
Sırkıntı: 1.Yoğurt, pekmez, su gibi
sıvıların kaplarından sızan son
damlalar, sızıntı. 2.Sıvıların kapta
bıraktığı tortu.
Türkçe
Sin-: 1. Kendini göstermemek için
büzülmek, saklanmak, pusmak. 2.
Korku, yılgınlık vb. sebeplerle
konuşmamak, hareket etmemek veya
tepki göstermemek.
Türkçe
Soğukluk: Semizotu. Türkçe
Soku: Buğday dövmek için
kullanılan çukur taş.
Türkçe
gor: Dedikodu, laf. (?) Farsça
olabilir.
Sömelek: Çocuk kundağı. Türkçe
Süksün: Ense. Türkçe
Süvük: Dam saçağı.
geş: Tülbent. Farsça
gişik: Kuzulama dönemine girmiş ya
da doğurmuş sütlü koyun.
Türkçe

Taşkala: Karışıklık, telaş. Türkçe
Toyga/Tolga: Ayran ve dövmeyle
yapılan çorba.
Türkçe
Tum-: Suya dalmak. Türkçe
Tuman: Don. Türkçe X
Tohoh: Şaşırma edatı. Beceriksiz
birinin yapamayacağı biri işe
Türkçe
kalkışmasını eleştirmek amacıyla
söylenen bir ünlem.
Uç uç: Üşüyünce söylenen bir edat. Türkçe
Ujlukla-: iğneyi ipliğe takmak. Uç
kelimesinden gelmektedir (DS
1979/),
Türkçe
Sayrı: Hastalık Türkçe
Üt-:1. Oyunda kazanmak, 2. Koyun,
keçi, sığırın başını kızgın saçla
dağlamak.
Türkçe 
Yağır: Yara. Türkçe
Yağlık: Mendil, havlu, başörtüsü. Türkçe
Yakağan: Isırdığı zaman çok acı
veren çok küçük bir sinek.
Türkçe
Yapağı: Saçın, yünün karışması. Türkçe
Yazı: Ova, düzlük, düz. Türkçe
Yeğ: iyi. Türkçe
Yeğni: Hafif. Türkçe
Yolağın ağzı: Kapının önü. Türkçe
Yorganın ibiği: Yorganın köşesi. Türkçe
Yörep: Yokuş. Türkçe
Yu-: Yıkamak Türkçe
Yumuş :İş buyurma. Türkçe
Yülek: Keskinleştirmek. Türkçe
Yülü-: Tıraş etmek. Türkçe
Zınar-: Oyun bozucu. (?) Arapça 
Zırlıkı: Deli gibi, densiz, dengesiz
kişi.
(?) Kökenini
bilinmiyor.
Türkçe
olabilir. 

7.4 KELİMELERİN KÖKENİ VE ANLAM BAKIMINDAN İNCELENMESİ

7.4.1. Kelimelerin Anlamı, Kökeni ve Kelime Türleri

Bölgeden derlediğimiz kelimelerden 100 tanesi anlam, köken ve yapısına göre
incelenmiştir. Bu kelimelerden89 tanesi Türkçe kökenlidir. Bazı kelimelerin ise Türkçe olup
olmadığı tespit edilememiştir. Bu kelimelerin sayısı dokuz olup soru işaretiyle (?) gösterilmiştir.
Ayrıca incelenen kelimelerden biri Arapça, biri de Farsça kökenlidir. Aşağıdaki tabloda bu 100
kelime alfabetik olarak verilmiştir

7.5. Bazı Yerel Kelimelerin İncelenmesi

Bu bölümde incelenen 40 kelimenin tamamı Türkçe olup, kaynaklardan tespit edildiği
kadarıyla kelimelerin tarihi gelişimi ve kullanıldığı bölgeler verilmeye çalışılmıştır. Türk inanç
sisteminde üç, yedi, dokuz gibi sayılarının yanında 40 sayısı da kutsanmaktadır. Eski çağlardan
itibaren Türkler 40 sayısına kutsiyet atfetmiş, islam‟a girdikten sonra da bu kutsallık değişmeden
günümüze kadar ulaşmıştır. Alevî Bektaşî geleneğinde “Kırklar Meclisi”ne Hz. Ali başkanlık
etmektedir. Kısaca söylemek gerekirse kırk sayısı, doğumdan ölüm sonrasına kadar Türk
halkbiliminde önemli bir yere sahiptir. Ayrıca destan, halk hikâyesi, masal, efsane gibi halk
anlatılarında da kırk sayısı sıkça geçmekte; olgunluğu, sınamayı, sabrı, başarıya ulaşma gibi
unsurları kapsayarak kutu simgelemektedir.
Bölge ağzındaki kelimelerin tarihi gelişimini ve günümüzdeki durumlarını gösterirken
müracaat ettiğimiz kaynaklar, Orhun Abideleri, Divanü Lûgati‟t Türk, Kutadgu Bilig, Dede Korku
Kitabı, Türkiye‟de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü, Tarama Sözlüğü, Türkçe Sözlük, OsmanlıcaTürkçe
Sözlük ve bazı etimolojik sözlüklerdir.
1. Abara:Küçük çağlayan. Suyun taşkın hâli. apar- fiililin ses değişikliğine uğramış hâli.
Derleme Sözlüğü‟nde anlamı: Yıkamak, temizlemek. Su değirmenlerinde suyun basıncını
çoğaltmak için yapılan, büyük bir huni şeklindeki hazne. Tokat Zile; Kahramanmaraş Afşin,
Elbistan, Göksu; Hatay Dörtyol; Sivas Çepni, Gemerek; Yozgat Gökçekışla, Osmaniye Bahçe 
 Yeni Tarama Sözlüğü‟nde aparmak: Götürmek, alıp götürmek (TS 1983:) olarak
verilmiştir.
2. Anarya: Yön bildiren bu kelime bölgede geri, arka anlamlarında kullanılmaktadır.
Anarya gel. Eski Türkçedeki anar: ona, onlara (Tekin: 2008: 122) / angaru: ona doğru, ona karşı
Anğa/anğar: ona (Kâşgarlı Mahmud ) kelimesinden geldiği
düşnülebilir. Ayrıca DLT‟de naru: bir taraf, yan, bir yana; nere, nereye şeklide de görülmektedir
(Kâşgarlı Mahmud). Dede Korkut‟ta kelime anaru 
23)şeklindedir. Gökyay kelimenin anlamını: Öte, Öteye; bir şeyin cephesi ön kısmı olarak açıklar
Derleme Sözlüğünde anarı: 1. itibaren, -den beri (yer ve zaman hkk.), 2.-den
doğru, yönünden, tarafından, 4. karşı taraf, karşı yaka, 5.öteye, öte taraf, öte (DS);
TS‟de anaru (anarı): öte, ileriye doğru, o bir taraf (TS ) şeklinde verilmiştir. Aysu Ata
Derleme Sözlüğü’nde Geçen En Eski Türkçe Kelimeler adlı çalışmasında konuya değinmiştir (Ata.

3. Bayak:Az önce, demin. Eski Türkçe döneminden itibaren görülmektedir. DLT‟de baya
şeklinde geçmekte olup anlamı az önce olarak verilmiştir (Kâşgarlı Mahmud ). Ayrıca
kelime Divan‟da baya-ok şeklinde olup, iki kelimenin kaynaşmasından oluşmuştur. Kelimenin eski Türkçedeki şekil ve anlam olarak değişmeden gelmesi dikkat çekicidir.
Sertkaya, kelimenin eski Uygur metinlerinde baya-kınya şeklinde geçtiğini bildirerek anlamın da az
önce olduğunu söyler . Orta Türkçe döneminde bayağı şeklinde görülen
kelimenin anlamı değişmemiştir . Dede Korkut‟ta baya ve
bayak şeklilerinde iki kullanışı vardır . Gökyay kelimeyi şu
şekilde açıklar: Anadil. Azerbaycan. Radloff. Söz.demin, biraz önce, eskiden, geçenlerde ).
Kelime, ağızlarda da demin, az önce, şimdi (DS 1965, TS 1983) anlamlarında
kullanılmaktadır. Balıkesir Karacalar, Mustafakemalpaşa; Bursa Akyazı ve çevresi; Sakarya Tosya;
Kastamonu Çerkeş Kayadibi; Çorum iskilip; Samsun Vezirköprü; Amasya Akyazı ve çevresi,
Lâdik; Tokat Niksar, Erbaa, Çayır, Zile ve çevresi; Ordu Ünye, Sarıca, Gölköy; Giresun
ġebinkarahisar; Tirebolu ve köyleri, Trabzon; Kırşehir; Erzurum Pasinler; Erzincan Refahiye ve
çevresi; Bitlis Ahlât; Diyarbakır; Malatya Gözene; Antalya Serik ve çevresi; Kilis; ġanlıurfa
Halfeti; Kahramanmaraş Elbistan, Göksu ve köyleri; Reyhanlı ve Amik ovası Türkmenleri; Hatay
Yayladağı, Erzin, Dörtyol; Sivas Yıldızeli, Kangal; Ankara Bala, ġereflikoçhisar; Kırşehir; Kayseri
Avşar, Pınarbaşı, Develi, Hisarcık; Konya Doğanbeyli; Osmaniye Kadirli, Kozan, Bahçe (DS
1965/II: 576).TS‟de de demin, az önce, şimdi (TS 1983: 28) olarak verilmiştir).

4. Bazlama:Saçta pişirilen yufkadan kalın ekmek. Dede Korkut‟ta bazlamaç şeklindedir. Gökyay kelimenin Türkçe olduğunu söyledikten sonra maddeyi
çeşitli yönleriyle açıklar . Anadolu‟da oldukça yaygın bir kullanılışı vardır (DS
1965; TS ). Eren kelimenin anlamını: 1. Şaç ekmeği, pide; 2. Tatlısı bol kalın
gözleme olarak vermiştir

5. Çelet:Şımarık, hırçın, atılgan, haylaz çocuk. Ağızlarda da aynı anlamdadır (DS 1968/III:
1122). Kilis; Kahramanmaraş Göksun; Hatay Reyhanlı ve Amikovası Türkmenleri; Ankara
Kızılcahamam; Adana; Edirne (DS 1968/III: 1122). Yeni Tarama Sözlüğü‟nde tespit edilememiştir.

6. Çepel:Bulaşık, yemeğin tabakta ve kazanda kalan kısmı.Eski Türkçedeki Çalpak: kir,
pis‟ten türemiş olabilir (Kâşgarlı Mahmud 2006/IV: 133). Derleme Sözlüğü‟nde çamur, pislik,
bulaşık, kir olarak açıklanmıştır(DS 1968/III; Eren 1999: 85; Okumuş 2006: 182). Hasan Eren
kelimenin kökünün çöpten geldiğini söylemektedir (Eren 1999: 85). Burdur Kozluca; Aydın
Kuşadası; izmir Çeşme; Balıkesir Susurluk; Çanakkale; Bursa Mustafakemalpaşa; Kütahya
Altıntaş; Eskişehir Sivrihisar; Kocaeli Kandıra; Sakarya Akyazı; Düzce; Kastamonu inebolu;
Çankırı Saray; Samsun; Diyarbakır; Kilis; Yozgat Solakuşağı; Ankara ġereflikoçhisar, Polatlı;
Niğde; Konya Ereğli; Adana Karaisalı; içel Tarsus; Muğla Yerkesik; Tokat ġarköy (DS 1968/III:
1141). TS çepel: 1. Kirli, pis, mundar. 2. Pislik. 3. Balaklık (TS 1983: 53).

7. Çılbır: At, öküz, eşek gibi hayvanlara takılan, çoğunlukla zincirden olan yular. Orta
Türkçe Döneminden beri takip edilebilen bir kelimedir. Dede Korkut‟ta da geçen bu kelime zincir,
atın zincirden yular sapı (Gökyay 2007: 257) olarak açıklanmıştır. DS‟de çılbır: 1. Hayvanların
yular başlığının çene altındaki halkasına bağlanan ip veya takılan zincir. (DS 1968/III); TS‟de
Yular, yular sapı (TS 1983: 83).

8. Çomça:Bakırdan ve tahtadan yapılmış tahta kaşık.Çömçe, Susak. DLT‟de Çöçe: kepçe
şeklinde geçmektedir (Kâşgarlı Mahmud 2006/I: 417). Bugün hemen hemen tüm Türk lehçelerinde
görülen bu kelime eski Kıpçakça‟da da çömçe Ģekilinde görülmektedir (Eren 1999: 99). Ağızlarda
Çomça: Kepçe, büyük tahta kaşık. Çankırı Kurşunlu; Maruf; Samsun, Ankara Kızılcahamam (DS
1968/III: 1266). TS‟de çam kütüğü (TS 1983: 58).

9. Çöz: Koyun, keçi gibi hayvanların iç yağı, bumbar yağı. Türkmencede iç yağı, karın
yağı anlamlarına gelmektedir (Eren 1999: 101). Bağırsak, bumbar. Isparta Eğridir ve köyleri;
Denizli Sarayköy; Manisa; Tokat, Eskişehir; Samsun Çarşamba; Hatay Antakya; Niğde Bor; Konya
Ermenek ve Köyleri; Osmaniye Kadirli, Bahçe; içel Anamur; Ġzmir Ödemiş; Manisa; Balıkesir
Susurluk; Amasya; Ordu; Gaziantep; Kayseri Pınarabaşı Avşar aretleri ve köyleri; Niğde Bor;
Konya; içel Silifke (DS 1968/III:1299). İşkembe ve bağırsağı kaplayan yağ tabakası (TS 1986:
59).
10.Dombalak at-:Takla atmak. Anadolu ağızlarında çeşitli çekileri vardır (DS 1969/IV:
1550). Hasan Eren dombalak kelimesinin top‟tan geldiğini bildirmektedir (Eren 1999: 118).
11. Dulda:Ev, ağaç, duvar gibi nesnelerin gölge kısımları. Derleme Sözlüğü‟nde de anlamı
buna yakın verilmiştir: Yağmur, güneş ve rüzgârın etki yapamadığı gizli, kuytu yer, kenar,
saklanılacak yer, ağaç, bina gölgesi, gölge (DS 1969/IV: 1596-1597; Türkçe Sözlük 2005: 575;
Gökhan-Koç 2009: 317). TS dulda (dalda): Saye, himaye (TS 1983: 73).
12. Eğrek:Büyük ve küçükbaş hayvanlar için yapılan gölgelik. Hayvanların yazın öğle
sıcağında toplanıp dinlendikleri yer. (DS 1972/V: 1682; Okumuş 2006:184). TS egrek: 1. Su
toplanan yer. 2. Sürü hayvanlarının dinlendiği gölge yer (TS 1986: 78).
13. Eke:Bilmiş, ukala. Eski Türkçede büyük kız kardeş anlamına gelmektedir (Kâşgarlı
Mahmud 2006/I: 86). Bu kelimeden türediği anlaşılan ekeç: akıllı küçük kız, büyüklük eseri
gösteren küçük kız (Kâşgarlı Mahmud 2006/I: 52). Yaşı küçük olduğu halde sözleri ve işi büyük
olan çocuk (DS 1972/V: 1692-1693). TS‟de tesbit edilememiştir.
14. Elbiz:Örümcek ağı (DS 1972/V: 1704). Bölgede kanamanın durdurulması için yaraya
tampon uygulamak için kullanılır. El ve bez kelimelerinden oluşan birleşik bir isimdir.TS‟de tesbit
edilememiştir.
15. Evrengeç: Ekmek pişirirken ekmeği çevirmek için kullanılan demir veya tahta araç.
Eski Türkçede ewürgen: evirip çevirmek (Kâşgarlı Mahmud 2006/IV: 208-209) şeklinde
gördüğümüz bu kelime bölgede canlı bir şekilde yaşamaktadır. Ağızlarda da anlamı ayındır (DS
1972/IV).TS‟de tesbit edilememiştir.
16. Gevilcen: Ateş karşısında fazla ısınmaktan yüz, el ve bacaklarda meydana gelen
kırmızı benekler (DS 1972/VI: 2011–2012; TS 1986: 93).
17. Kabiş (Kabış): 1.Boynuzu çıkmayan küçükbaş ya da büyükbaş hayvan. 2.
Kel.Kabakkelimesiyle ses ve anlam ilişklisi vardır.. DLT‟de kabak(g) şeklinde görülmektedir
(KâĢgarlı Mahmud 2006/I: 382). Kabak Kelimesi eski Türkçeden beri görülen Türkçe kökenli bir
kelimedir (Eren 1999: 276). Ayrıca Tonyukuk Yazıtı‟nda kabış- şeklinde geçen bu fiil
1.toplanmak bir araya gelmek, 2. politik ve askeri ittifak yapmak mânâlarına gelmektedir (User
2010: 365). TS‟de tesbit edilememiştir.
18. Kalın: Başlık parası, çeyiz. Eski Türkçeden beri bütün Türk lehçelerinde görülen bir
kelimedir. Orhun Yazıtlarında kalın: mal, servet, kalın, çeyiz (Tekin 2008: 146; Ergin 2006: 117).
DLT‟de kalınğ: öncü mihir olarak verilen çeyiz (Kâşgarlı Mahmud 2006/I: 382). Ağızlarda da
anlamı aynıdır(DS 1982/XII: 4530). Kalın kelimesi Elazığ ve Diyarbakır‟da da başlık parası olarak
kullanılmaktadır (Gülensoy-Buran 1994; Erten 1994). Nikâhta kız tarafına verilen ağırlık, para,
başlık (TS 1983: 123).
19. Kele kele: 1. Ayol, hey, yahu anlamında ünlem. 2.Kız ya da kadın çığırma ünlemi. (DS
1975/VIII: 2725). Orhun Yazıtları ve DLT‟de görülen kel- (gel-) fillinden türemiş olabilir (?)
(Tekin, 2008: 149; Ergin 2006: 118 Kâşgarlı Mahmud 2006/I 2006: 26).
20.Kırtış: İnsan yüzünde oluşan kırışıklıklar. Eski Türkçede de kırtış şeklinde olup yüz
rengi, yüz,deri, ten,renk anlamına gelmektedir (Kâşgarlı Mahmud 2006/I: 460; Yusuf Has Hacib
2008: 538).Yüzü, boynu buruşuk adam (DS 1975/VIII: 2978).
21. Kirtik:Pek az, azıcık, bir parça: Bir kirtik ekmek ver. Eski Türkçeden beri görülen
kertik kelimesinden gelmektedir (Kâşgarlı Mahmud 2006/I: 478). Isparta Tahtacı; Çorum
Mezitözü; Ordu; Giresun; Malatya Hekimhan; Kayseri Bünyan (DS 1982/XII: 4561).
22. Kürtün: Eşek, katır gibi yük hayvanlarına vurulan samansız semer, otla doldurulmuş
palan (Türkçe Sözlük 2005:1287; DS 1975/VIII: 3046–3047; TS 1983: 151). Hasan Eren
kelimenin eski Kıpçakçada da kürtün şeklinde olduğunu söylemektedir (Eren 1999: 276).
23. Öğür: DLT‟de ögür şeklinde olup; koyun, deve, geyik gibi hayvanların toplu halde
bulunması, bunların sürüsü, bölük anlamına gelmektedir (Kâşgarlı Mahmud 2006/III: 6). 1. Göğüs.
2. Aynı yaşta olanlar, yaşıt. 3. Arkadaş, dost, eş. 4. Birbirine benzeyen, aynı türden olan. 5.
Birbirinden ayrılmayan, birbirine alışık, yakın (insan ya da hayvan). 6. Yoldaş, arkadaş. (DS
1977/IX: 3321). Eş, birbirine alışmış olan (TS 1986: 167).
24. Ök:Anne. Bölgede, eli yanan kişiler, o anda acılarını ifade etmek için ök ök derler. şlk
yazılı kaynaklarımız olan Orhun Abidelerinde gördüğümüz ög kelimesinin anlamı: anne/üvey
annedir (Tekin 2008: 162; Ergin 2006: 126). Ayrıca ök eski Türkçede kuvvetlendirme edatı; kendi,
bizzat anlamına gelmektedir (Ergin 2006: 126). DLT‟de de ök: akıl ve anlayış; kendi olarak
veriliştir(Kâşgarlı Mahmud 2006/IV: 453). ). Akıl, hatır, zihin (TS 1983: 166).Eski Türkçeden
günümüze kadar hem anlamını hem de şeklini koruyan bu kelime, Türkiye‟nin çeşitli bölgelerinde
anne mânâsındadır. Kütahya; Sinop Boyabat; Samsun; Ardahan Göle; Kırşehir; şanlıurfa Harran;
Sivasşarkışla;NiğdeBor;MersinAyvageldi(DS1977/IX:3324

Nur Dağı (Gavur Dağı) Platosunda 

25. Örk:Hayvanın ayağına bağlanan ip. Eski Türkçe„de örk (Kâşgarlı Mahmud 2006/I:
43; TS 1983: 169) şeklinde gördüğümüz bu kelime Türkmencede de örk şeklindedir (Eren 1999:
317). Karaman ve çevresinde örük olarak görmekteyiz (Sakaoğlu 2012: 274).
26. Püsük: Kedi. Ağızlarda çokça rastlanan bir kelimedir. (DS 1977/IX). Eski Türkçedeki
püsüğ: pusudan (Kâşgarlı Mahmud 2006/IV: 476) geliyor olabilir. Kedilerin pusması. Pisi,büsük,
Pisik, Püsük: Kedi (1983: 173).
27. Sası:Bozulmuş, kokmuş. DLT‟de kelimenin anlamı kokmuş olarak verilmiştir (Kâşgarlı
Mahmud 2008/I: 372). Dede Korku‟ta, Yidi bin kaftanınun adı yırtuhlu yarımından kara saçlu sası
dinlü din düşmeni alaca atlu kâfir bindi şeklinde geçmektedir (Ergun 2008: 96). Kokmuş,
bayatlamış (DS 1978/X); 1. Fena, murdar. 2. Pis kokulu (TS 1983: 181).
28. Sırkıntı: 1.Yoğurt, pekmez, su gibi sıvıların kaplarından sızan son damlalar, sızıntı.
2.Sıvıların kapta bıraktığı tortu. 3.Kocamış erkeğin son çocuğu. (DS 1978/X: 3617). Bölgede bir
ailenin lakabı olarak kullanılmaktadır. Sırkıntılı aşiretine bağlı küçük bir kol islâhiye‟nin Fevzipaşa
beldesinde yaşamaktadır. Nuran Dağı‟dan öğrendiğimize göre babasına Sırkıntı Ökkeş, büyük
babasına Sırkıntı Ahmet, büyükbabasının babasına ise Sırkıntı Mustafa derlermiş. Yazılı
kaynaklarda ilk olarak 16. yüzyılda karşılaştığımız Sırkıntlı aşireti 1965-1866 yıllarında yapılan
zorunlu iskâna kadar Suriye ve Çukurova bölgelerinde göçebe olarak yaşayan büyük bir Türkmen
aşiretidir (Sümer 1999: 286; Halaçoglu1973: 3–5; Yıldırım 2006: 14).
29. Sin-: Derleme yaptığımız bölgede, çekinmek, korkmak anlamında kullanılır. Erzurum
ağzında da kelime sin-: gizlenmek; saklanmak anlamlarına gelmektedir (Gemalmaz 1995). Eski
Türkçe döneminden itibaren görülen kelime DLT‟de sinğ biçiminde görülmektedir: sinmek,
hazmedilmek; işlemek, girmek; saklanmak, sahibine sormadan bir yere girip sinmek (Kâşgarlı
Mahmud 2006/III: 391). Gizlenmek, saklanmak (DS 1982/XII)
.30. Şişik: Kuzulama dönemine girmiş ya da doğurmuş sütlü koyun (DS 1978/X: 3789).
şişek‟ten gelmektedir. Şişek: İki yaşında koyun (TS 1983: 198). 
31. Toyga: Yoğurt ve döğme denilen kabuğu çıkarılmış buğdayla yapılan yemek.Yoğurtlu pirinç, buğday ya da bulgur çorbası (DS 1978/X: 3975). Eski Türkçedeki toy-: doymak (Kâşgarlı Mahmud 2006/III: 244) fillinden yapılmış yemek adı. Toyka: Ziyafet vermek, yedirip içirmek, ağırlamak (TS 1983: 211). Toy-: Doymak (DLT 2006/IV: 642) fiilinden türemiştir.
32. Tum-:Suya batmak, dalmak. (DS 1978/X: 3991) Suda görülmeyecek şekilde olmak
Eski Türkçedeki tun-: kapanmak, tıkanmak, bulutlanmak fiilinden geliyor olabilir (?) (Kâşgarlı
Mahmud 2006/III: 137; Yusuf Has Hacib 2008: 1278)
.33. Üt-: Bölgede kelime iki anlamda kullanılmaktadır. 1.Çocuklar oyun oynarken üttüm,
yuttum derler. 2. Koyun, keçi gibi hayvanların kıllarını yakmak. Eski Türkçede üt: kıl yakmak ve
ütüş: bir çeşit çocuk oyunu; oyunda ütme yutma şeklileri görülmektedir (Kâşgarlı Mahmud
2006/IV: 719). Oyunda, kumarda kazanmak (DS 1979/XI: 4079; TS 1983: 225).
34. Yağrı: Sırt, sırtın yan tarafı. DLT‟de yağrınla- şeklinde ve yan, sırt mânâlarına
gelmektedir (Kâşgarlı Mahmud 2006/III: 343). 1. Hayvanların sırtında çıkan yara. 2. Sırt yaraları
(hayvanların) (TS 1983: 20) 1. Yük ve binek hayvanının sırtında, eğer ve semerin açtığı yara. 2.Sırt
(DS 1979/XI: 4119).
35. Yazı: Yörede Ova, düzlük, düz mânâsına gelmektedir. Orhun Yazıtlarında yazı: ova,
step şeklindedir (Tekin 2008: 187; Ergin 2006: 139:). Kâşgarlı Mahmud kelimeyi yazı: kır, ova,
boş ve açık yer, boşluk, açıklık, alan olarak açıklar (Kâşgarlı Mahmud 2006/IV: 765). Türkiye‟nin
çeşitli yerlerinde de yazı kelimesi aynı anlamda kullanılmaktadır (DS 1979/XI: 4216). Ova, sahra
ıssızkır(1983:240).

726 Fahri DAĞI

Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic
Volume 8/13 Fall 2013
36. Yeğ: İyi. Bilge Kağan yazıtında yeg: daha iyi şeklinde gördüğümüz bu kelime anlam ve
şekil değişikliğine uğramadan günümüze kadar gelmiştir (Tekin 2008: 187). DLT‟de de yeg
şeklinde görülen kelime: yeğ, üstün, daha iyi, iyi, hayırlı (Kâşgarlı Mahmud 2006/I: 59); Dede
Korkut‟ta da iyi, daha iyi, üstün, müraccah, mükemmel anlamlarına gelmektedir (Gökyay 2007:
445). Anadolu ağızlarında şekil ve anlam olarak bir değişiklik yoktur (DS 1979/XI: 4221). Yeg
(Yig): 1. Daha iyi, üstün. 2. Kuvvetli, şiddetli (TS 1983: 245).
37. Yeğni:Hafif. Dede Korku‟ta, Erün ağrısın yiynisin at bilür (Ergin 2008: 75) şeklinde
olup ağır olmayanhafif, yünül anlamlarına gelmektedir (Gökyay 2007: 450;DS 1979/XI: 4323).
38. Yumuş:İstekte bulunmak, hizmet etmesini istemek. Eski Türkçede Yumuş: hizmet,
vazife; elçilik, iki ve ikiden artık kimse arasında elçilik (Kâşşgarlı Mahmud 2006/III: 12). Kutadgu
Bilig‟te de kelime hizmet, vazife anlamına gelmektedir (Yusuf Has Hacib 2008: 484).Dede
Korkut‟ta hizmet, iş (Gökyay 2007: 456; Özsoy 2006: 419). İş, hizmet buyruğu, görev, ödev (DS
1979/XI: 4367; TS 1983: 252; Sakaoğlu 2012: 275). Hemen hemen tüm Türk lehçelerinde görülen
bu kelime Türkmencede yumuş: iş, hizmet, ödev; Kazan Tatar Türkçesinde yomış; Başkurt
Türkçesinde yomış; Kazak Türkçesinde jumıs; Kırgız Türkçesinde cumuş; Kara Kalpak
Türkçesinde Jumıs; Özbek Türkçesinde yumuş; Tuva Türkçesinde çımış; Çuvaş Türkçesinde
samal. Eski Kıpçak Türkçesinde yumuş (Eren 1999: 459).
39. Yüleği: Ustura, keskinlik DLT‟de yüligü şeklinde gördüğümüz bu kelime saç tıraş
eden ustura anlamına gelmektedir (Kâşgarlı Mahmud 2006/III: 90). Ağızlarda da sıkça
görülmektedir (DS 1979/XI: 4329).
40. Yülü-:Tıraş etmek. DLT‟te yüli: yülümek, traş etmek (Kâşgarlı Mahmud 2006/III: 90).
KB‟de yülüg: saçı sakalı düzgün. Günümüze kadar anlamı ve şekil değişmeden gelmiştir. Derleme
Sözlüğü‟nde de aynı anlamda kullanılmıştır: Tıraş etmek, kazımak (DS 1979/XI: 4345; TS 1983:
254).
Sonuç
Yaklaşık bin yıldan beri Türk yurdu olan Nur Dağı (Gâvur Dağı) platosu, bir yandan siyasî
ve iktisadî çatışmalara sahne olurken diğer yandan Anadolu‟nun Orta Doğuya açılan kapısıdır.
Buna rağmen, saf ve duru bir Türkçeye ev sahipliği yapmaktadır.
Bölgeden derlenen kelimelerin Eski Türkçeyle mukayesesinin yapıldığı bu çalışmanın
neticesinde birçok kelimenin ses, şekil ve anlam bakımından Eski Türkçedeki durumunu koruduğu
tespit edilmiştir. Yaptığımız sınırlı çalışmaya rağmen Abara, bayak, börekene, çepel, çomça,
dombalak, eğrek, eke, evrengeç, kabiş, kalın, kesire, öğür, ök, örk, sin-, şişik, toyga, tum-, yağrı,
yazı, yeğ, yül, yumuş gibi birçok kelimenin sözlü kültürde hiç değişmeden günümüze kadar ulaştığı
görülmüştür.
Türkistan‟dan binlerce kilometre uzakta ve yaklaşık 1000 yıl gibi uzun bir süre bölgede
yaşayan konargöçer Türklerin, bu zaman zarfında küçük birkaç ses ve şekil değişikliği dışında
dillerini muhafaza etmeleri Türk dilinin gücünün en büyük göstergesidir. Türk milleti,
kültürünüMehmet Kaplan‟ın da dediği gibi “dil kabı”na koyarak yerden yere ve nesilden nesile
hiçbir şey kaybetmeden nakletmiştir.
Kâşgarlı Mahmud‟un yaklaşık 950 yıl önce, ileri düzeyde bir dil bilimci hassasiyeti ile
yazdığı Divanü Lûgati‟t Türk‟le ağızlarda yapılacak mukayeseli çalışalar, eski Türkçenin
Anadolu sahasında çok canlı bir şekilde yaşadığını ortaya koyacaktır. Anadolu‟nun küçük bir
kasabasına giderek yöre halkıyla konuşanlar, Türk milletinin ve Türkçenin köklü ve canlı bir
şekilde yaşadığını göreceklerdir. Türk milletinin ve Türkçenin inkâr edilmeye çalışıldığı
bugünlerde en güzel cevabı yine Türkçe verecektir.

ALINTI: Fahri Dağı

Kısaltmalar

DLT: Divanı Lugatı Türk
DS: Derleme sözlük
KB: Kutadgu Bilig
TS: Tarama Sözlük

KALECİK KÖYÜ' NE YAKIN HORASAN GELENEKLERİ
TAŞIYAN KUTSAL ZİYARET YERLERİ.

8 YATIRLAR ( Türbe, Baba, Evliya, Pir, Tekke ) 

8.1 Abdal Baba 

Kabri Abdallı Köyü’nün girişindeki mezarlığın içindedir. Halk tarafından veli olarak kabul edilen Abdal Babanın hayatı hakkında kesin bilgi yoktur. Çevresi biriketle çevrili ve üstü açık olan kabri, dikdörtgen biçimindedir. Batı tarafında demirden bir kapı, kapının yan tarafında yardım amacıyla konulmuş bir yardım sandığı bulunmaktadır. Mezar, 2 metre yüksekliğinde, 2,5 metre boyunda ve 1,5 metre enindedir. Mezarın içerisinde bir çam bir de kuşburnu olmak üzere iki tane ağaç vardır. Ziyarete gelenlerin özellikle kuşburnu ağacına çaput ve bez bağladıkları göze çarpmaktadır.12 Abdal Baba, Abdallı köyünün dışında Yapracık, Arıklar, Akören, ve Kazancık köyleri ile Akçakışla beldesinden ve diğer ilçelerden gelen insanlar tarafından ziyaret edilmektedir. Abdal Baba’nın dört kardeş oldukları ve bunların farklı yerlerde yattıkları söylenmektedir. Bunlar, Akdağmadeni civarında Gül Ali Baba, Şarkışla’ya bağlı Sultan köyünde Ziraat Baba ve Yunusören köyünde Kara Baba’dır.13 Abdal Baba’yı daha çok felçli olanlar, yüz felci geçirenler, bayılanlar, sinir hastaları, korkudan dili tutulup konuşamayanlar, içki içmek gibi bazı kötü alışkınlıklarını bırakmak isteyenler, aklî dengesini kaybedenler ve çocuğu olmayan bayanların ziyaret ettiği belirtilmektedir. Burayı ziyarete gelenler, Abdal Baba’nın ortası delik “çırakman” adı verilen bakır tasından su içip kalan suyu üzerlerine dökerek bunun kendilerine şifa olacağına inanırlar. Anlatıldığına göre, Abdal Baba’ ya ait olan bu tas, birkaç defa çalınmış; fakat her defasında yerine geri gelmiştir. Eğer hasta olan kişi türbeye gelemeyecek durumda ise, hastanın elbisesini getirirler ve sandukanın üzerine sererler. Ziyaretçiler ayrıca etrafı çevrili olan yerden bir miktar toprak alıp kendileri hasta ise kendileri yer, hasta başkası ise topraktan götürerek ona yedirirler. Daha sonra dileklerinin kabul olması inancıyla orada bulunan kuşburnu ağacına bez bağlayıp, mezarın kapısının önündeki yardım sandığına para atarak oradan ayrılırlar.14 

8.2 Kara Baba 

Mezarı, Şarkışla’ya bağlı Elmalı köyü yakınında bir tepenin üzerindedir. Bu tepeye bu zata izafeten “Kara Baba Tepesi” adı verilmiştir. Hakkında her hangi bir yazı ve kesin bilgi yoktur. Arabistan’dan geldiği söylenen yedi kardeşten birisi olarak bilinir. Her hangi bir rahatsızlığı bulunan kimse buraya gelerek kurban keser, kestiğini ziyarete gelenlerle birlikte burada yedikten sonra abdest alır, uykuya yatar. Uykudan kalktıktan sonra türbenin etrafında dolaşır. Yerden küçük bir taş alarak mezar taşına sürer ve şifa dileğinde bulunur. Ziyaret yerinin güney batısında bir taş üzerinde at nalı izi bulunmaktadır. Bunun efsanesi şöyledir: Ahmet Yesevi’nin yedi öğrencisi fetih için buraya gelmişler, Bizanslılarla yapılan bir savaşta öğrencilerden biri zor durumda kalınca arkadaşlarından birisini çağırmış ve O da Allah Allah diyerek atını şahlandırmış. Şahlanan at Allah’ın izniyle bir tepeden diğerine atlamış. Bu atlama sırasında atın nal izi taşın üzerine geçmiş...25 

8.3 Kazancığın Karababa 

Kabri, Şarkışla’nın kuzeyine düşen Turna Dağı’ ında bulunmaktadır. Dağın yamaçlarında Kazancık köyü yer alır. Yedi kardeşlerden ikincisi olduğuna inanılır. Aynı isimle bilinen başka Kara Baba ziyaretleri de olduğundan, burası Kazancığın Karababa olarak bilinir. Yakınlarında hiçbir ardıç ağacı olmamasına rağmen Karababa’nın çevresi ardıç ağaçlarıyla doludur. Halk arasında bu ağaçları bizzat Karababa’nın kendisinin diktiğine, bu nedenle adı geçen ağaçlardan bir dal dahi koparanların başlarına büyük musibetler geleceğine inanılmaktadır. Rivayete göre bir savaş esnasında buradaki ağaçlar devrilmiş, taşlar derelere yuvarlanmış, savaş sona erdikten sonra ise bu taşlar ve ağaçlar eski halini almıştır. Bu yatırla ilgili başka bir rivayete göre ise, burada altın olduğunu düşünen defineciler birkaç defa altın aramak için türbenin etrafındaki kaya parçalarını ve kazdıkları toprağı uçurumdan aşağıya atarlar. Bu şekilde akşama kadar çalıştıktan sonra yorulup ertesi gün devam etmek üzere ayrılırlar. Sabah geldiklerinde kazdıkları çukurun kapandığını aşağıya attıkları kaya parçalarının da tekrar yerine geldiğini görürler.26 Kazancığın Karababa’ya genellikle bayılanlar, cin çarpanlar götürülür. Her hangi bir dileği bulunanların da buraya geldiklerinden bahsedilir. Burada hasta olarak gelenlerin yatması için bir yer yapılmıştır. Hasta buraya yatırılır. Uyanıncaya kadar kendi haline bırakılır. Hasta, rüyasında burada yatan zatı görürse şifa bulur. Ayrıca ziyaretin yanından akan suyun da özel bir öneme sahip olduğu görülmektedir. Burayı ziyaret için gelen insanlar bu su ile abdest alır ve mümkünse banyo yapar. Hasta olup da buraya gelemeyenlere bu sudan götürülerek şifa niyetine içirilir.

8.4 Kevgir Baba 

Kevgir Baba, Yıldızeli ilçesine bağlı Yolkaya (Çakraz) köyünün güneyinde 7- 8 km. uzaklıktaki bir tepenin üzerinde yatmaktadır. Mezarın yerinin tespiti konusunda birbirine benzer iki rivayet vardır. Birincisine göre, bundan senelerce önce Tokat’ın Zile kazasından Tahsildar Mehmet Efendi isminde bir zat rüyasında Kevgir Baba’yı görür. Kevgir Baba kendisine şöyle der: “Ben bataklıklar içerisindeyim. Gel beni kurtar.” Bu istek üzerine Mehmet Efendi sora sora gelerek Çakraz köyünü bulur. Rüyasında gördüğü tepeye çıkar. Oradaki bataklığı kazdırır. İçinde bir elinde kılıç ve sağ gözünden ok yarası almış sarı sakallı muhterem bir kişi bulur. Bataklıktan yaklaşık on adım üstünde kazılan bir mezara aynen konur ve kabrin etrafı betonla çevrilir. Sonra oradaki bataklık göze (kaynak) haline getirilir.27 25 Göker, s. 166. 26 Özen, Sivas Efsaneleri, s. 252,253. 27 Musa Demirci, “ Yatırlar ve Ziyaretler “, Sivas Folklloru, I / 1, Sivas, Şubat 1973, s. 8. şarkışla yöresinde ziyaret yerleri ilgii inanç ... 9 İkinci rivayete göre, Tokat iline bağlı Artova ilçesinde yaşayan genç bir kız rüyasında buradaki bataklıkta elinde kılıcı olan birini yatıyor olarak görür. Bu kişi genç kıza; “Gel beni kurtar, beni suyun üzerine çıkar ve mezarımı yaptır.” der. Bunun üzerine genç kız Çakraz köyüne gelir, durumu köylülere anlattıktan sonra köylülerle beraber rüyada gördüğü tepeye çıkarlar. Daha sonra burası kazılır ki, kızın rüyasında gördüğü gibi elinde kılıcı olan birisi suyun içinde yatıyor. İlk etapta kılıcını elinden almaya çalışırlar ama kılıcı bırakmaz. Sonra içlerinden birisi “Ey Mübarek! Kılıcını tekrar vereceğiz” deyince kılıcı bırakır. Mevta, eski yerinin biraz üst tarafına kılıcı ile beraber defnedilir. Daha sonra genç kızın babası Kevgir Baba’nın mezarını yaptırır. Mezar yaklaşık üç metre uzunluğunda iki metre genişliğinde, etrafı mermer sütunla çevrili üzeri toprakla kapatılmış durumdadır. Üzerinde yeşil renkli sıtırlar örtülüdür. Kabir, iki odalı bir binanın içerisindedir. Odalardan birinde mezar bulunmakta, diğeri ise sergiler ve minderler serilmiş, oturulup ibadet edilebilecek durumdadır.28 Kevgir Baba, her ne kadar Yıldızeli ilçesine bağlı Yolkaya köyü yakınlarında ise de sadece Yıldızeli ve çevresindeki köyler burayı ziyaret etmemekte, aynı zamanda Şarkışla ilçesine bağlı çeşitli köylerden birçok insan da gelip Kevgir Baba’yı ziyaret etmektedirler. Kevgir Baba’nın ziyaret edilme nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz: - Gece rüyasında ağlayan çocuklar buraya götürülür. Kabrin yanına boylu boyunca yatırılıp dua edilir. Toprağından birazcık alınarak bir muska şeklinde yapılıp çocuğun boynuna asılır. - Askere giden gençler, gitmeden bir gün önce Kevgir Baba’yı ziyaret edip dua ve niyazda bulunduktan sonra, oradan aldıkları toprağı muska şeklinde sarıp boyunlarına asarlar. - Çocuğu olmayan kadınlar, çocuk sahibi olmak için Kevgir Baba’yı ziyaret ederler. Kabrin yanında bir gece yattıktan sonra, beraberlerinde kabirden bir avuç toprak alarak dönerler. Bu toprağın bir kısmını on iki gün yemeklerine katarak yerler, bir kısmını da muska şekline getirerek boyunlarına asarlar. - Ayrıca, Kevgir Baba’yı sarası olanlar, vücudunun herhangi bir yeri tutmayıp uyuşanlar, sevdiğine
kavuşmak isteyenler ve çocuğu geç yürüyüp dili peltek olanların ziyaret ettikleri ve ondan yardım isteyip dua ve niyazda bulundukları, oradaki sudan da şifa niyetiyle içtikleri belirtilmektedir. 

8.5 Küre baba 

Küre Baba’nın mezarının bulunduğu tahmin edilen bölge, Şarkışla’ya bağlı Yalani ile Can Abdal köyleri arasında, Can Abdal köyüne yaklaşık 5 km uzaklıkta dağlık bir yerdir. Hayatı ve kişiliği hakkında bilgi yoktur. Kara Baba’nın kardeşi olduğu söylenmektedir. Küre Baba’nın yapılmış bir mezarı olmayıp orada sadece taş yığınları vardır. Ormanın içinde düzlük bir alanda bulunan, mezar yerine kadar araba ile ulaşmak mümkündür. Can Abdal ve Yalani köylüleri tarafından Küre babanın mezarının olduğu yer, dini amaçla ziyaret edildiği gibi piknik yeri olarak da kullanılmaktadır. Küre babanın mezarı olarak kabul edilen yapı, defineciler tarafından kazılıp tahrip edilmiştir. Taş yığını halinde bulunan mezarın etrafında çalı, çam ve ardıç ağaçları bulunmaktadır. Orada bulunan ardıç ve çam ağaçlarına, ziyarete gelenler tarafından bez parçaları bağlandığı görülmüştür. Mezarın başında bulunan üç büyük ulu çam ağacının kutsallığının daha da ön planda olduğu anlaşılmaktadır. Bir insanın iki kolu ile bu çamlara sarılarak ellerini kavuşturduğu takdirde dileğinin yerine geleceğine inanılmaktadır. Küre Baba’da buz gibi suyu olan ve “süt oluk” adı verilen bir de çeşme bulunmaktadır. Rivayete göre, eskiden Cuma akşamları ( yörede Perşembe akşamına Cuma akşamı denilir ) bu çeşmeden su yerine süt akarmış. Adı buradan geliyor. Buranın değerini bilmeyen bir kadının bazı pis elbiselerini bu çeşmenin başında yıkaması nedeniyle artık oluktan süt akmaz olmuş. 31 Başta Çanakçı, Gazi Köyü, Can Abdal ve Yalani olmak üzere çevre köylerden gelen insanların zaman zaman Küre Baba’yı ziyaret ettikleri belirtilmektedir. Küre Baba’nın ziyaret edilme nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz: -Başı ağrıyan hastalar şifa bulmak için, -Adakta bulunmak isteyen ziyaretçiler buradaki ağaçlara bez parçası bağlayarak adak adarlar. -Çocuğu olmayan kadınlar çocuk sahibi olmak için ziyaret ederler. Burayı ziyarete gelen çocuğu olmayan kadın yerden bir taş alır, Küre Baba’ya yapıştırır veya sürer. O anda kadın “Çocuğum oluyorsa olsun” diyerek niyet tutar. 30 Özen, Sivas Efsaneleri, s. 259. 31 Yıldırım, “Emlek Yöresi...”, s. 895. şarkışla yöresinde ziyaret yerleri ilgii inanç ... 11 -Küre babanın bulunduğu yer, güzelliği ve süt oluk çeşmesinin suyunun soğuk ve tatlı olması nedeniyle piknik amacıyla ziyaret edilir.32 Köylüler Küre baba önünde hiçbir insanın yalan söyleyemeyeceğine inanmaktadırlar. Bir insanın doğru söyleyip söylemediğini anlamak için Küre baba’nın tanıklığına başvurulduğu görülür. İnanca göre Küre Baba’dan çıkan ateş yalan söyleyen insanın yüzünü yalarmış 

8.6 Şifa Dede 

Şifa Dede’nin türbesi Arıklar Köyü’nün üst tarafındaki mezarlıktadır. Kimliği konusunda yazılı herhangi bir bilgiye rastlanmamaktadır. Halk, onun veli ve Allah’ın sevgili bir kulu olduğunda hem fikirdir. Şifa Dede’nin yattığı türbenin yüksekliği iki metreyi aşkın olup güneybatı istikametinde yer alan kapının üzerindeki mermerde “Şifa Dede” ismi yazılıdır. Türbenin iki penceresi olup üzeri kubbe şeklinde yapılmış ve her tarafı yeşile boyanmış durumdadır. Türbenin yaklaşık üçte birine sanduka yerleşmiş vaziyette ve geri kalan kısım halı ve kilimlerle serilidir. Duvarda halı seccade ve tesbihler göze çarpmaktadır.36 Başta Arıklar Köyü olmak üzere İğdeliören, Yunusören ve Kızıldon gibi çevre köylerden gelen insanlar burayı şu amaçlar doğrultusunda ziyaret etmektedirler: - Havalar kurak gittiği zaman yağmur duası için Şifa Dede türbesinde toplanılır, kurbanlar kesilerek namaz kılınıp dua ve niyazda bulunulur. - Çocuğu olmayan ve olup da çocuğu yaşamayan kadınlar burayı ziyaret ederek dilek ve isteklerini belirtip mümkünse kurban keserler. - Ağzı eğilenler ve felç geçirenler adı geçen türbeyi ziyaret ederek oranın toprağından yerler. - Bunların haricinde çeşitli ağrısı, sızısı olanların şifa ümidiyle burayı ziyaret ettikleri belirtilmektedir. 

8.7 Tekke 

Tekke adı verilen yer, Elmalı köyü mezarlığında etrafı taş duvarla çevrili, yaklaşık üç metre yüksekliğinde, üzeri açık, içinde ağaçlar bulunan ve 60-70 metrekarelik bir alandır. Türbenin içinde altı tane mezar bulunmaktadır. Altı mezardan bir tanesine binaen buraya bu isim verilmiştir. Anlatıldığına göre daha önceleri bu yapının üzeri kapalıyken bir yangın neticesinde yıkılmış ve bir daha onarılmamıştır. Tekke olarak bilinen yatırın hayatı ve kişiliği hakkında fazla bir bilgi yoktur. Bu konudaki bilgilerimiz yöre insanının anlattıklarından ibarettir. Anlatıldığına göre bu zat, bölgenin ilk fethi sırasında şehit düşen bir Horasan eridir. Aynı zamanda Kara Baba’nın kardeşi olduğu ve burada şehit düştüğü de belirtilmektedir. Köylülere göre ziyaretin bulunduğu yer bir koyun ağılıymış. Bir gün Harun Köyü’nden Kürt Mehmet isminde bir çoban, koyunlarını getirip buraya yatırmış ve kendisi de uyumuş. Bu zat çobanın rüyasına girerek ona: “Burayı çevir seni ihya edeyim” demiş. Çoban ilk etapta buna aldırış etmemiş. İkinci defa rüyasına girdiğinde yine aldırış etmemiş. Üçüncü defa rüyasına girerek “Niçin sözümü dinlemiyorsun? Buranın etrafını çevir, seni ihya (zengin) edeceğim” deyince, çoban rüyanın gerçek olduğuna inanmış ve rüyadan etkilenmiş. Bunun üzerine, rüyasında gördüklerini çevresine anlatıp bugün Tekke adı verilen yeri çevirmiş. Daha sonra burada yatan zât, sözünde durarak adı geçen yeri çeviren şahsı ihya etmiş ve o şahıs çok zengin olmuş. O zamandan itibaren burası çevrede Tekke adıyla anılmaya başlamış. Tekke’ye başta Elmalı olmak üzere Kızılcakışla, Yapıaltı, Çatalyol, Maksutlu ve Döllük köyleri ile Gemerek ve Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinden gelen hastaların olduğu belirtilmektedir. Buraya gelen insanları genellikle sara ve sıtma hastalığına yakalananlar ile sinir ve ruh hastalarının oluşturduğu zikredilmektedir. Köylülerden bazıları çeşitli yerlerden sıtma ve sara hastalığına yakalanıp Tekke’yi ziyarete gelen insanların burada iki rekat namaz kılarak iki saat kadar Tekke’de yattıktan sonra hastalıklarından kurtuldukları ve sağlam bir şekilde evlerine geri döndükleri şeklinde bilgiler vermişlerdir.37 

8.8. İkiz Oluk 

Şarkışla yöresinde kutsallığına inanılan bir su kaynağıdır. Rivayete göre, Yemen harbi başlayınca eli silah tutan bütün gençler Yemen çöllerine gönderilir. Gidenlerin hemen hemen hiçbiri geri dönmez... Yemen üzerine türküler söylenir... Kocalarını Yemen’e gönderen kadınlar kıtlık çekmeye başlarlar... Asker kaçakları eşkiyalığa başlarlar... Dağ taş, asker kaçaklarıyla, eşkiyalarla dolar... Kocasını Yemen’e gönderen asker karılarından birisi de Zeliha’dır. İki de çocuğu var... Kıtlık kıtlık üstüne... Tek yapılacak iş, dağa çıkıp ot toplamaktır. Zeliha iki oğlunu odun toplamak için dağa gönderir. O tarihlerde bu çevre göz alabildiğine orman. Fakat Zeliha’nın çocukları yaş ağacı kesmeye kıyamazlar. Hep kuru ağaç ararlar. Hangi ağaca balta vursalar hepsinden su çıkar. Hele yaş ahlatları kesmeye hiç kıyamamışlar. Bu şekilde oyalanırken akşam olmuş, kar atıştırmaya başlamış. Bakmışlar ki olacak gibi değil. Şunu keselim deyip vurmuşlar baltayı birine. Gel görelim ki o ağaç da ahlatların sultanıymış. Ona balta vuran asla onmazmış... Ama çocuklar bunu ne bilsin? Bir balta vurmuşlar bir meyve düşmüş; onu almış yemişler...Cennet meyvesi gibi tatlı imiş. Bir daha vurmuşlar bir meyve daha düşmüş... Çocuklar bu şekilde karınlarını iyice doyurmuşlar. Bu arada kar tipiye dönüşmüş... Vakit geçirmeden köyün yolunu tutmak istemişlerse de kar yolu kapamış. Bir ağacın kavuğuna sığınmışlar. Gece karanlık çökünce tir tir titremeye başlamışlar, birbirine sarılmışlar. Sonra titreyen vücutlarını tatlı bir uyku sarmış ve ağacın kavuğunda donup kalmışlar... Anneleri Zeliha çocuklarının dönmediğini görünce ormana dalmış... Onun feryadını duyan köylüler de ellerine birer çıra alıp peşine takılmışlar. Bağırmışlar çağırmışlar çocukları bulamamışlar, kendileri de donacaklarını anlayınca geri evlerine dönmüşler. Günler geçmiş... Her gün aynı şey... Umutsuz bir bekleyiş... Nihayet asırlık bir ağacın kovuğunda iki canı bulmuşlar...Bunu gören Zeliha param parça olmuş. Saçlarını yolmuş. Ağlamaktan gözlerinin pınarı kurumuş. Sonunda düşmüş dağlara ... Yastığı taşlar, yorganı kış kıyamet olmuş. Dağlarda çocuklarının adını bağıra bağıra dolaşmış. Ne kimsenin yanına varmış, ne de kimseyi yanına koymuş. Yanmış kavrulmuş. Arada sırada oğullarının mezarına varmış, dolaşmış, dönmüş gitmiş geriye. Bir gün mezardan dönerken eve uğramış, köşeyi bucağı ateşe verip kaybolmuş ortadan. Ne çoban, ne çoluk çocuk izini bulamamışlar bir daha... Aradan yıllar geçmiş. Çocuklarının başına diktiği ahlat ağaçları meyveler vermeye başlamış. Yemen’e gidenler dönmüşler. Zeliha’nın kocası da gelmiş, ama Zeliha ortada yok. Yavrularının mezarını ziyaret eden adam, karısını aramaya koyulmuş... Zeliha bir gün bir adamın rüyasına girmiş: -Ben felan yerdeyim; mezarımı aç, beni yavrularımın yanına defnet, demiş. Adam yanına arkadaşlarını alıp rüyasında tarif edilen yere gelmiş. Toprağı kazmaya başlamışlar. Önce kadının ayaklarını, sonra gövdesini, arkasından da başını bulmuşlar.Kadın taş kesilmiş, öyle yatıyormuş. Yüzü gözü toprakla örtülü imiş Yavaş temizlemişler. Sıra gözlerine gelmiş. Onu da temizleyince bakmışlar ki damla damla yaş akıyor. Kurulamışlar...Daha da çoğalmış...Ölü durmadan ağlıyormuş. b. İkiz Oluk İkiz Oluk, Şarkışla yöresinde kutsallığına inanılan bir su kaynağıdır. Rivayete göre, Yemen harbi başlayınca eli silah tutan bütün gençler Yemen çöllerine gönderilir. Gidenlerin hemen hemen hiçbiri geri dönmez... Yemen üzerine türküler söylenir... Kocalarını Yemen’e gönderen kadınlar kıtlık çekmeye başlarlar... Asker kaçakları eşkiyalığa başlarlar... Dağ taş, asker kaçaklarıyla, eşkiyalarla dolar... Kocasını Yemen’e gönderen asker karılarından birisi de Zeliha’dır. İki de çocuğu var... Kıtlık kıtlık üstüne... Tek yapılacak iş, dağa çıkıp ot toplamaktır. Zeliha iki oğlunu odun toplamak için dağa gönderir. O tarihlerde bu çevre göz alabildiğine orman. Fakat Zeliha’nın çocukları yaş ağacı kesmeye kıyamazlar. Hep kuru ağaç ararlar. Hangi ağaca balta vursalar hepsinden su çıkar. Hele yaş ahlatları kesmeye hiç kıyamamışlar. Bu şekilde oyalanırken akşam olmuş, kar atıştırmaya başlamış. Bakmışlar ki olacak gibi değil. Şunu keselim deyip vurmuşlar baltayı birine. Gel görelim ki o ağaç da ahlatların sultanıymış. Ona balta vuran asla onmazmış... Ama çocuklar bunu ne bilsin? Bir balta vurmuşlar bir meyve düşmüş; onu almış yemişler...Cennet meyvesi gibi tatlı imiş. Bir daha vurmuşlar bir meyve daha düşmüş... Çocuklar bu şekilde karınlarını iyice doyurmuşlar. Bu arada kar tipiye dönüşmüş... Vakit geçirmeden köyün yolunu tutmak istemişlerse de kar yolu kapamış. Bir ağacın kavuğuna sığınmışlar. Gece karanlık çökünce tir tir titremeye başlamışlar, birbirine sarılmışlar. Sonra titreyen vücutlarını tatlı bir uyku sarmış ve ağacın kavuğunda donup kalmışlar... Anneleri Zeliha çocuklarının dönmediğini görünce ormana dalmış... Onun feryadını duyan köylüler de ellerine birer çıra alıp peşine takılmışlar. Bağırmışlar çağırmışlar çocukları bulamamışlar, kendileri de donacaklarını anlayınca geri evlerine dönmüşler. Günler geçmiş... Her gün aynı şey... Umutsuz bir bekleyiş... Nihayet asırlık bir ağacın kovuğunda iki canı bulmuşlar...Bunu gören Zeliha param parça olmuş. Saçlarını yolmuş. Ağlamaktan gözlerinin pınarı kurumuş. Sonunda düşmüş dağlara ... Yastığı taşlar, yorganı kış kıyamet olmuş. Dağlarda çocuklarının adını bağıra bağıra dolaşmış. Ne kimsenin yanına varmış, ne de kimseyi yanına koymuş. Yanmış kavrulmuş. Arada sırada oğullarının mezarına varmış, dolaşmış, dönmüş gitmiş geriye. Bir gün mezardan dönerken eve uğramış, köşeyi bucağı ateşe verip kaybolmuş ortadan. Ne çoban, ne çoluk çocuk izini bulamamışlar bir daha... Aradan yıllar geçmiş. Çocuklarının başına diktiği ahlat ağaçları meyveler vermeye başlamış. Yemen’e gidenler dönmüşler. Zeliha’nın kocası da gelmiş, ama Zeliha ortada yok. Yavrularının mezarını ziyaret eden adam, karısını aramaya koyulmuş... Zeliha bir gün bir adamın rüyasına girmiş: -Ben felan yerdeyim; mezarımı aç, beni yavrularımın yanına defnet, demiş. Adam yanına arkadaşlarını alıp rüyasında tarif edilen yere gelmiş. Toprağı kazmaya başlamışlar. Önce kadının ayaklarını, sonra gövdesini, arkasından da başını bulmuşlar.Kadın taş kesilmiş, öyle yatıyormuş. Yüzü gözü toprakla örtülü imiş Yavaş temizlemişler. Sıra gözlerine gelmiş. Onu da temizleyince bakmışlar ki damla damla yaş akıyor. Kurulamışlar...Daha da çoğalmış...Ölü durmadan ağlıyormuş.Sildikçe çoğalmış. Gözler berraklaşmış, sular büngürdemiş. Âdeta fışkırıyormuş...Soğuk mu soğuk, güzel mi güzel bir su. Kadının bedenini götürüp çocuklarının yanına gömmüşler. Ama başı burada kalmış. İki göze...İki oluk yapmışlar...Olmuş bir pınar. Adına da İkiz Oluk demişler...O günden bu yana yaz demez, kış demez devamlı akar...Gelip geçene su verir. İkiz oluktan geçenler, Zeliha’nın ruhuna bir fatiha okumadan geçemezler...

8.9 Beserek

 Beserek ve Gül Dede, Âşık Veysel‟in doğum yeri olan Sivrialan Köyü‟nün yaklaşık 10 km kuzey batı tarafında bulunan ve birbirine sınır iki ayrı yer ismidir. Sivrialan‟ın üst tarafında bulunan ve özellikle Sivrialan, Mescit, Beyyurdu ve Höyük olmak üzere çevre köylülerce kutsal olarak görülen bir dağ vardır. Bu dağın başında bir taş yığını bulunmaktadır. Bölge insanı burada bir yatırın olduğuna inanmaktadır. Dağın eteğinde 20-30 m genişliğinde bir göl (çukur) bulunmaktadır. Bu gölü ilkbaharda kar suları beslemektedir. O çevredeki köylülerce bu gölün suyunun uyuz hastalığına iyi geldiğine inanılmaktadır. Çobanlar ve hayvan sahipleri uyuz olan hayvanlarını bu suda yıkayıp tedavi etmektedirler. Bir söylenceye göre, Veysel Karanî bu bölgeden geçerken develerini kaybeder. Daha sonra izini takip ederek onları bu gölde bulur. Bir de ne görsün, uyuz olan develerin hastalığından hiçbir iz kalmamış. İşte o günden itibaren bu mevkiye, uyuz hastalığına şifa anlamında “Beserek” denmiştir (Gökbel, 2002: 4-5). Ayrıca yöre halkı tarafından Veysel Karanî‟nin Yemen çöllerinde kaybettiği devesinin, Beserek Dağı‟nda bulunduğuna inanılır ve bu sebeple yaz mevsiminin başlarında, bu dağ ziyaret edilerek kurbanlar kesilir ve dualar okunur (Elçi, 2009: 189).

Kilmigad kazası, Akviran-ı Kebir karyesinin emlak, arazi ve temettuatını mübeyyin defter.(a.g.tt) Yer : ML.VRD.TMT.d... / 13944 - 0 - 0 Tarih : H-29-12-1261 -